Taraf’ın sırları bir bir dökülüyor
Taraf düne kadar, hakkında ortaya atılan bir çok iddiaya, suç duyurularına, mahkeme kararlarına, kurumların ardı arkası kesilmeyen yalanlamalarına, medyada çıkan yığınla eleştiriye karşı -bir şekilde- “liberal demokrat” maskesini taşımayı sürdürüyordu. Sanki adını parlatan, her nevi etkiden koruyan bir kalkan gibi taşıyordu “sır”rını...
Gazetenin -tabii artık ne kadar gazete denebilirse- eski bir çalışanı; eski politika editörü Ahmet Meriç Şenyüz’ün odatv’ye verdiği ilginç röportaj, er geç yaşanacak olan sürecin miladı oldu:
“Sır”ları bir bir dökülmeye başladı Taraf’ın... Odatv’nin hazırladığı “Taraf Dosyası”nın ilk sayfasını oluşturan Şenyüz, gece editörü olarak çalıştığı Radikal’den transfer olduğu Taraf’ı “bir patron gazetesi gibi değil öğrenci gazetesi gibi...” görmüş önceleri. Lakin çok sürmemiş gazetenin “büyük patron”uyla tanışması:
Obama!
Obama “fahri patronu”ymuş meğer Taraf’ın... Obama’nın dünyaya demokrasi getireceğine inanan Ahmet Altan, Yasemin Çongar ve Alev Er’le ipleri koparma noktasına gelişiyse “Ergenekon” süreci ve sanık durumunda dahi olmayan insanların yargısız infaz edilişiyle olmuş Şenyüz’ün...
Bu yönüyle bakıldığında medyanın onur, gurur, haysiyet cellatlığını yürüten bir yayın organının “medya mahkemesi”nde yargılanışını izlemek değerli bir deneyim. Ve bugünkü Medya Polemik’te sizi de bu deneyime ortak edelim istedik, Taraf’ın liberalliği, demokratlığı, en önemlisi de “taraf”ı üzerine bir kere daha düşünmeye sevk edecek açıklamaların geniş bir özetini derledik...
Obama’ya iman etmişler
Ahmet Meriç Şenyüz odatv’de yayınlanan röportajında, bir dönem politika editörlüğünü yaptığı Taraf’ın, başta Kürt açılımı olmak üzere, her konuda Amerikan politikalarının doğrudan sözcülüğünü yaptığını söyledi
Ahmet Meriç Şenyüz’e göre Taraf bir “misyon gazetesi”.
Peki gazete yayına başladığı günden bu yana çok tartışılan bu “misyon” nedir?
“Taraf’ın misyonu, Amerika’daki Obama’cı ekibe bakarak, onların doğrultusunda belirlenmiş bir misyon” diye cevaplıyor bu soruyu Şenyüz.
Yani, onun deyimiyle “AKP ya da başka bir partinin önemi yok. Yani hiçbirisi AKP’li falan değildir”, asıl olan gazetenin “ABD politikalarının doğrudan sözcüsü” olarak konumlandırmış olmasıdır.
ABD ile Taraf arasındaki bağı anlatırken “gönüllü asker”i çağrıştıran bir ifadeyi tercih ediyor; “gönüllü ilişki”:
“Benim görüşüme göre Taraf, doğrudan Amerika’nın bu dönemdeki politikalarının sözcüsü durumunda. Böyle konumlandı. Bir operasyonun parçası gibi davrandı.
Ben Taraf’ın Amerikan politikalarının doğrudan sözcüsü olduğunu düşünüyorum.
Ancak bu ilişki parasal değil, gönüllü bir ilişki. Buradaki kişiler, Amerika’nın dünyaya demokrasi getireceğine inanmışlar. Obama’ya iman etmişler. Bu açıdan iyi bir şey yaptıklarını da düşünüyorlar...”
