Tarikat emaneti değil

Dün sağduyu sahibi bütün kalemler benzer soruları sordu okurlarına. Payda ortaktı: Türkiye Cumhuriyeti, Milli Mücadele ile idealize edilen devleti temsil ediyor mu?

Daha Emevi yıkılışından beri, Horasan’dan Anadolu’ya kadar sarsıntılı İslam coğrafyası “tarikatlarla” dolmuştu.
Ebu (eba) Müslim’den... Hasan Sabbah’a... Mansur’dan... Şeyh Bedrettin’e...
Düşünce ve davranış kaynaşmaları, Orta Asya’dan çıkıp at sırtında Anadolu’ya gelmiş Türklerin “Şamanist gelenek ve göreneklerinden” kaynak aldı.
Etki aldı. Harmanlandı. Yine biliyorsunuz. Selçuklu çürüdü. Yıkılmaya yüz tuttu.
O dönemin etkili tarikatı Bahai’ler, “Selçuklu Saltanatını” yıktılar ve bu coğrafyada yeniden herkesi kasıp kavuran “bir birlik boşluğu” doğuverdi...
İşte o zaman... Âşık Beşe(paşa)’ler.... Bektaşiler... Bunlar Osmanlı İmparatorluğu’nu kuran kozanın içini dolduran köy üretmenleri örgütüydüler.
Ve Ahiler... Mevleviler... Rufailer... Yunus Emre’ler... Süleyman Çelebi’ler....
Bunlar da şehir üretmeni örgütleriydiler ve “İslam dininde Türk toplumunun inanç gücüyle rönesanslar yapmış” davranışları ile düşüncelerin üreticileriydiler.
Tarikatlar başlangıçta Halep’te Türkmenler arasında, Tebriz’de Timur ordusuna katılan askerler arasında, Batı Anadolu’da ve Rumeli’de savaşçı göçebe Şii’ler arasında “Tarihsel devrimler çağını” açtılar. Börklüce Mustafa, Torlak Kemal, şeyhleri Bedrettin’in kitabı Varidat’ın sayfalarından; “Evrende iki yönlü olmayan hiç bir şey yoktur... Evrenin her zerresi karşıtlıkları kendinde toplar... Zıtların birliği oluşur...” diye yazan diyalektik okudular.
Başlangıçta tarikatlar ilericiydi. Yenilikçiydi. Devrimciydi... Sonra gerici oldular...
Her yeniliğe, her güzelliğe, her gelişmeye karşı “İstemezük... Biz bu sadrazamı istemezük... Biz bu padişahı istemezük... Biz bu hükümeti istemezük....” diye isyan başlattılar. Tarikatlar yatağı Konya’ya Kurtuluş Savaşı’nın önderi kuvayı milliye askerlerinin yaklaştığı günlerde keçe külahlı, poturlu, kaba saba giyinişli tarikat militanları “Delibaş İsyanı” nı çıkarttı. Delibaş’ın adamları “Konya Valisi’ni ahıra, inek yalağına bağladı” ve gözü dönmüş diğer bir kısım tarikat üyesi ise Alaatin Tepesi’ni tuttu. Kuvayı milliyeci genç bir subayı ensesinden kesip, annesinin dizine yatırdılar ve “Şeriat isterük, biz gavur hükümetini istemezük, dinsizleri istemezük...” diye bağırdılar. Sokakları çınlattılar. Herkesi sindirdiler.
Kuvayı Milliye ordusu Konya’ya ağızları köpüklü atlarıyla geldiğinde “Delibaş’ın istemezük bağırtıları” diniverdi. Bu yüzden 1923’te Cumhuriyet tarikatlara değil gençlere emanet edildi. 1938’de kanunu çıktı, gençler emaneti bayram olarak kutluyor.
Bugün iktidar tarikatlara çiçek uzatıyor. Tarikatların başındaki şeyhler, şıhlar, hocalar, hocaefendiler trilyoner hayatı yaşıyor. Villalarda oturuyor, kendilerine karşı çıkan müritlerini bile camide namaz kılarken linç ettiriyor, villasının fotoğrafını çeken gazeteciyi Arap kıyafetli 14 müritle ölümüne dövdürüyor. Tarikatlar partilerin içine tamamen nüfuz ettiler, polis teşkilatına sızdıkları yazılıp çiziliyor, orduyu ele geçirmek istediklerini ise sağır sultan bile duydu. Amerika’da CIA’nin sahibi olduğu çiftlikte yaşıyor, Türkiye’de gazete, radyo, dergi, TV kanalı, okul, hastane, bankerlik, dersane yatırımları ile “laikliği istemezük, demokrasiyi de kendimiz için isterük” diye özetleyebileceğim yeni bir tür gericiliğin kılavuzluğunu yapıyorlar.
Cumhuriyet tarikatlere emanet edilmedi.
Gençliğe emanet edildi.
Bayramınız kutlu olsun.
* Necati Doğru / Vatan

