Taraf neden çıkarılıyor?
Ahmet Altan tetikçiliğinde, BOP’a karşı ayakta kalan tek kaleyi düşürmeye çalışıyorlar. Amerikan Neo-con’ların ulaklığını yapan ‘İkinci Cumhuriyetçiler’in ‘1 Numara’sı kim?
Terörle böylesi mücadele eden hangi ülkede kendisine aydın diyebilen insanlar Ordu’ya böylesi bir savaş açabilir? Terörle mücadele edecek, Türkiye’yi koruyacak tek kurumu yıpratmanın anlamı nedir?
Ancak çok büyük bir güç buna izin veriyorsa, Ordu’ya karşı savaşın yolunu açmışsa buna cesaret ederler. Sadece direktifle.
PKK sadece Türkiye’nin bir iç meselesi mi?
Türkiye’deki düzeni yıkmak için dağlara kaçıp örgüte katılanlardan ibaret değil PKK artık. Çok daha büyük bir planın parçası olarak kullanılan, Ortadoğu’daki yeni şekillendirmeyle ilgili. Bir de buna yurtiçindeki psikolojik savaşı ekleyelim. Bu psikolojik savaşın mimarlarını çözdüğümüzde, PKK’nın yeni yapısını ve üzerinde oynanan oyunları da anlamak kolaylaşacaktır.
Ahmet Altan’ın tetikçiliğinde yayımlanan propaganda bülteni neden radikal dinci Vakit’le aynı manşeti attı?
İkisi de Türk Ordusu’nu yıpratmak için emir alıyor çünkü.
Bu emir nereden geliyor?
Bilinmeyen bir merkezden servis ediliyor bu bilgiler. Lideri ve askerleri olan yeni bir örgüt var, bu örgütün de başında “Bir Numara” var oradan yayılıyor.
Bu örgüt neyi savunuyor?
Bütün İkinci Cumhuriyetçilerin yorumları neredeyse birebir Amerikan Neo-Con’larının ürettiği düşüncelerden alıntı. Amerika’dan gönderilen bir mesajın dağıtıcılığını üstleniyorlar sadece. Ne söyleyecekleri, ne düşüneceklerini onlar belirliyor bu insanların.
Örgütün amacı ne?
Türk Ordusu’nu yıpratmak, Birinci Cumhuriyet’i yıkmak ve Türkiye’yi askeri-stratejik olarak ABD-İsrail eksenine götürmek istiyorlar. Türkiye’nin bütün kaleleri düştü, buna direnen bir tek TSK kaldı ve sıra bu kurumun yıpratılmasına geldi.
Hedefte neden Türk Silahlı Kuvvetleri var?
Çünkü Türk Ordusu, “Yeni dünya düzeni” ne, bağımsız Kürdistan’a, Büyük Ortadoğu Projesi’ne karşı çıkan tek kurum Türkiye’de. Başka bütün kaleler düştü
Peki Taraf gazetesi neden çıkıyor?
Psikolojik harpte “inandırıcı” gibi görünen bir propaganda bülteni eksikliğinden. İslamcı gazetelerin neye hizmet ettiği biliniyor, Taraf’ın ise sözde “bağımsız” bir imajı var. Ancak İslamcılar tarafından finanse edildiği çok açık. Zaten attığı manşetler de Vakit ve Zaman’la ortak.
* Oray Eğin/ Akşam
+++++++
Yine tahrİk, yİne İsyan ve yİne suç:
Askere gitmeyelim
Yayın Yönetmeni Ahmet Altan ve Yardımcısı Yasemin Çongar aynı anda izne ayrılınca Taraf kaderine terk edilmiş görüntüsü verdi. Son manşetleri “giderayak eteğimizdeki bütün taşları dökelim” telaşının dışavurumu gibi. Altan, Çongar ve ’şehir dışı’ mazeretiyle yazı yollamayan yazarların boşluğunu hisssettirmemeye çalışan Rasim Ozan Kütahyalı adındaki genç adam “askere gitmeyeceğim” çıkışı yapmış. Taraf da bu isyanı manşete taşımış. Diyor ki; “Bu kirli savaş sürdükçe askere gitmeyeceğim. Böyle bir sivil itaatsizliği bu ülkenin gençleri olarak bizler yapmadıkça da bu savaşın bitirileceğine de inanmıyorum! Bu devlete itaat etmeyeceğim... İsterlerse hapse atsınlar.”