Yayını Washington hizaya getiriyor
Röportajı yapan Yavuz Yusuf, bu “sözcülük” vazifesinin nasıl yerine getirildiğine dair “somut” örnek isteyince, Şenyüz’ün tereddütsüz “Kürt meselesi” demesi dikkat çekici:
“Kürt meselesinde yaşanan her olayda Amerika’ya bakılarak, oradan hiza alarak durum ele alınıyordu. Çok somut bir örnek olarak Amerikan askerlerine yapılmış bir saldırı vardı. Oradaki Yasemin Çongar’ın tutumunu hatırlıyorum. Saldırı ilk başta ajanslara, PKK tarafından yapılan bir saldırı olarak düşmüştü ama sonra böyle olmadığı bunun Iraklı bir örgüt tarafından yapıldığı anlaşıldı. Çongar, ’Çok rahatladım, PKK yapmış olsaydı, ABD ve PKK karşı karşıya gelir ve Kürt sorunu çözümsüzlüğe girerdi’ demişti. Yani Kürt sorunuyla ilgili her olayda Amerika’nın tavrının ne olacağı, sorunu Amerika’nın çözeceği önkabulünden hareketle bakılıyordu.”
Haberleri yalan
Taraf’ın yaptığı haberin “Doğru olup olmadığını değil, kimin işine yaradığını” önemsediğini savunuyor Şenyüz. Bunu bizzat Alev Er’den duymuş. Mesela İşçi Partisi’nden çıktığı öne sürülen bir krokiye dayandırılan “Yargıtay’ı vuracaklardı” haberi: “Karşı tarafa, “böyle bir cd var ne diyorsunuz” şeklinde asla sorulmadan bir şey yapılıyor. Bir tarafla ilgili bu kadar ciddi bir iddia varsa mutlaka oradan da bir görüş alınmaya çalışılır. Göstermelik de olsa alınır yani. Bu usuldendir. Ayrıca polisin manipülasyonu da olabilir...”
Gazeteden ayrılmasına rağmen sonraki süreci de yakından takip ettiğini söyleyen Şenyüz’ün sözleri Türk basını açısından ibretlik:
“Yılların gazetecisi Alev Er’lerin, Yasemin Çongar’ların, Ahmet Altan’ların manşete taşıdığı haberin yalan olduğu ortaya çıktı. İşçi Partisi’nden alınan cd’ler arasında böyle bir cd’nin bulunmadığı ortaya çıktı, bu kroki Silivri’de delil olarak kabul edilmedi. Taraf’ın o süreçteki başka haberleri de yalan çıktı. Nusret Senem’in avukatlık bürosundaki bilgisayarları yakmaya çalıştıklarını falan yazdılar. Silivri duruşmaları sürecinde, tutuklamalar sırasında Taraf’ın boy boy yayımladığı pek çok haberin doğru olmadığı ortaya çıktı ama ne bu duruşmaların haberine yer verdiler ne de bir özür yayımladılar gazetede...”
Ergenekon’da rengini belli etti
“Taraf’ın kurulup gündem yaratan bir gazete haline gelmesi Ergenekon operasyonuyla koşut bir şekilde gelişti” diyor A. Meriç Şenyüz. Zaten gazetenin “asıl rengini” de bu süreçte belli ettiğine inanıyor.
“21 Mart 2008” tarihi bu açıdan bir kırılma noktası olmuş Şenyüz için. Kemal Alemdaroğlu, İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek’in tutuklandığı o gün; “demokrat olduğunu söyleyen bir gazetenin, Türkiye’nin önemli bazı aydınlarının evlerine, demokrasiye aykırı biçiminde girilerek gözaltına alınışlarına alkış tutan, yücelten bir yayın” yapışına şahit olunca tepki göstermiş:
“Bunun Taraf’a yakışmadığını ve demokrasi ihlali boyutuna da değinilmesi gerektiğini belirttim. İşçi Partisi, Ulusal Kanal ve Aydınlık Dergisi basıldı. Kanunsuz biçimde bilgisayarlara el kondu. Oysa tıpkı Nokta baskınında olduğu gibi bu bilgisayarların imajlarının çıkarılması gerekirdi. CMK’ya göre bu şekilde el koyma yapılamaz. Bunun gibi pek çok ihlal vardı, bu aramaların muhataplarından da görüş alınması gerektiğini ısrarla belirttim. Alev Er, manşetin köşesindeki kutuda baskınların neden sabaha karşı olduğunu sorduklarını ve bunun yeterli olduğunu söyledi. Bu kutu ‘Bunlar acaba bir darbe planı peşinde olabilirler mi?’ filan diye bitiyordu. Bu sorunun yanıtını da içerikte veriyor, ‘sabaha karşı yapılan bu operasyon olmasaydı bunlar provokasyon yapacaklardı’ demeye getiriyor. Bunu gazetecilikle bağdaştırmanız mümkün değil. Zaten hükümete yandaş olarak adlandırdığımız gazeteler dışında hiç bir gazete böyle görmedi olayı.”
