Taviz tavizi getirir

Suçlar cezalandırılmazsa zamanla meşru hale gelir. “Ülkemi bölmek isteyen evladım da olsa affetmem” anlayışı tarihimize bu inançla yerleşmiştir
İslam Tarihi’nde geçen bir kıssa vardır:
Hz. Ömer’e sormuşlar:
- “En hayırlı insan kimdir?”
Hz Ömer,
- “En hayırlı insan, eğriyle doğruyu birbirinden ayırt edebilen insandır” demiş.
- “Peki, en fena insan kimdir?”
- “Kendi şerrini hayır gibi gösterenlerdir.”
Akıl, akıllı insanların ortak lisanıdır. Aklın en büyük özelliği de doğru ile yanlışı, hayırla şerri ayırt etmektir.
Hadi diyelim ki, toplumun değerleri alt üst oldu, kafalar karıştı, doğru ile yanlış yer değiştirdi. Peki, bu devleti yaşatacak yasalara ve yasaları uygulayacak yetkili mercilere ne oldu?
Verilen her taviz, öteki tavizleri davet eder. Suçlar, cezalandırılmazsa zamanla meşru hale gelir.
Bir ülkede en meşru olan güç devlettir. Devleti kötüleyenler, devlete karşı savaş ilan edenler ise yanlış yoldadırlar.
“Söz sözü açar, göz gözü açar” derler.
Dünyaya hükmetmekte olan Kanuni Sultan Süleyman, taht kavgasına kalkışan kendi oğulları karşısında adeta çaresiz kalmıştı.
Bilhassa Beyazıt, kardeşine karşı baş kaldırıyordu. Zira biraderi Selim’in babasından sonra tahta gelmesi durumunda kendisini öldürteceğini düşünüyordu. Bu nedenle babasının sağlığında tahta oturmak için acele ediyordu.
Sonunda Beyazıt, topladığı askerlerle kardeşi şehzade Selim’in üzerine yürüdü. Bu resmen devlete baş kaldırmak demekti. Kanuni bu sefer tebaasını birbirine kırdıracak olan oğlu Şehzade Beyazıt’ı affetmedi. Askerlerine, Beyazıt’ın yakalanıp öldürülmesi emrini verdi.
Cihan Padişahı Kanuni, “Benim sağlığımda ülkemi bölmek isteyen evladım da olsa onu affetmem. Buna hakkım yoktur. Ya devlet başa, ya kuzgun leşe...” diyerek devletin dirlik ve düzeninin, halkın huzur ve selametinin her şeyden daha üstün olduğu göstermiştir.
Ulu Önder Atatürk’ün de ifade ettiği gibi, “Hiçbir şey vatandan daha önemli olamaz.”
Türkiye Cumhuriyeti, 86 yıldır bir ve bütün olarak varlığını yaşatmak istiyor; ama devlet karşıtı şer güçler, hem de ’cebir ve şiddet kullanarak, halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik ederek’devleti bölmek ve parçalamak istiyorlar. İşte bugün ülkenin karşı karşıya bulunduğu sorunların başında bu sorun yatmaktadır.
Hiçbir şey, bölücü faaliyetlerin ülkede yarattığı büyük tahribattan ve kamu vicdanı üzerinde yol açtığı derin kanamalardan daha önemli olamaz.
* Fahri Yakar / İstanbul


++++++


“Konvers çocukları” ilerici, biz gericiyiz
3 Mayıs Türkçüler Günü bilenler hatırlasın bilmeyenler öğrensin niyetiyle kaldığım öğrenci yurdunun duyuru panosuna gazetenizin günün tarihi ve öneminin anlatıldığı sayfasını astım.
Bizim üniversitede de konvers(!) çocuğu olarak tanımladığımız “taraf” tar bir grup var. Düşünerek taraf olduğunu sanan bu gruptan bir kaçı, panoyu gördüklerinde bugünü “kafatasçılar günü” olarak adeta bir tahrik unsuru olarak seslendirdiler. Hemen aklıma Atsız’ın iki mısrası geldi:
Lenin’den bahsederse karşında bir maskara
Bir tebessüm belirsin sadece dudağında...
İnanın sadece tebessüm ettim.
Türkler’in tarihine çamur atıp atalarımıza hiçbir şekilde ispatlayamadıkları ve ispatlayamayacakları iftiraları atıp ve özür kampanyaları yürütenler, Stalin yoldaşlarının bir gecede Kafkas Türkleri’ni vagonlara istifleyip Asya’nın başka başka uçla
rına sürdüğünü görmezden gelenler, Iğdır’dan Erivan’ın gözünün içine sokularak yükselen asıl soykırım anıtını bu ülkede yaşayıp da göremeyenler, öncelikle 1944 yılında attıkları iftira için Türk Milliyetçileri’ne bir özür borçlular.
Bizler “Soros amcalarının” verdiği cep harçlıklarıyla 5 yıldızlı otellerde elimizde biralarımızla, tabutluklarda yapılan işkenceleri anıp efkarlanmadık. Ya da “Bob Marley” saçlarımızla kaldırım taşlarını söküp polise saldırmadık ya da bir kaç parti ve kuruluşunun dağıttığı flamaların sopalarıyla bankalara zarar vermedik. Biz o gün Atsız’ın kabrinde ellerimizi gökyüzüne açtık, tarih konuştuk.
Bizler için aslolan Başbuğ Atatürk’ün Türkiyesi’ni çağdaşlıkta en ön safa geçirmektir. Doğu Türkistan’ı, Karabağ’ı, Musul’u Kerkük’ü , Kıbrıs’ı unutmamaktır.
İşte sırf bu hazımsızlık yüzünden yıllardır onlar ilerici bizler gericiyiz!!!
* Alper Şafak