Bu sözler de suç unsuru yok mu?
Ülkenin gençlerini askeri gitmemeye davet eden, ’sivil itaatsizlik’ çağrısı yapan bu yazı da devlete isyana teşvik ve tahrik söz konusu değil mi?
Herhangi bir kişiden “bu adam” diye söz ettiğinizde hakaret sayılırken, “bu devlete itaat etmeyeceğim” demek masum bir hal beyanı mı?
En önemlisi yasalarımızda “halkı askerden soğutmak” başlıklı bir suçtan bahsediliyor mu?
TCK’nın ’Milli Savunmaya’ya karşı işlenen suçlar’a cezaları düzenleyen altıncı bölümünde yer alan 318. Madde’de ‘halkı, askerlik hizmetinden soğutacak etkinlikte teşvik’ için hapis cezası öngörülüyor. Bu fiil, basın ve yayın yolu ile işlenirse ceza yarısı oranında artırılıyor.
Kütahyalı hem ülkenin savaş halinde olduğunu söyleyip hem de savaş halinin vatandaşlara (gazeteciler dahil) yüklediği sorumlulukları taşımak yerine “milli yarara zarar verebilecek” yayınlara imza atmayı tercih ediyor ki bu da ayrı bir suçtur (Madde 323). Bu suçlar ’yabancı ile işbirliği’yapılarak işlenmişse cezalar katlanarak artıyor. Çıktığı günden bu yana nereden fonlandığı soru işareti olan Taraf bence acilen bir TCK edinmeli. Alkım yayınlarında satılıyordur herhalde!
( Not: Rasim Efendi Hasan Pulur’un Milliyet’te dün yayımlanan yazısını okusun da Türk Gençleri askere neden gidiyor anlamaya çalışsın... )
TCK Madde 318:
(1) Halkı, askerlik hizmetinden soğutacak etkinlikte teşvik veya telkinde bulunanlara veya propaganda yapanlara altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Fiil, basın ve yayın yolu ile işlenirse ceza yarısı oranında artırılır.
+++++++
TBMM kürsüsünde şok açıklama
Erdoğan, PKK ile müzakereyi kabul etti
TSK’ya sınır ötesi operasyon izni verilmesiyle ilgili dünkü Meclis görüşmelerinde CHP adına konuşan İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ, yapılan siyasi hataları saydı:
“AKP iktidarının terörle mücadelede bir büyük hatası da 5 Kasım 2007’de Washington’da Başbakan Erdoğan ile Başkan Bush arasında varılan mutabakattır...
Zannedilenin aksine, bu mutabakat, PKK’nın Kuzey Irak’taki mevcudiyetinin tümüyle tasfiye edilmesini öngörmüyor. ABD, PKK’nın sadece belirli ölçülerde zayıflatılmasını, hırpalanmasını ve bu şekilde kontrol altına alınmasını
istiyor.”
Elekdağ halktan gizlenen bir önemli noktanın altını çiziyor:
- Halktan özenle gizlenen husus, ABD’nin, Türkiye’ye, PKK sorununa terör örgütüyle müzakere yoluyla siyasi çözüm bulunmasını öngören bir projeyi kabul ettirmiş olduğudur.
Sayın Başbakan, bu yoldaki spekülasyonları şiddetle reddetmişti. Ne var ki, iki üst düzey Amerikalı komutan yaptıkları açıklamalarla bu projenin varlığını teyit ettiler.
Nitekim, 4 Mart 2008 tarihinde Pentagon’daki basın toplantısında konuşan Irak’taki yeni koalisyon kuvvetleri komutanı Korgeneral Odierno, Güneş harekâtına Amerika tarafından izin verilmesinin gerekçesi olarak, “PKK’yı baskı altında tutmak suretiyle Türkiye ile müzakereye zorlamak” olduğunu belirtmiştir.