İkna odası kurmuşlar
“Ergenekon” manşetinden rahatsız olduğunu görünce, Alev Er ve Yasemin Çongar Şenyüz’ü tabiri caizse “ikna odası”na almışlar. Şenyüz gazeteciliğin değil de politikanın konuşulduğu o dakikaları şöyle aktarıyor:
“Alev Er yine hiç bir bilgiye ve belgeye dayanmadan, bir önkabulle ”Cumhuriyet’e İlhan Selçuk’un bilgisi olmadan bomba atılmış olamaz“ dedi. İlhan Selçuk’un darbeci olduğunu, bu işlerin içinde olabileceğini, Perinçek’in her zaman bu işlerin içinde olduğunu vs. söyledi. Sonraki iki gün gazeteye gitmedim.”
Adı İkinci Cumhuriyet olacaktı
Taraf için düşünülen ilk isim “İkinci Cumhuriyet”miş meğer.
İkinci Cumhuriyet için yola çıkmış bir gazetenin, “Cumhuriyet değerleri” ne karşı yayın yapmasında yadırganacak bir durum olmadığını savunuyor Şenyüz:
“İdeolojik olarak şöyle bir şey var; Taraf’ın kadrosu çok net olarak ikinci cumhuriyetçi. Hatta Taraf kurulmadan önce bir ara gazeteye ”İkinci Cumhuriyet“ adının verilmesi bile söz konusu olmuş. Biz başlarda bundan haberdar değildik ama sonradan gazete içinde konuşulurken duyduk. Yani bu düzeyde bir ikinci cumhuriyetin gazetesi. Tabii ikinci cumhuriyeti kurmak isteyen adamlar birinci cumhuriyeti eleştirecekler. Yıkmak isteyecekler. Birincisi yıkılmadan ikincisini kurmak mümkün değil. Böyle bakıldığında çok normal, ikinci cumhuriyetçiliğin doğal bir sonucudur bu.”
Orduyu yıpratacak her haber iyidir
Ve elbette Taraf’ı Taraf yapan haberler; yani TSK’yı hedef alan yayın politikası gazetenin... Şenyüz’ün “orduyu yıpratacak her türlü haber iyidir Taraf için” ifadesi herşeyi açıklıyor:
“Taraf’ın yönetici üçlüsü Türkiye’ye demokrasinin AKP’nin temsil ettiği güçlerle geleceğine ve bunun karşısındaki en büyük engelin de askeri vesayet olduğuna kesin olarak inanıyorlar. Ve orduya yönelik her türlü haberi yayınlayalım diye düşünüyorlardı. Bu nedenle orduyu yıpratacak hertürlü haber iyidir tabii Taraf için.”
Kadınlara hitap şekli “şu karı, bu karı”
Ahmet Meriç Şenyüz’ün anlattıklarını okurken geçtiğimiz yıl bu sayfada “Taraf’ın kadınlarının sınırı yok mu?” başlığıyla yayımladığımız yazı geldi aklıma.
Bir yerinde “Bir kadının onuruna tecavüz edildiğine inanması, hakarete uğradığını fark etmesi, bir kadının ardına bakmadan çekip gitmesi, kalemini kırıp masasından kalkması, köşesini insan olmanın erdemleri hatırlanıncaya kadar kapatması için daha ne demesi gerekiyor Altan’ın?” diye sormuştuk...
