Tarlada 50 kuruş, sofrada 250 kuruş

Cuma günü, Yeniçağ'da yer alan bir haberde, TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, üretici ve tüketici fiyatları arasındaki fahiş fiyat farkına dikkat çekerek, "Üreticide 49 kuruşa kadar inen domatesin markette 2 lira 31 kuruşa satılmasının bir izahı yok" şeklinde konuşmuştu.

Aslında bu beş kata yakın farkın etkileri ve izahı zor değildir. Etkilerini yaşıyoruz. Binlerce üreten de zarar ediyor... Milyonlarca tüketen de pahalı yiyor. Beş-on aracı fahiş kazanıyor.

Antalya ile İstanbul arasında kilo başına nakliye ücreti 14 kuruştur. Üreticinin sattığı 49 kuruşa eklerseniz, domatesin İstanbul'a teslim 63 kuruştur. Yüzde 20 de fire ve kâr marjı olsa, domatesin tüketiciye 76 kuruşa satılması gerekir. Aradaki aracı farkı 155 kuruş, spekülatif bir kazançtır.

Türkiye Perakendeciler Federasyonu Başkanı Mustafa Altunbilek, sebze-meyve fiyatlarındaki artışın sorumlusu olarak gösterilen marketlerin bu ürünlerdeki kârının yüzde 10'u geçmediğini açıklamıştı. O zaman fark kime gidiyor?

Aslında, üreticiyi de tüketiciyi de bu spekülasyon tuzağından kurtarmak zor değil... Çözüm siyasi iktidarların niyetine bağlıdır.

1) Kartelleşme önlenmelidir...

Serbest piyasa arz-talebe göre çalışır. Eğer fiyatlar pahalı ise kimse mal almaz. Fiyatlar düşer. Ne var ki Türkiye şartlarında gıdada rekabet şartları çalışmıyor. Çünkü, piyasada kartelleşme var .

Sebze ve meyve sektöründe kartelleşme; sebze ve meyve piyasasında aracılık yapanların aralarında dayanışma yaparak, gizli anlaşma yaparak, fiyatları istedikleri gibi düzenlemeleridir.

Kartelleşme piyasada rekabeti bozar... Bu nedenle Anayasa kartelleşmeyi yasaklamıştır. Anayasanın 167. maddesi şöyledir, ''Devlet, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alır; piyasalarda fiili veya anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmeyi önler.''

Demek ki siyasi iktidarlar Anayasaya uygun olarak kartelleşmeyi önlerse üreten de tüketen de bu tuzaktan kurtulur.

2) Devlet gıda piyasasında doğrudan düzenleme yapmalıdır...

Tekelleşmenin ve kartelleşmenin olduğu piyasalarda, devletin ayrıca doğrudan piyasaya girerek, üreticiyi ve tüketiciyi koruyucu önlemler alması gerekir .

Söz gelimi Et-Balık Kurumu'nun büyük kısmı özelleşti. Et-Balık Kurumları, üreticinden normal fiyatlara alıyor, üzerine çok düşük kâr koyarak tüketiciye satıyordu. Üretici de ve tüketici de spekülasyonun bir aracı olmuyordu, her ikisi de istismar edilmiyordu.

3) Çiftçiye verilen desteği günün şartlarına ve ihtiyaçlara uygun olarak artırmalıyız...

Çiftçiye verilen gübre, ilaç ve kredi desteği yeterli gelmiyor. Doğrudan gelir desteği de tarla sahibine verilince, çiftçinin ve üreticinin geliri iyice düşmüş oluyor. Çiftçi tarlada ürününü, ucuz pahalı, götürü olarak ilkbaharda satıyor. Bu tür alivre satışlar giderek artıyor.

Alivre satış, çiftçinin ürününü önceden, parasını teslim sırasında veya teslimden önce almak şartıyla satmasıdır. Çiftçi parasız kalınca, ürün tesliminden çok önce parasını almak istiyor... Bu defa da malı ucuza gidiyor.

Çiftçiye ucuz ve yeterli kredi desteği sağlayarak, onu aracıların elinden kurtarmak gerekir.

4) Üretici ve tüketici kooperatifleri yeniden düzenlenmelidir...

Tarım ürünleri için yeni pazarlama düzeni kurulmalıdır. Bunun için, çiftçilerin ve tüketicilerin örgütlenmesi, devletin de bu örgütleme ile ilgili mevzuat alt yapısı oluşturması gerekir. Bu çerçevede, üretici ve tüketici kooperatifleri yeniden ve bugünün ihtiyaçlarına uygun olarak düşünülmelidir.

Yazarın Diğer Yazıları