Taraftarın böylesi
Memleketin başka meselesi yoksa on binden fazla taraftar hep bir ağızdan küfredip yönetimi istifaya davet ediyor, hem de maç berabere devam ederken. Ne de olsa evlerinde sıcak sıcak oturuyorlar, elektriğe, suya para ödemiyorlar gibi, beş haftadır yenilmeyen takımlarına ateş püskürüyorlar ateş. Sanki karşılarında dünya çapındaki Galatasaray yokmuş da belediye takımı varmış gibi futbolculara sövüyorlar. Teknik adama hakaret edip, kulüp yönetimine çıkışıyorlar. Canım memleketimde metrekareye 1500 doktor ile bir o kadar futbol hocasının düştüğü yerde yorum yapmak bize düşmez ama fena halde canım sıkıldı Ankaragücü ve Beşiktaş taraftarına.
Tribünlerde maç seyreden kitlenin gerçek durumunu bilmesem, Ünal İnanç’ın deyimiyle “Bunlar Mars’tan mı geldi?..” diye şüphe duyacağım. Adı üzerinde 19 Mayıs Stadyumu’nun fanatik seyircileri gecekondu denen tribünde otururlar. Sloganları kendilerine has tezahüratlarıyla futbolseverlerin gönlünde taht kurmuşlardır. Aralarında seyyar satıcı, küçük esnaf, memur, müdür, orta halli işadamı, kravatlı bürokratların bulunduğu bu tribün Ankara’da ev sahipliği yaparken taşkınlık yapmaz, dışarıda da kavga etmez. Ama sayıları kaç olursa olsun “Angaralı” olduklarını kanıtlamak için sesleri kısılana kadar bağırırlar.
Hakemlerin haksız kararlarında protesto eder ıslıklarlar. Takımı yenikken bile futbolcuların gayretini alkışlar, maç sonunda tribüne çağırdığı takımını puan almasa bile sevgiyle selamlardı. Ama bu Ankaragücü taraftarına bir şeyler olmuş. Kadrodaki her topçunun adının zikredildiği özel besteli tezahüratlar yerine ağza alınmayan küfürler savruluyor. Başkentte gururla mücadele eden Gençlerbirliği ve Hacettepe’nin doğru düzgün seyircisi yokken, Melih Gökçek ve oğullarının hobisini tatmin eden belediye hovardası Ankaraspor’un taşımalı personel dışında destekleyicisi var mı? Ankaragücü’nün emektarları bu kötülüğü toparlanıp ivme kazanan takımına nasıl yapıyor, anlamak mümkün değil?
Her birine yüz binlerce dolar ödeyip iki maç sonra kaçan yerli yabancı hocaların terk edip gittiği takıma boş mukaveleye imza atıp sırtlayan Ünal Karaman’a yapılan reva mı?
Doğalgaza gelen fahiş fiyat konusunda sesini çıkarmayan, içemediği suya bir de atık su bedeli ödeyen, belediye takımlarına milyon dolar harcanmasına çıtı çıkmayan, gündüz vakti havai fişek atılmasını es geçip, meydanlardaki konserlerin kaynağını araştırmayan bedavadan dağıtılan paketlerin faturasını merak etmeyip, özel imar izinleriyle yeşil alanların talanını yakınlarının haksız servetini soruşturmadan “lanet olsun içimde sağcı eğilime” deyip sandıkta Gökçek’e oy verenler Ankaragücü’nü protesto edip Ünal Karaman’ın onurlu istifası üzerine rahat bir uyku çekmişlerdir.
Gelelim İstanbul’daki Beşiktaş tribününe... Kaç sezondur yabancı hocalara ödenen milyonlarca dolarlık tazminatlar yerine kaç tane iyi topçu alınırdı hesabı yapmadan Ertuğrul Sağlam’ı yollamanın keyfini çıkaranlar toplu taşımadan bilet fiyatlarına kadar yağan zammı protesto etmek için üç-beş bini bir araya gelemeyen taraftar yenilginin faturasını cebinden milyonlar ödeyen yönetime çıkarma ucuzluğunu tercih ediyor. Hani ne oldu her şeye karşı olan Çarşı’ya? Çarşı esnafının kirasını, vergisini, sigortasını ödemekte güçlük çektiğini niye dillendirmiyorlar da öfkelerini karısını döven koca gibi yönetimden ve futbolcudan çıkarıyorlar?
Gönül verdiği futbol takımının oyuncusunu, teknik direktörünü ve hatta kulüp başkanını değiştirmeye muktedir olan taraftarlar yaşadığı şehri yöneten belediye başkanını, ülkesini yöneten bakan ve başbakanını sandıkta oy vererek değiştirmeye gücü yetmiyor mu?
Not: Melih Gökçek’in Ankaragücü’nü ele geçirme veya küme düşürme planlarını bir başka yazıda yazmak üzere bayramınız kutlu olsun.