Yakın çalışma arkadaşlarından birinin çizdiği Ahmet Altan profili, -çok itici bulduğum bir yaklaşım biçimidir ama- haklılığımızı bakın nasıl tescilledi:
“Kadınların çok sevdiği Ahmet Altan’ın birlikte çalıştığı kadınlara saygı gösterdiğine ise hiç tanık olamadık mesela. Yazı işleri toplantılarında kadın arkadaşlarımızdan ’şu karı’, ’bu karı’ şeklinde bahsetmek Ahmet Altan’ın sık başvurduğu bir üsluptu. Ayrıca pek çok arkadaşı hakaretamiz sözcüklerle azarladığını da hatırlıyorum.”
‘SOL’u bölme operasyonu
Öyle anlaşılıyor ki, Taraf’ın milli/üniter devlet, cumhuriyet gibi “ana hedefler”i dışında, bir de bunlara erişmekte kullanacağı “ara hedefler”i var. Ve öyle anlaşılıyor ki, bunlardan bir tanesi “solu kristalize etmek” ve “yandaş bir sol” yaratmak!
“Sol”un moda tabirle “yeniden dizaynı” yani..
“Ben bunu geriye dönüp bakınca daha iyi anlıyorum” diyor Şenyüz;
“Nabi Yağcı henüz Taraf’ta yazmıyordu. Alev Er, “Nabi Yağcı eski TKP ve yeni TKP üzerinden bir tartışma yaratalım” dedi. İşte Nabi Yağcı TKP’nin yeni yönetimini ulusalcılıkla filan suçluyor. Yani burada niyet belli. Nabi Yağcı gibi artık dönmüş, mücadele diye bir derdi filan kalmamış kişiler üzerinden sol’a ‘siz de böyle olun’ mesajı veriliyor. Tabii o zaman böyle okuyamıyorsun. Sonrasında Yasemin Çongar bana bir kaç defa Türkiye soluyla ilgili dizi hazırlamamı önerdi. Taraf’ta sol’la ilgili yapılacak bir yazı dizisinin nasıl bir şey olacağını az çok kavradığım için fazla üzerinde durmadım.”
“Sol içinde Tarafçı bir cephe yaratma” operasyonunun elemanlarınıysa şöyle sıralıyor Şenyüz:
“Roni Margules, Nabi Yağcı, Halil Berktay, Murat Belge, Ümit Kıvanç!..”
Taht kavgası da var
Ahmet Meriç Şenyüz röportajından benim anladığım Ahmet Altan’ın genel yayın yönetmenliğinin “çakma” olduğudur... “Taraf’ın politikalarının belirlenmesinde Yasemin Çongar etkendir” diyor Şenyüz ve “CIA’nın gelini” olarak da anılan Çongar’ın iktidarını anlatıyor: “Esas olarak Alev Er’di. Er’in yazıişleri toplantılarında bir enerji olurdu, herkes katılmak isterdi. Ama Ahmet Altan yapıyorsa herkes başka birini göndermek isterdi. Çünkü saçma sapan bir ayrıntıya takılıp 15-20 dakika bunun üzerine konuşurdu. Çongar ise çok dengeli, süreç boyunca adım adım kendi iktidarını güçlendiren bir yol izleyerek gazetenin politikalarına damgasını vuran kişi oldu. Alev Er’in Taraf’tan ayrılmasının gerçek nedeni Çongar’ın giderek gazete içinde etkili olmasıdır.”
+++++++
MİNİ YORUM
Kubilay darbesi vizyona girerken...
Yarın vizyona girecek “Kubilay”la ilgili ilginç bir detay:
Filmin yönetmeni ve senaryo yazarı Faik Ahmet Akıncı çekimler sırasında üç kez ifade vermek zorunda kalmış; hem de Ümraniye savcılarına!
Ne dersiniz “1 Numara” diye “Atatürk’ü yargılayacaklar” diyenlerin paronayak olduğunu iddia edebilir misiniz hâlâ!