Tebrizli'nin horozu gibi bunlar...

Tebriz’in büyük pazarında, kucağında gösterişli bir horozu tutan adama yaklaşır bir alıcı, fiyat yerine tuhaf bir soru sorar:
-Bu horoz Şii mi, Sünni mi?
Gülümser satıcı, yanıtlar:
-Valahi ben bu horozdan hiçbir şey anlamadım, seher vaktinde ötüşüne bakılırsa, Sünni; çünkü ötüşü aynen Sünni ezanına benziyor (Şii ezanı, ayrı makamda ve üslupta okunur). Gelgelelim, muta nikahı yaptırmışçasına, önüne gelen tavuğun üstüne binmesine de bakılırsa Şii.
Şimdii, “neden icap etti bu fıkra” diye sormaktasınız, öyle değil mi?
Anlatacağım. Özüne özgü, çetin bir mücadele var bu ülkede son 10 yıldır. Tarafları bu mücadelenin Liberaller ve Ulusalcılar.. Liberaller deyince, bunun içine, din bezirgânlığından ABD taraftarlığı ve AB muhipliğine dönüşen muhafazakâr demokratları da koyacaksınız elbet. Koyun koyunalar çünkü bunlar. Ulusalcılar deyince de, tüm gerçek milliyetçiler akla gelecek.
Hani o birileri var “Ulusalcılık dinsiz milliyetçiliktir” diye geviş getiriyorlar durmadan, sindirme kapasitelerini genişletmeye çalışıyorlar. Bunların bir bölümü, “Kürt Açılımı” görüşmesi yapıyor, Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden tanıdığım, zihniyetini ve istikametini çok iyi bildiğim şu İçişleri Bakanı ile. Kapının önünde nurcu usulü yarı-salto kucaklaşıyorlar, sonra yandaş TV ekranları açılıveriyor bunlara, çıkıp oralara “Kürdoloji Kürsüleri” kurulmasının yararlarından dem vuruyorlar. Fakat ne hikmetse, hiç halel gelmiyor bunların milliyetçiliklerine; gene “en fazla müsaadeye mazhar” seçkinler olarak en başa yazılıyorlar.
Bir versiyonu, fraksiyonu daha var bunların, Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura, milliyetçi ama yeteri kadar Müslüman değildir bunlara göre. Gökalp’in akıl hocaları, Rus Parvus Efendi ile Yahudi Tekinalp’tir. Böyle bilirler, Ahmet Taşgetiren ve Abdurrahman Dilipak gibilerinin, özellikle millet, milliyet ve laiklik konularında yazdıklarına tam iman ederler. Söylem ve söylevlerine her fırsatta bu Allah ile aldatanlardan sokuşturmalar yaparlar. Sonra da “ar namus tertemiz” olarak, Tebrizli’nin horozu gibi bize Sünni ezanı okuyup milliyetçilik taslamaya kalkışırlar.
Hadi canım sen de!
Ve araba gölgesinde yatıp kendi gölgesi sananlar... Bunlar da “Yahu o Osman Pamukoğlu, milliyetçi değil, ulusalcı, senin ne işin var onun yanında?” diye akıl veriyorlar bana. Bu gibilere, Ercişli Emrah’la yanıt verelim, okusunlar, bir kendi genel başkanlarının haline baksınlar, bir de benim genel başkanımın: “Man Emrah diyeller kara-koyunnu/Namertler içinde yiğit oyunnu/Kaz kimi pısmanık erkek boyunnu/Biz Türk’ük, Türklükten dermanımız var”
Çok mu ağır oldu?.. Bir Bayburt fıkrası anlatayım da, bunların hakkının aslında kaç kilo olduğunu anlayıverin.
Zöhdü ile Hükmü, kavgaya tutuştular bakkal dükkanında. Hükmü, terazinin yanından aldığı yarım kiloyu vurdu Zöhdü’nün iman tahtasına. Zöhdü’nün nefesi kesilir gibi oldu, gözleri karardı, sendeledi. Araya girdiler tuttular Hükmü’yü, “Etme ayaklaraan, öldürürsen de başaan bela olur, gider mapuslarda gözlerin parladursan” dediler. Ama Hükmü çok kızgındı, bağırıyordu: “Vola Zöhdü müsen, nesen?! Senin hakkın iki kiloydu, o yarım kilo yanluşluğunan elime geldi!...”

Yazarın Diğer Yazıları