++++++


TAKOZ
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının ağzından çıkan kelimeye bakın TAKOZ..
Çocuklarımızı koruma adına can siperane(!) kararlar alan RTÜK, Başbakana hemen konuşma yasağı getirmeli, çocuklarımıza açıklama yapamıyoruz.
* Nihal Tabak


++++++


Hasan Cemal’in demokratlığı
Milliyet Gazetesinde, büyük demokrasi savaşçısı ( !..) Hasan Cemal’in, PKK’nın elebaşılarından Murat Karayılan ile yaptığı söyleşi yayınlandı. Efendim, Murat Karayılan Lice’de ve Hakkari’de 10 askerimizin şehit olmasından üzgünmüş.... Sadece ve sadece “Demokratik Kürdistan” taleplerinin kabul edilmesi istenirmiş. Yok ateşkes ilan edilecekmiş. Barış görüşmelerinde İmralı’nın, o da olmazsa, PKK’nin, o da olmazsa siyasi iradenin (yani DTP) muhatap kabul edilmesi gerekirmiş... Hatta, Murat Karayılan Hasan Cemal’e “İlter Türkmen ve sizin gibi akil adamlar barış görüşmelerinde devreye girebilir’’diyor. Posta Gazetesinde, Mehmet Ali Birand köşesinde ahkam kesiyor... “DTP’ye fazla yüklenirseniz, PKK’ya yönelir” diyor. Genelkurmay Başkanımız İlker Başbuğ’dan fırça yiyen, Birand, Hasan Cemal’in Murat Karayılan ile yaptığı bu röportajı göklere çıkarıp, göndermelerde de bulunuyor...
Eee Hasan Cemal...
27 Nisan’da askerlerin verdiği e-muhtıra’ya karşı şahin kesildin... Kendini demokrasi savaşçısı ilan ettin. Yazılarında, teröre karşı canı pahasına mücadele veren askerimize karşı duyduğun tepki okunabiliyor. Peki, binlerce insanımızı şehit eden PKK’nın elebaşılarından Murat Karayılan’ın yanında ne işin var ?
Madem gittin Murat Karayılan’a ”Binlerce insanımızı katlettiniz. Ne barışından bahsediyorsun sen ?’’ diye soramadın mı ? Yoksa, senin demokratlığın Murat Karayılan’a değil de, sadece askerimize mi söküyor?
* Suavi Özyiğit / İzmir


++++++

Şartlar yardıma elverişli değil
Şu Almanlar da hukuktan hiç anlamıyor
Deniz Feneri davasının Alman Savcıları “Meslek edinilmiş dolandırıcılıkla” suçlanan
16 kişinin ifadesinin alınması için bizden adli yardım istemiş. Tutturmuşlar bir hukuk devleti; yasadışı telefon dinleme yok, yasadışı ortam dinleme yok, sabaha karşı ev basıp ne var ne yoksa alıp götürmek yok. Biz bu şartlarda size nasıl yardım edelim kardeşim?
* Cengiz Şerif

++++++


Silahsızlanmayı teşvik
İktidarımız İstanbul’un göbeğinde cephanelik araya dursun, Mardin’de 1200 kalaşnikof mermisi ile 3’ü hamile 44 vatandaşımız canverdi!
O bölgeden oy almak için yıllarca aşiretlerin silahlanmasına sessiz kalan siyasilerin ihtiraslarının bedelini yine halkımız ödedi! Ciddi bir devlet, sokak
ortasına bırakılan G-3 mermileriyle uğraştığı kadar, kırsaldaki silahlanmayla da uğraşır!
Ülke çapında silahsızlanmayı teşvik edecek bir kampanya için daha neyi bekliyoruz?!
CHP bu konuyu meclis gündemine taşımalıdır!
* Engin Balım


