Tarımda neden tökezledik?
Çin’de kişi başına düşen et tüketimi 25 kilogramdır. Türkiye’de 8 kilogramdır.
Kişi başına yıllık içme sütü tüketimi Finlandiya’da 139 litre, İngiltere’de 100 litre, İtalya’da 63 litre iken Türkiye’de 24 litredir.
Kıbrıs’ta süt için verilen teşvik primi kilo başına 100 kuruş, Türkiye’de inek, manda için 6 kuruş ve koyun için 15 kuruştur.
Avrupa da bir inek 305 gün ve ortalama günde 26 litre süt veriyor. Türkiye’de, örneğin Kars’ta 6 litre süt veriyor.
Amerika Birleşik Devletleri’nde buğday üretiminde verimlilik hektar başına 5.700 kilogram, Türkiye’de hektar başına 2 bin kilogram. Şeker pancarında Avrupa Birliği’nde hektar başına 58 bin kilogram, buna karşılık Türkiye’de 38 bin kilogram alınıyor.
Bal üretiminde Türkiye’nin 5 milyon bal kolonisi var. Çin’den sonra koloni sayısı olarak dünyada ikinci sıradayız... Ne var ki bal üretiminde 4’üncü sıradayız... Koloni başına alınan bal miktarı itibariyle durum daha da kötüdür... Maalesef 14’üncü sıradayız.
Teşvik ve primle olmaz
Türkiye de doğa mı kötü? İnsanlar mı tembel? Bir zamanlar gıdada kendi kendine yetecek yedi ülkeden biri olan bizde neden tarım ve hayvancılık bu kadar geri kaldı?
Bunun tek nedeni, Türkiye’nin uzun dönemli bir tarım politikasının olmamasıdır. Bu politika yalnızca teşvik ve prim destekleri vermekle yapılmaz. Daha önemlisi, devletin öncülük etmesi, yol göstermesi ve denetlemesidir. Aynı şekilde yine tarım politikası tek başına üretim değildir. Tarım politikası, ekonomik, sosyal ve çevresel boyutları olan bir politikadır. Dolayısıyla, tarımı ve tarımda politikaları değerlendirirken, üretimi, tüketimi yahut ihracatı değerlendirirken, politikaların sosyal yanını da dikkate almak lazım, yani bu politikalar toplam olarak ne fayda getirdi, bu politikalar toplam olarak ne maliyet getirdi, sosyal faydası ve sosyal maliyetini de içine katarak değerlendirmek zorundayız.
Öte yandan verimlilik de tek başına üretim artışı olarak değil ekonomik anlamda bir değerlendirmedir.
Organik ürünlerin payı arttı
Siyasi iktidar her şeyde olduğu gibi tarım ve hayvancılık sektörlerinde şu yapıldı, bu yapıldı diye sıralıyor... Yapılanlar tarımdaki nüfusun yapısından belli oluyor! Neredeyse kırsal alanlar, tarım bölgeleri boşaldı... Şehre göç durmuyor. Tarım ürünlerinin ihracatı, mutlak olarak arttı. Ancak diğer ihracat ürünlerine göre daha düşük kaldı. Bu nedenle toplam ihracatımız içindeki payı azaldı.
Oysaki, dünyada organik ürünlerin pazar payı büyüdü. Türkiye organik ürünlere ağırlık verseydi, böyle bir tarım politikamız olsaydı, tarım ürünleri ihracatının payı da artardı.
Tarım politikasının sosyal tarafında üretici ve tüketici var. Bu anlamda tarımsal desteklerin altında bugün bile 2001 yılındaki IMF reçeteleri varsa, eşyanın tabiatı gereği, sosyal tarafı olmaz. Öte yandan çevresel etkileri de dikkate almamız lazım. Dünyada organik tarım için her ülkenin bir hedefi ve bir çabası var. Organik olmayan tarım, hem sağlığa zararlı hem de çevreyi kirletiyor.
Bütün bunların ötesinde Avrupa Birliği ortak tarım politikasından farklı bir politika uygulamalıyız... Bizim nüfusumuzun yüzde 25’i tarım kesiminde yaşıyor. Oysa ki Avrupa nüfusunun yüzde 5’i tarımda yaşıyor.
Türkiye’nin bir ulusal tarım politikası olması lazım. Burada, nüfus kriterinin, göç kriterinin dikkate alınması lazım, çünkü tarım nüfusu sanayiye göç veriyor, şehre göç veriyor, ama onlara da iş bulamıyoruz.