++++++


Emine Hanım’dan çalım yedi

Üç gün önce:
HERKESLERİN “Aman da aman... Majesteleri gelmiş” diyerek sevinçli bir telaş, tatlı bir heyecan içine girdiği...
Bir ortamda...
Emine Hanım’ın orada olmamayı seçmesi çok cool bir davranıştır... Çok klas bir tutumdur... Çok kıranta bir tavırdır...
Bir yandan “Çankaya türbana açık ama ben buna rağmen orada olmamayı tercih ediyorum” şeklinde özetlenebilecek şahane bir mesaj vardır...
Bir yandan da “Kraliçe” bile gelse koşa koşa gidilmez soğukkanlılığı ve vakarı vardır...
Ne diyeyim? Helal olsun Emine Hanım’a...

Üç gün sonra:
En küçük bir soğukkanlılık belirtisi görüldüğünde hemen övgüye girişilmemelidir.
Ne yazık ki... Emine Hanım da en sonunda Hayrünnisa Hanım’dan doğan bir boşluğu iyi değerlendirip İngiliz Sefareti’ne kendisini atıverdi...
Başbakan Tayyip Erdoğan, CHP Lideri Deniz Baykal’ın Çankaya’yı boykot edip Kraliçe’yi İngiliz Sefareti’nde ziyaret etmesine kafayı takmış... Demiş ki:
“Ey Baykal! Bu nasıl bir kindir, bu nasıl bir nefrettir.”
Bu durumda Baykal’ın, “Sayın Başbakan! Önce Hanımefendi’ye bu nasıl kindir falan diye sorsanız” diye yanıt verme hakkı vardır...
* Ahmet Hakan / Hürriyet



++++++


Kalemşör nüfusunda artış var

Devrim Sevimay, Milliyet’teki röportajında sorularını AB Komiserinin ağzıyla sorunca, Lagendijk-Lagendijk yahut Erdoğan-Lagendijk röportajı okuyor gibi olduk. Ne yalan söyleyeyim biraz Ilıcak, biraz Koru da kokmuyor değil di...
Lagendijk’in tehdit, pardon haberlerini arka arkaya patlattığı röportajın flaş sorusu bakın neydi:
Diyelim ki en kötüsü oldu ve bu iş AİHM’ye gitti, AİHM de muhtemelen önlerindeki RP kararına bakarak “Kapatılması doğrudur” dedi. O zaman da buna “yargısal darbe” diyecek misiniz?
AKP’nin kapatılma kararı kime göre en kötüsü? Ülke adına buna siz mi karar veriyorsunuz? Tespitinizi gazeteci olarak mı, AKP’li gibi mi yaptığınızı anlayamadım. Yoksa siz de çaktırmadan AKP’ci medyaya göz kırpmaya mı başladınız? Bu hızla o da olur!


++++++


Alerjileri var

19 Mayıs’ta bile bağımsızlık diyemediler. Okurlarına Atatürk posteri hediye ettiğini sürmanşetten duyuran Sabah, 19 Mayıs’ta “çağdaş Türkiye’nin” temelinin atıldığını yazmış. 19 Mayıs’ta işgal altında bulunan topraklarda “bağımsız Türkiye’nin” temeli atılmıştır. Ben böyle bağımsızlık alerjisi, böyle sömürge ama batılı olalım sevdası görmedim.


++++++


Doğru tez nedir?

