Taşeron belli de, asıl cellat kim?..
Tarihin görüp göreceği en büyük barbarlıklardan biri ne yazık 21. yüzyılın başında, İstanbul'da yaşandı ve dünyayı sarsmaya devam ediyor...
Tüm dünya o barbarlık karşısında insanlığından utandı ama "asıl failler" saltanatçılığın kanlı gölgesinde, vahşet piyesinin kapanış sahnesini oynamayı sürdürüyorlar!..
İstanbul'daki o vahşet öylesine utanç verici bir can yakmaydı ki, barbarlığın tarihi yazılsa, hiç kuşku yok ki konsolosluktaki kanlı manzara kapak olurdu o kitaba!..
Çünkü ne sokaklarda topluca kafa kesen El Kaide ne de insanları canlı canlı ateşe atmaktan kaçınmayacak kadar zıvanadan çıkan IŞİD barbarlığı yaşatabildi böylesi mide bulandırıcı bir eylemi...
Barbarlık, canilik ya da "insanlık dışı vahşet" gibi tanımlamaların hiçbiri yeterli değil böylesi bir kan emiciliği anlatmak için!..
Elbette böyle bir vahşete tanık olduğu için tarih de kendinden utandı ve utanmaya devam edecek...
Ancak o barbarlığı Türkiye'nin en büyük kentinin ortasında uygulamaktan kaçınmayanlar, yalnız diplomasiyle değil tüm dünyayla ve en önemlisi de insanlıkla alay etmeye devam ediyorlar ki, sürdürülen utanmazlığın soruşturması sonuca ve "asıl hedef"e gidene kadar bırakılmamalı...
***
Vahşetin karanlık şefleri!..
Tanınmış bir gazeteci, İstanbul'un göbeğindeki Suudi konsolosluğuna giriyor ve ondan sonrası kelimelerin anlatmakta yetersiz kaldığı bir vahşete dönüşüyor...
Üstelik o vahşetin karanlık sahipleri, ölümüne "randevu" verdikleri bir kurbanı sinsi bir tuzağın kan deryasında tutmakla yetinmediler, cesedini de yok ettiler ortalıktan!..
Yalnız cinayeti işleyenler değil, planlayanlar, karar verenler, emredenler, cellatlarını göreve gönderenler, onların savunmasız bir insanı boğazlamasına göz yumanlar ve katilleri sinsice kaçıranlar da topyekün alay ediyorlar insanlıkla... Üstelik kayıp bir ceset üzerinden ve de yapmacık-ikiyüzlü soruşturmalarla...
Evet; Suudiler Cemal Kaşıkçı cinayetini dünya kamuoyunun baskısıyla ve de yarım ağızla kabul etseler de, son yaptıkları açıklamalar da komediden öte, insanlığı makaraya sarabilme pervasızlığına hizmet ediyor!..
Dünyanın zekasıyla alay edilen bir alçak tuzağın kirli planlarını örtbas için çok uğraştı Suudiler ama sonunda en acımasız insanları bile isyan ettiren vicdan galip geldi...
Suudiler, Kaşıkçı'nın katledildiğini uluslararası kamuoyunun baskısıyla kabul ettiler ama cinayetin "asıl fail"iyle ilgili dünya medyasına yansıyan iddaların yarattığı korkuyla şimdi de hedef şaşırtmaya çalışıyorlar...
Belli ki kirli eylemde kullanılarak, her zamanki gibi imhasına karar verilen "taşeron"ların gizeminde geçiştirilecek bu karanlık vahşet...
Kaşıkçı cinayetinin failleriyle ilgili Suudi yönetiminden yapılan açıklamalar yalnızca eylemi karartma planlarını deşifre etmiyor; bir yandan kamuoyunun önüne kullanılmış üç-beş taşeron atılarak olay soğutulmaya çalışılıyor, diğer taraftan da kraliyet ailesine uzanan "azmettiriciler"le ilgili perdeleme hedefleniyor...
***
Utanç verici perdeleme...
Neler yok ki konsolosluktaki o zifiri vahşetin ardından, dudaklardan kan damlarcasına sırıtan;
Neymiş efendim; Kaşıkçı'yı katleden en az 15 kişilik cellat grubundan "beşi hakkında idam cezası" verilecekmiş!..
O halde herkesin kafasını karıştıran soruları da soralım bakalım;
Nasıl yani; krallıkla yönetilen baskıcı devlet, bir gazeteciyi yok etmek için 15 tane celladın kendi iradeleriyle hareket ettiğini, arkalarında bir karar mekanizması olmadığını mı iddia ediyor?..
Kraliyet köleliğinden zerre kadar şaşmayacak 15 kişilik katliam grubu kendi paralarıyla ve olanaklarıyla, iki özel uçak kiralayıp İstanbul'a eylem yapmayı mı geldiler?..
İstanbul'da Suudlu resmi görevlilerce karşılanan 15 kişi kendi kabadayılıklarına dayanarak mı bir devletin konsolosluk binasında, cellatların bile kanını donduracak bir vahşete imza atabildiler?..
İşte o infaz çetesi, bir insanın cesedini parçalara ayırıp yok ederken, bu iğrenç eylemlerini Cemal Kaşıkçı'yla olan kişisel husumetlerinden dolayı mı yaptılar?..
Kim inanır bu zırvalara, yalanlara ve de utanmaz düzenbazlıklara?..
***
Barbarlık "kral" olsa ne yazar?..
Çadır devleti Suudi rejimi dünya kamuoyunun gözünün içine baka baka, bir vahşetin faillerini sözde deşifre ederken ya da cezalandıracağını iddia ederken, kurbanın parçalanmış canını bir kez daha acıtacak kadar ikiyüzlü gerekçelere sığınmaktan da kaçınmıyor...
Asıl failleri, azmettiricileri, karar mekanizmasını ve Kaşıkçı'nın kalemini kıranları gizlemek için pis işlerde kullanılan birkaç derin devlet kötü adamını sözde cezalandırarak, kendini uluslararası arenada aklamaya çalışıyor Selefi bedeviler...
Çünkü her karanlık olay, her kan dondurucu vahşet ve her faili meçhul (!) iğrençliğinin arkası biraz olsun deşildiğinde, giz perdesi biraz olsun aralandığında, kurban isteyen ilahlar klasik yönteme başvurur ve mağdurluğun önüne bir iki kullanılmış "kelle" atarak geri plana çekilir, bu şekilde de aklandıklarını düşünürler...
Oysa Suudi devletinin konsolosluğunda cinayet işlenmesi bile insanlık adına utanç verici iken, bu vahşetin asıl faillerini gizlemek, soruşturmayı oldu-bittiye getirerek karartma planları yapmak Suudi Arabistan'daki "prens" kılıklı cellatların elindeki kanı temizlemez, temizleyemez...
Diplomasi cellatlığının kirli tuzaklarında, soruşturması kan mürekkebiyle yürütülen cinayetler hangi krallığın çöllerinde karartılırsa karartılsın, barbarlığın lekesi bedevi çadırlarının kan kokan köşelerinde sırıtmaya devam edecek!..
Ve Suudi rejimiyle ilgili- artık hangi sarsıcı (!) skandalın belgelerine ulaştıysa- acımasızca katledilen Cemal Kaşıkçı'ya reva görülen utanç verici vahşet de gösterdi ki, barbarlık kendini prens değil, kral sansa da, dünyanın her dönemecinde, yarattığı kanlı tarihinden utanmaya devam edecek... Hem de dünya döndükçe...