Taşeron belli...

Sahiplenicidir bu millet; koruyucu-kollayıcıdır. Mağdur, mazlum gördü mü dayanamaz; açar kollarını sarar, sarmalar.
“Yedirtmez” kolay kolay.
Bu yüzden zahir, biri “yedirtmem” demeyegörsün, gözüne perde iner, kim-kimi-neden yedirtmiyor kurcalamak aklının ucundan geçmez körü körüne bağrına basar, kendinden sayar.
Benzetmek gibi olmasın;
İnandı mı bir kere “tövbe” sine batakhaneden kadın çıkarır başının tacı, evinin hanımı, çocuklarının anası yapar.
Yaşadın, sen de biliyorsun;
Minicik bedenleri lime lime Gazzeli bebekler adına konuştuğunu söyleyip “Van minüts!” dedin, -uluslararası tezgâhı bozdun güya- ne Yahudi Cesaret Madalya’na baktı, ne Davut Boynuzu’na, bu millet seni “İsrail’e kafa tutan kahraman” yaptı, omuzlarında taşıdı!
Sonra?
“Gemicik”ler mekik dokudu/dokuyor “Mavi Marmara” nın yanaşabilmek için 9 “kurban” verdiği İsrail limanlarında!
Analarının karınlarında süngülenen doğmamış bebeklerin kanıyla sulanan topraklara sahip çıktın, “Karabağ işgali bitmeden sınırı açtırmam” dedin, -uluslararası tezgâhı bozdun güya- “helal olsun” dedi yüreği “ata toprağında” kalan onbinlerce “kaçkın” sana!
Sonra?
Önce onların bayrağı atıldı çöp kutularına, ardından bugünlerde pek kıymet verdiğin “devlet”ininki yakıldı, yırtıldı “çözüm ortakların”ca! Daha üç gün önce yeni bir “taviz paketi” hediye etti “yedirtmediğin” Dışişleri Bakanın Ermenistan’a!
Emperyalizm bölmek, parçalamak, yönetmek istiyordu, sen “tek dil, tek millet, tek bayrak, tek vatan” dedin mesela, -uluslararası tezgâhı bozdun güya- inandı bu millet “milli” olduğuna! Hele bir de o gariban Mustafa (Pehlivanoğlu)’nın idama gitmeden önceki son mektubunu okudun ya, gözlerinden yaşlar aka aka oy yağdı milliyetçilerden sana sandıkta.
Sonra?
Milliyetçiliği ayaklarının altına aldın be usta! Olmaz ya, haydi görmezden geldik diyelim “kutu”yu, “paket”i ne yapacağız? Dili çiftlediğin, milleti 36’ya böldüğün, vatanı “eyaletlere” ayırdığın “paket” de mi tezgâh?
Geldin yani tezgâha!
Sen askerinin başına çuval geçirdiği gün Bush’a “nota” veremedin ama, halefi Obama “beyzbol sopası” gösterdi de, Kasımpaşalı sinene çektin ya; “notunu” verdi bu millet sana!
Her “uluslararası operasyonu bozmaya soyunuşunun” başka bir “uluslararası operasyon” olduğu ortaya çıkmasaydı eğer, olurdu belki, bu millet “provokatif eylemler içindeki” bir tek “yabancı”nın, iktidarının bir tek tuğlasına dokunmasına izin vermezdi!
Ama “taşeron” belli!
Emin misin milletten “taşeron”a karşı birleşmelerini istediğini?
Ötenazi gibi...

“Hepiniz oradaydınız be”

7 Ağustos 2013; Taksim Meydanı’nda Gezi’nin dumanı tütüyor hâlâ.. Penguenler salınıyor ekranlarda...
Bugün TV Genel Yayın Yönetmeni ve Bugün gazetesi yazarı Tarık Toros Medyaradar’dan Alev Gürsoy Cimin’e verdiği röportajda Türkiye’de basının nasıl özgür olduğunu anlatıyor:
“Türkiye’de basın özgürlüğü sorunu yok.” “Türkiye’de bir basın özgürlüğü problemi olduğunu düşünmüyorum.” Ne var peki?
Olan biten “otosansür”den ibaret Toros’a göre. Yani kimsenin kimsenin manşetine karıştığı yok da gazeteciler durumdan vazife çıkarıyorlar. Hepsi bu “kraldan çok kralcılık” alışkanlığından. Ankara zinhar “baş genel yayın yönetmenliği”ne soyunmuyor, gazeteciler kendileri “Ankara rahatsız olur” paranoyasıyla eğiliyorlar, bükülüyorlar, kıvırıyorlar!
Cimin soruyor:
“Aynı gün yedi 7 ayrı gazetenin tek manşetle çıkması tesadüf mü peki?”
El cevap: “...Başbakan’ın basın müşaviri, başbakanlık, bütün gazetelere ortak başlık attıracak kadar basiretsiz değil bunu yapmazlar. Bunun kendilerine yanlış döneceğini düşünürler. Bazen oluyor dört beş gazete aynı başlıkla çıkıyor. Yani bu normaldir...”
Ve dün... Aynı zat Bugün’deki köşesinde Ankara’nın medyayı “psikolojik harekat” için kullanmasından, yaptığı baskıdan, korkutma, sindirme adımlarından yakınıyor: “Tek merkezden bilgi notları ile kendi medyalarını ve yazarlarını bilgilendirip, aynı kelimelerle konuşmalarını temin ediyorlar. Gazeteler benzer başlıklarla çıkıyor, bakıyorsunuz akşam Hükümet Sözcüsü de aynı minvalde konuşuyor. (...) “Ortada kalmış” yazarları tek tek arayıp kendilerine çekmeye çalışıyorlar. Hatta yüksek maaş önerileriyle belli isimleri belli yerlerden kopartıp “bölünmelere” yol açmaya çalışıyorlar. Tam saha pres...
(...)
Polisleri görevden alan, savcıları kontrol altında tutan yapı, medyayı boş bırakır mı?
Elinden gelse, hepsini alacak ama alamadığı için devreye yasaklar sokuluyor.
RTÜK’e, TİB’e, BTK’ya yazdırılan talimatlarla medya susturulmaya çalışılıyor.
Her an, ceza yağmuru ve kapatmalar başlayabilir. Kokusu çıktı, kendi de yoldadır.”
Dijital sıralama ihalesinden birinci çıkarken RTÜK’e müdahale yoktu; şimdi var!
Erdoğan şimdi “Hepiniz oradaydınız be” diye bağırmaya başlasa, 30 Mart’a kadar ancak biter konjonktürel yandaşlarının listesi.

Yazarın Diğer Yazıları