++++++

Tasına ekmek doğransın da kim doğrarsa doğrasın...
Zamanın birinde aydın bir yazar yaşarmış, birileri tasına sürekli ekmek doğrar o da karşılığında Atatürkçü(!) kalemiyle yazılar yazarmış.
Gel zaman git zaman devir değişmiş...
Malumunuz rüzgâra karşı esmek, tasına ekmek doğranması için gündemde kalmak, kendini ispat etmek mecburiyetindeymiş...
Moda olduğu üzere, kendini ispat edebilmek için ise Mustafa Kemal’e sövmeyi kendine görev bilmiş...
Derken “Atatürk’ün pasaportu var mıydı?”
konulu yazısını kaleme alarak haddini aşmış,
haddini aşmış velâkin,
beyin ipotek altında olduğundan kendisinden daha fazlası istenmiş...
Zat-ı alilerinin, Obamanın başkan seçilme sürecinde yiğitçe bir kelam ederek söz vermesi ve yüzünün kızarması üzerine;
bu köşenin yazarının yoğun çabaları, Fransızların kendisini “şövalye” ilan etme girişimleri, Karakaçan beyin onca gayretlerine rağmen
anırma vukuatı da bizde saklı tutulmakla birlikte, o
ipotekli aklıyla Atatürk’ü sorgulamaya çalışması
bizi şaşırtmamıştı...
Onun için esas olan ülkenin değerleri değil, tasına ekmek doğrayanlara ihanet edilemeyeceğidir...
Fakat bilmezdi ki “Memur Zihniyetli”
dediği Mustafa Kemal’in 1929 küresel krizi sürecindeki başarısını...
Bakıyoruz da yine moda olan “Osmanlıcılığa” hayranlığını dile getiren yazılar kaleme almaktadır
Niyeti bellidir, kendisini de iyi biliriz, gaye Atatürk’e düşmanlık olsun diye Osmanlı’yı göklere çıkarmaktır.
Şu iyi biline ki, Mustafa Kemal Osmanlı Devletinin bir subayıdır ve bunu da hiç kimse inkâr edemez.
Böyle bir aydını(!) “bilmeyiz, bilmek bile istemeyiz hatta kaale de almayız, adamdan da saymayız’ derseniz de saygı duyarım.
* Recep Kibaroğlu


++++++

Okyanus ötesi bize ne karışır
Bay Başkan Obama,
Türk halkı olarak Ermeni meselesinde güttüğünüz politikanın son derece ikiyüzlü olduğunu düşünüyoruz. Biz iki halkın karşılıklı olarak arşivlerini açmasını ve tartışmasını istiyoruz. Rus arşivleri de açılmalıdır. Yalnızca iki halkı ilgilendiren bu soruna okyanus ötesinden bir müdahale çok saçmadır ve sizin işiniz değildir.
Eğer başkalarının işine karışacak kadar bol vaktiniz varsa, önce Küba’ya senelerdir uygulanan insanlık dışı ambargonun kaldırılması için çalışın veya sizin kendi halkınızın soykırım uyguladığı Kızılderililer’in bir listesini yapın. Bundan başka yakıp yıktığınız Irak’tan, Afganistan’tan çıkmanın yollarını arayın ve bu sorunlar için benim ülkemden asker istemekten vazgeçin.
Aklıma gelmişken, yanlış hatırlamıyorsam, bir zamanlar Washington’da bir sözde Ermeni soykırım anıtı dikmiştiniz, o halen orada mı? Neden onu oradan kaldırıp, yerine bir Türk soykırım anıtı dikmiyorsunuz?
* Bülent Uluçer


++++++

MİNİ YORUM
Iğdır ve kitap bekleyen “uzaklar”

Dün Behiç Kılıç da köşesinde yer verdi. Iğdır’a bağlı Evci Köyü’nde öğretmen olan Ali Özdemir hepimizden kitap bekliyor. “Uzak olduğumuz için yoksun kalmak istemiyoruz” diyor. Cehalet, okumayanlar kadar okuyamayanların da kaderi. On yıl sonra Iğdır’dan da yozlaşmanın bütün bedellerinin ödendiği bir “acı haber” alırsak, akıl ve vicdanlarını kullanamayan insanların mazeretleri hangimizin umurunda olacak? İyisi mi, duyarsızlığımız bir mazerete dönüşmeden, bilgiyi kitaplıklarımıza hapsetmek yerine, serbestçe dolaşmasına izin verelim.

Yazarın Diğer Yazıları