Kraliçe hazretleri sanki yeni ele geçirdikleri ”İngiliz Sömürgelerini“ ziyaret edip, ”güzel mi“ bir bakayım edasıyla Türkiye ziyaretini gerçekleştiriyor...
Eh aslında haksız sayılmaz; Türkiye tarihinin en ağır ”bağımsızlık“ krizinden geçiyor Türkiye’nin ekonomiden sorumlu, adımıza her şeye imza atan bakanı, ”Kraliçeye bağlılık yemini ederek, İngiliz vatandaşı“ olan ”candan bir arkadaş“!
Türkiye’nin en büyük düşmanı bizi var olan yapı içine düşüren sistem ve bu yapıdan yararlanarak ”sıcak para tuzağında“ kanımızı emen 5.000 civarında ”gerçek-tüzel“ kişi. Makro verilere, sıcak paranın son 5 yılda kâr adı altında transfer ettiklerini ve AB yalanı altında özümüze sokulan nifak tohumlarını ekleyin!
Eğer ”bu ülke adına yeni bir mücadele“ yapılacaksa sadece ”anti-laiklere karşı veya sadece bölücülüğe karşı “ örgütlenmiş ” kısır “ bir yapıda değil, resmin tamamı görülerek ve ” büyük düşman “ ve ” alt dinamikleri “ doğru tespit edilerek yapılmalı. Bu ülkede yeni bir ” siyasi tez “ ortaya çıkacaksa, yukarıdaki ” özü anlayan ve karşı duran “ bir yapıda olmalı. Türkiye’deki ” sorunu “ sadece irtica, sadece bölücülük çerçevesinde görüp, tepki geliştirenlere, platformlar kuranlara ” duyurulur “!
* Yiğit Bulut / Vatan


++++++


Nasıl da ince ince işliyor
Sen de danışmanı olursun
Emine Hanım, öyle dünyevi hırslarla dolu bir kadın değil ki, ”First Lady olamadım“ diye haset etsin. Hem bu gidişle, ne malum, bir gün onun da first lady olmayacağı.
* Nazlı Ilıcak / Sabah
Erdoğanların iktidar sefasından umduğunu bulamayan Nazlı, Çankaya için işi şansa bırakmamaya kararlı. Şimdiden “rüyalarının First Lady”sine teselliyle karışık gaz veriyor. Emine Hanım da Çankaya’da bu kötü gün dostunu unutmaz, koltuğunun altına alır herhalde.


++++++

ARANIYOR!
Çankaya’nIn tilkileri
Köşk Ormanı içinde iki tilki özgürce dolaşıyor.
* Şükrü Küçükşahin / Hürriyet
Ben köşkte, kuyruğu birbirine değmeden dolaşan kırk tilki var sanıyordum. Eeee, nerede kalan otuz sekiz tanesi?


++++++


Bir öneri:

Sabah’ın ismini değiştirelim
Sabah, iktidar lehine veya muhalefet aleyhine ne varsa manşet yapmaya başlayınca, Vatan Gazetesi Genel Yayın Müdürü Tayfun Devecioğlu, Başbakanlık Basın Merkezinden yönetildiğini iddia ettiği gazeteye yeni isim önerdi:
T.C. Başbakanlık Sabah Gazetesi.
Hakikaten sırıtmadı, yakıştı Sabah’a...



++++++


MİNİ YORUM

1919 heyecanını paylaşamadı
Atatürk 1938’de 19 Mayıs’ı görebilmek için, 6 ay sonra öldüren hastalığına aldırmadan, Acar motoruyla Florya’ya oradan da boğazın en ucuna kadar gitmiş. Kıyıdakiler Ata’nın hasta yatağında Samsun’a çıkış heyecanını yitirmeyişini alkışlamışlar. Ata, istiklal coşkusunun sürdüğünü görüp gururlanmış. Türk Milleti’ne emperyalist kuşatmayı yırttıran, bu ortak heyecandı.
Başbakan gözündeki rahatsızlıktan dolayı 19 Mayıs törenlerine katılmadı. Katılsa da AKP bayraklı taraftarlar dışında kimse alkışlamayacaktı. Çünkü Erdoğan halkla aynı heyecanı hiç paylaşmadı.
* Selcan TAŞÇI

Yazarın Diğer Yazıları