TCB Hasdal Gemisi’nden...
“Bir İhanetin Öyküsü” adlı kitabıyla sözde Balyoz Davası’ndaki ihaneti ortaya koyan Amiral Semih Çetin için ikinci defa soruşturma açılmış. Tarih profesörlerine tarih dersi verebilecek bilgi ve tecrübeye sahip olan merhum dedem Kamberli Osman Ağa, bu haberi duysa “Şeytan iş bulamazsa eniğine sarkarmış” derdi. Semih Amiral’i Silivri’deki duruşmalar esnasında tanıdım. Kitabını, altlarını çizerek okudum. Özellikle Gölcük’teki aramalar esnasında, elleriyle koyulmuş gibi bulunan sözde belgeler konusunda yazdıkları midemi bulandırmıştı. Dahası, arama yaparken CUMUK yasalarını çiğneyen, yasaya göre imajları vermek zorunda olan savcılara Donanma Komutanı’nın kravat hediye etmesi, olayın bir başka boyutuydu. Semih Çetin, belgeleriyle Türk ordusuna, Türk denizcilerine nasıl tezgâh kurulduğunu ortaya koyarken ihanetteki işbirlikçileri de işaret etmişti. Enver Paşa’nın tarihi sözüdür. “Hainler korkak olur...” Sanırım birileri fena halde telaşlı... Telaş ile kurulan tezgâhta bir çok parmak izi bıraktılar. Fahiş hatalar yaparak digital terörde bilime aykırı kanıtlar bıraktılar. Şimdi geride bıraktıklarını temizlemek için karşı taarruza kalkışmaları aslında intiharlarına sebebiyet verecek.
***
Bu sütunlardan defalarca yazdım. Denizcileri geç tanıdığım için nasıl hayıflandığımı dile getirmeye gayret ettim. Ali Sadi Ünsal Amiral ile sohbetimde “üniversitelerde böylesi entelektüele rastlanmaz” teşhisimi karacı dostlarımla paylaşmıştım. Cem Gürdeniz de bunlardan biri. “Hedefteki Donanma” adlı eseri sadece denizciler, hukukçular değil üniversitelerin tümünde ders kitabı olarak okutulmalı. Kadir Sağdıç gibi bir oramiral Genelkurmay Başkanı olabilmeliydi. Daha önsözünü okurken Türk denizcilerinin niçin hedefe konulduğunun farkına varıyorsunuz. Söz konusu kitapları tanıtabilmek için başlı başına kitap yazılması gerekir. Yeniçağ’daki köşemde HalkTv ve Ulusal Kanal’daki programlarımda kısaca tanıtıp, tavsiye ediyorum. Bu eserleri okumadan “Başımıza gelenler”i anlamanın da mümkün olmadığını belirtiyorum.
***
Hasdal, Hadımköy, Maltepe, İzmir-Şirinyer, Mamak, Sincan ve Silivri’de yatan Türk subaylarının tümüyle geniş bir aile olduk. Aile bireylerimizden biri de 15,5 ayını yalnız başına Silivri’de geçiren Müyesser Yıldız’dır. Hapisten çıktığı andan itibaren kendisini içeridekilere adayan, gazetecilikte hepimize nal toplatan “tek başına ordu Müyesser” Bahriyeli Yarbay Kürşad Güven Ertaş’ı yazmış. Henüz yüzbaşı rütbesindeyken hiç tanımadığı altı astsubayı, hiç tanımadığı tam 4 bin astsubayı takip etmekle görevlendirmiş Kürşad... Denizin ortasında 4 bin kişiyi havada, karada, evinde, orduevinde, kışlada takip ettirmek için Süpermenlik falan halt eder.
Sekiz aydır tutuklu... Dört duvar arasında bir taraftan kitap okuyup, diğer taraftan resim yapıyor. Ama işin kolayına kaçmadan... 1,5 metre boyu, 40 kg ağırlığı ile memleketi omuzlarında taşıyan bacımın, Müyesser’in resmini yapıp yollamış. Gurur duydum. Diğer resmi ise hukuksuzluğun hükümdar olduğu dönemde hukukun yılmaz savunucusu Ümit Kocasakal...
Adı güzel Kürşadım, duygularını resimlere yansıtıyor mahpusta. “Mücadeleye Baş Koyanlar” serisinde Mustafa Balbay’ın oğlu küçük Deniz de var. Emine Ülker Tarhan, Selcan Taşçı, Şükran Soner, Bekir Coşkun, Mustafa Mutlu, İlker Yücel, Ataol Behramoğlu, Orhan Bursalı ve Nihat Genç’in resimlerinin arasına Yavuz Selim Demirağ’ı eklemesi hüzünlendirdi beni. Mehmet Akif’e sığındım...
“Bedr’in aslanları ancak bu kadar
şanlı idi...”