Taşımalı seçim
Sandık güvenliği söz konusu olunca tartışmaya açılan "taşımalı seçim"i bu memlekette ilk kez bu satırların yazarı gündeme getirdi. 2007 seçimleri öncesinde katılımı artırmak için hastane ve engelliler için dünyanın çeşitli ülkelerinde örnekleri olan "seyyar sandık" formülünü de dile getirmiştim. Türkiye'miz bir taraftan terör belası ile boğuşurken diğer taraftan feodaliteyi yenebilmiş değil. Öte yandan kimilerinin "mahalle baskısı" adını koyduğu sosyolojik vaka ile karşı karşıyayız. Her defasında öncelikle siyasi partiler yasası ve seçim kanunlarının köklü değişiminden yana olduğumu beyan ettim. Sandıkların birleştirilmesi hususunda 60'lı yıllarda kendi köyümü örnek gösterdim. Merhum dedem ve babamın anlatımlarını paylaştım. Kayserimizin Kamber köyünde o yıllar seçmen sayısı 168. Kimin hangi partiye oy vereceği belli. CHP'ye, AP'ye kimin mühür vuracağını köy kahvesinde herkes biliyor. Sandıklar açılmış TİP'e (dönemin Türkiye İşçi Partisi) bir oy çıkmış. Köylü günlerce bu oyun peşine düşmüş. İlk şüphe iki öğretmen. Lakin dedem devreye girip iki öğretmenin de CHP'ye oy verdiğine kefalet etmiş. İmamın vermesi mümkün değil. Uyku haram olmuş Kamberlilere. Bir aydan fazla zaman geçmiş. Şehirden alış veriş yapan köylümüz kese kağıdı yapılmış gazeteyi okumaya çalışırken parti amblemlerini gören yaşlı bir teyze "Aha ben de buna vermiştim" deyince TİP'e çıkan reyin faili ortaya çıkmış. 60'lı yıllarda gerçekleşen bu vaka 70, 80, 90 hatta 2000'li yıllarda halen yaşanıyor. ABD'nin Irak'ı işgalinden sonra "demokrasiyi getirmek" için defalarca seçim yapıldı. Henüz IŞİD belası yok iken Irak'ın kuzeyinde Barzani-Talabani ve diğer feodal ağaların baskılarını asgariye indirmek için sandıkların birleştirilmesi sağlandı. Oylar yerinde kullanılıyor, çuvallar açılmadan en yakın merkezde gözlemcilerin huzurunda büyük çuvala boşaltılıyor. Böylece hangi sandıktan hangi parti ya da adaya oy çıktığı belli olmuyor. Bu sistemle Barzani ve Talabani en güçlü oldukları Erbil ve Süleymaniye'de bile azınlığa düşmesine rağmen yine de yönetime hakim oldu.
Türkiye'ye gelince... Doğu ve Güneydoğu bölgesinde devletin hâkimiyeti, AKP iktidarı eliyle örgüte teslim etmesiyle sandık güvenliği ortadan kalkmıştır. Sadece köylerde değil şehir merkezlerinde bile örgüt sandıkları ve seçmeni kontrol ediyor. Şöyle ki, Diyarbakır merkezde vatandaşın evinin kapısı çalınıyor. Biri erkek diğeri kız. Karanfil uzatarak hanedekilere "Şu tarihteki seçimde oyunuzu şu okulun bu sandığında kullanacaksınız. Bu arkadaşımız sizi okul bahçesinde karşılayarak oy kullanmanızı sağlayacak" diyor. Hem de seçmen listesi daha askıya çıkmadan. Bu durum karşısında o aile hür iradesiyle oy kullanabilir mi?
7 Haziran seçimlerinde MHP'den Van Milletvekili adayı olan Gültekin Çavuşoğlu'na kulak vermek lazım. Van'da Çavuşoğlu'nun aile yakınları sandığa gittiklerinde "Sizin oylar kullanıldı" diye tehditle geri gönderildi. İstanbul'da beş yüz bin oy iptal ediliyor. Okuma-yazma oranının düşük olduğu Güneydoğu'nun köylerinde bir tek yanlış oy ve iptal oy yok. Bu durumun neresi doğru.
24 Şubat 2011 tarihinde "Seçim ve Sandık Güvenliği" başlıklı yazımda mezra ve köylerden ilçe merkezine taşımalı sistemin getirilmesi gerektiğini yazdım. Gözlemciler huzurunda 250-300 kişilik sandıkların büyük sandıkla birleştirilmesini önerdiğim zaman AKP'nin kiralık kalemleri bizi faşistlikle itham etmişti. Evet devletin birinci görevi vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlamak. Terör belası yüzünden devlet askerini, polisini, memurunu koruyamıyor. Terör örgütünün siyasi uzantıları da her lafa demokrasi, insan hakları ile başlıyor. O halde vatandaşımızın hür iradesi ile oyunu kullanması için gereken önlemler alınmalıdır. Buna itiraz eden muhalefetin aklına şaşarım.
Not: Kurban Bayramınızı kutluyor, bayramın bütün insanlığa barış ve huzur getirmesini temenni ediyorum.