Tarih de seni yargılar
Herhangi bir yerde, herhangi bir sosyal sınıfa mensup, herhangi birini çevirip de “Yeniçağ terör örgütü propagandası yapmaktan yargılanıyor” deseniz, artık yöresine göre “kafa mı buluyorsun”, “maytap mı geçiyorsun” filan deyip -sonuna okkalı bir küfür de iliştirilir böyle hallerde- yürür gider herhalde!
Ama Genelkurmay Başkanı’nın terörist olarak yargılanacağına da kimse ihtimal vermezdi bu ülke de; oldu!
Kaymakam Kemal Bey’lerden, Nusret Bey’lerden, Ziya Gökalp’lerden ve elbette Mustafa Kemal’lerden miras olan “sanık” sandalyesine oturma sırası bizde!
9 gazeteden 18 “sorumlu” gazeteci hakkında “Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz’ın teröristlerce öldürülmeden önce çekilip sosyal medyada paylaşılan fotoğrafını yayımladıkları gerekçesiyle, terör örgütü propagandası yapmak suçundan yargılanmaları için” soruşturma başlatılmasının yankıları sürerken, bu gelişmeye tur bindiren haber geldi:
Daha önce haklarında aynı gerekçeyle suç duyurusunda bulunulan üç gazete; Yeniçağ, Hürriyet ve Dokuz Sütun’un sorumlu yazıişleri müdürleri hakkında aynı suçtan 7.5 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. Üstelik de dosyayla ilgili olarak geçmişte “kovuşturmaya yer olmadığı” kararı verildiği halde!
“Usul” de çok tartışılır ama “esas”a ilişkin içime oturan birkaç cümleyi paylaşmak zorundayım;
Madem bir Cumhuriyet Savcını, başına silah dayalı halde görmek istemiyorsun; o zaman koruyacaksın! Tam teşekküllü özel tim operasyonu sırasında iki “çocuk” terörist, katledemeyecek savcını gözünün içine baka baka!
Madem adliye binasında terör örgütü paçavrası dalgalandığını görsün istemiyorsun millet; dalgalandırmayacaksın! Teröristlerin ellerini kollarını sallaya sallaya adliye binalarına, polis noktalarına, kışlalara, lojmanlara giremediği bir güvenlik politikası uygulayacaksın!
Senin basiretsizliğinin sonucunu yayınlayan gazetelere değil sebebi olanlara vereceksin ayarı!
Yeniçağ, bir gün bile tereddüt etmedi katile katil, caniye cani, teröriste terörist demekte... Teröriste terörist demeyen, davulla zurnayla PKK güzellemesi yapan akilleri “terör örgütü propagandası”ndan yargıladın mı sen önce onu söyle!
Bağlar Meydanı’nda, Kazlıçeşme’de PKK paçavrasının, cani başının resimlerinin sallandığı “meydan okumaları”, birinci sayfalarında “barış baharı”, “barış bayramı” başlıklarıyla poster halinde ve “överek” yayınlayanlar hakkında “terör örgütü propagandası yapmak”tan işlem yaptın mı?
Teröristi öveni değil de amiyane tabirle, teşbihte hata olmaz söveni mi yargılayacaksın yani!
Hazırlan;
Tarih de seni yargılar o zaman...
“Çok önemli Batılı diplomat” ve kalem memurluğu...
Biz gazeteciler dün yine toplumun haberdar edilmesi gereken onca konu dururken kendimizi tartıştık. Zira, “Batılı” bir diplomatın mesajlarını haberleştiren medya yine gazetecilikten çaktı!
Hürriyet, Milliyet, Star, Vatan, Sabah -kimi manşetten, kimi birinci sayfanın kenarından köşesinden- verdikleri haberde, bu “çok önemli Batılı diplomat” ın “ABD’li hiçbir yetkili PYD’yi stratejik bir müttefik olarak görmüyor” şeklindeki “net tavrı(!)” na muhakkak dikkat çekerken, Cumhuriyet değil başlık, haberin içinde bile yer vermemişti aynı sözlere.
Meslektaşlarımıza bakılırsa buydu olaydaki gazetecilik kusuru!
1800’lerin ilk yarısından bugüne kadar öğrenilemeyen bir misyonun, şu birkaç satırla idrak edilebileceğine ihtimal vermesem de şerhimi düşeyim:
Türkiye’de görev yapan bir yabancının, Türk gazetecileri çağırıp, “yaz kızım kereviz” edasıyla mesajlarını dikte ettirmesi ve Türk basınını kullanarak, Türk toplumuna dönük mühendislik faaliyetine girişmesi “büyük resmi” ndeki tek hata, Cumhuriyet’in işine gelmeyen bir cümleyi es geçmesi mi sahi?
Hale bak;
Biz neden bu “Batılı” nın ağzından tek ses olduk diye sorgulayacaklarına, neden tek ses olamadık diye birbirini suçluyor yurdum aydını...
Gaipten bilgi alacak değil gazeteciler, haber, hele ki şu konjonktürde kuyruklu haber; süreci etkileyici konuma sahip birinden böyle bir buluşma talebi geldiyse elbette iştirak edilir.
Ama...
Görüşmeye katılanların ve yöneticilerinin bildiği yani “sır” olmayan biri okurdan niye gizlenir?
Gazeteci haber kaynağını saklı tutma hakkına sahiptir. Eyvallah! Da... Bu kovalanan, söke söke alınan bir haber değil ki; düpedüz servis!
Olağan hallerde gazeteci tabii ki kaynağını açıklamak durumunda değildir ama mevzu, -muhtemelen diplomat kılıklı ajanlardan birinin- algı operasyonu; toplumu kendi ülkesinin menfaatleri doğrultusunda yönlendirme çabasıysa; gazetecinin “kamu”ya olan sorumluluğu, onu bu “hinliğe” ortak edecek bir “gizlilik sözleşmesi” imzalamak değil, tersine bu servisi yapanı deşifre edip uyandırmaktır milletini!
Gazeteci, “çok önemli kişi söyledi” diyerek topluma psikolojik harp açana kefil olmaz, “kim” açık açık yazar; artık “çok önemli kişi” mi yoksa “mim”li mi sicili, okur takdir eder gerisini...