TC ve Türk Birliği...
1993 yılından itibaren, Türk Devlet ve Toplulukları arasında dostluk ve kardeşliği geliştirmek, işbirliğini artırmak maksadıyla, geleneksel olarak yapılan Kurultay’ların 11’incisi 17-19 Kasım tarihleri arasında Bakü’de yapıldı. Bu Kurultay Anavatan Türkiye dışında yapılan ilk kurultay olması nedeniyle de önemli idi. Yetkililerin açıklamalarına göre Kurultay’a 30 ülkeden 800’e yakın temsilci katıldı. Buna rağmen Kurultay’a Türk Cumhuriyetleri’nin ilgisi zayıftı. Türk Dünyası ile bağlarını giderek koparan Özbekistan; Antalya’daki 10. Kurultay’a da katılmadığı gibi 11. Kurultay’a da bir temsilci bile göndermedi.
Kırgızistan, Kazakistan, Türkmenistan ise Kurultay’a alt düzeyde gönderdikleri temsilcilerle katıldılar. Böylelikle Türk Birliği’ni sağlamaya yönelik Kurultay’ın büyük yara almaya devam ettiği gözlemlendi.
Sömürgeci emperyalistlerden oluşan Avrupa Birliğine en doğru alternatifin Türk Birliği olduğu gerçeği ortada iken; Türk Birliği’nin kurulamaması, Kıbrıs sorunu, Ege sorunu, Balkanlardaki ve Batı Trakya’daki kardeşlerimizin sorunları, sözde Ermeni soykırımı, Karabağ, Doğu Türkistan, Kerkük’teki Türkmen kardeşlerimizin sorunları ve PKK terör sorunu gibi, bir çok meselenin, Büyük Türk Ulusunun lehine sonuçlanacak çözümlere kavuşturulmasını zorlaştırmaktadır.
Bugün 300 milyona yaklaşan Türk Milleti kendi gücünün bilincinde ve sorumluluğunda hareket etmekten uzaktır. Birçok Türk Devleti, emperyalizmin sömürgeciliğini, küreselleşme olarak algılamakta ve kendi egemenlik ve özgürlüklerini tehlikeye atmaktadırlar. Batı’nın desteğiyle, ülkelerini baskıcı ve demokratik olmayan rejimlerle idare edenlerin, diktatörlüklerini sağlamlaştırmak adına, zengin doğal kaynaklarını Batı’ya peşkeş çektikleri ve orada yaşayan kardeşlerimizin sömürülmesine göz yumdukları bilinen acı gerçeklerdir. Emperyalizm ve onun Türk Dünyasındaki işbirlikçileri Türk Birliğini engellemek için işbaşındadır. Türk dünyası yakın bir gelecekte toparlanmalı ve Türk Birliğini vakit kaybetmeden kurmalıdır. Büyük Türk Milletinin çilesi o zaman son bulacaktır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Türk Devlet’lerinin desteğine, dostluğuna ve işbirliğine çok ihtiyacı vardır. 1993’ten beri, Kurultay’larda Türk Devlet’leri Kıbrıs Türkünün haklı davasına destek vermekten kaçınmamıştır. Bu destek pratikte istenilen sonuçları doğurmaktan uzaktır. Anavatan Türkiye dışında hiçbir Türk Cumhuriyeti tarafından tanınmayan KKTC; bu kardeş ülkelerle siyasal, ekonomik, kültürel, sosyal ve sportif ilişkileri gerektiği gibi kuramamıştır. Kurultaylarda, çeşitli toplantı ve dost sohbetlerinde söylenen lafların dışında, eylemsel manada KKTC’ye katkısı olacak hemen hemen önemli hiçbir atılım yoktur.
Azerbaycan’ın KKTC’ye direkt uçak seferleri AB’nin baskı ve dayatması ile engellenmiş, ilk direkt uçuştan sonra ikincisi ne yazık ki gerçekleşememiştir.
Azerbaycan, ilk direkt uçuş vesilesi ile KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ı, bu yıl Mart ayında düzenlenen Türk Diasporası toplantıları için de KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ı Bakü’de ağırlamıştı. Bunlar iyi güzel de, Azerbaycan’ın KKTC’yi resmen tanımamasını ve bunu Karabağ sorununa bağlamasını anlamakta zorlanmaktayım. Bazı konuşmacıların KKTC’yi yok sayarak 6 devlet tek Millet söylemlerini kabullenmemiz mümkün müdür? Tek Millet olduğumuz iddiasında iken Halk’lardan bahsetmek ne kadar doğrudur? Ya Rus dilinde sunulan tebliğlere ne demeli? Bir Milletin kaç dili vardır? Birbirimizi kandırmayalım.
11. Kurultay sonuç bildirgesinde ise KKTC’nin ’Kuzey Kıbrıs’olarak zikredilmesini ben hazmedemiyorum. Her geçen Kurultay’da bağlarımız derinleşeceğine, dayanışmamız güçleneceğine ve uygulamada mesafe alacağımıza, galiba bunda başarılı olamıyoruz. Demir mi dövülüyor, yoksa havanda su mu belli değildir. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, problemlerimizi ortaya koyarak, çözüm yollarını araştırarak ve Türk Birliğine kalpten ve samimiyetle inanarak, hedefimize ulaşmamız mümkündür; yeter ki yılmadan ve bölünmeden çalışabilelim...