Ondan bir gün sonra da eski Merkezi Kuvvetler Komutanı Oramiral Fallen, ’Türkiye ile PKK’yı siyasi uzlaşma yolunu kabul etmeye kuvvetle teşvik ediyoruz’demiştir.
Böylece... Başbakan Erdoğan ülkenin meşru savunma hakkını sonuna kadar kullanma hakkından vazgeçmiş, eninde sonunda PKK ile masaya oturmayı öngören bir plana evet demiştir. ABD Türkiye ile PKK’yı birbirlerine karşı kullanarak masaya oturtmayı ve bölgeyi yeniden şekillendirmeyi planlamaktadır.
Varılacak noktanın Türkiye’nin beklediği bir sonuç olmayacağı muhakkaktır.
* Melih Aşık/ Milliyet
+++++++
İstihbarat gerekmiyordu
Meclis terörü tartışırken vatan hainleri Diyarbakır’da yine kan döktü.
Polis Meslek Yüksekokulu’nda görevli memurları taşıyan otobüs Aziziye Mahallesi’nden geçerken uzun namlulu silâhlarla tarandı.
Beş polis şehit olurken yaralı sayısının 20’yi aştığı bildirildi.
Böyle bir saldırı için istihbarat gerekmiyordu.
Terör örgütü, kendisini çok rahatsız eden sınır ötesi operasyonların devamını sağlayacak tezkere meclisten geçtiği takdirde neler yapacağını, siyasi uzantılarının ağzından tehditler savurarak açığa vurmuştu.
* Güngör Mengi/ Vatan
+++++++
Deniz Feneri iddialarını yalanlayan psikolojik propaganda işe yaramaz
Türkiye muz cumhuriyeti değildir
Son birkaç gündür AKP’li ve AKP’ye yakın medyayı izliyorum. Haberler “Her şey yalan” diye başlıyor. Ardından olmadık komplo teorileri sıralanıyor. Kimi Deniz Feneri skandalını Ergenekon’a bağlamaya çalışarak “Alman derin devleti ile Ergenekon iş birliği yaptı” diyor.
Kimi “Türkiye’deki bir medya grubu Alman Mahkemeleri üzerine baskı kurmuş, istediklerini yaptırıyorlar” diyor.
Ne gariptir ki, bu kadar “absürd” iddialara ne yazık ki inananlar, bunlarda doğruluk payı arayanlar var.
Bu tipik bir “psikolojik propaganda” yöntemidir. Ortaya çok ciddi bir iddia atılır. Siz bu iddiadaki noktaları yok farzeder ve “topyekûn” bir yalanlama yoluna gidersiniz. Sesinizi o kadar yükseltirsiniz ki size güvenen, destek veren çevreler bundan şiddetle etkilenir ve “yalan” söylemine inanır.
Başbakan bu yöntemi çok iyi biliyor. Daha ilk günden “yalan” dedi.
Şimdi skandalın kahramanları uygun iklimin oluştuğuna kanaat getirdiler ve “topyekûn” inkâr aşamasına geçtiler. İlk günlerde ne yapacağını şaşıran RTÜK Başkanı her şeyin yalan olduğunu, kendisini ilgilendiren hiçbir şey bulunmadığını söylüyor. Adalet Bakanı skandalı tamamen Almanya’ya yıkarak “Bana ne yaa” diyebiliyor. Deniz Feneri Derneği yöneticileri hiçbir şey olmamış gibi “bu yalanlar yolumuzu kesemez” diyor. Peki bu “psikolojik propaganda” başarılı olabilir mi? Bir süre için evet. Ama Türkiye de muz cumhuriyeti değil ki. Baskı altında da olsa yargı ve hukuk çalışıyor. Eninde sonunda vicdanları da paramparça eden bu skandalın hesabı sorulacaktır.
* Can Ataklı/ Vatan
+++++++
GÜNÜN SORUSU
Beşiktaş Teknik Direktörü Ertuğrul Sağlam istifa edince hem Cumhurbaşkanı hem de Başbakan telefon açıp, “Üzülme” diye teselli etmiş...
İktidarın işbaşında olduğu son altı yılda yüzlerce teknik direktör, binlerce kez takımlarındaki görevlerinden istifa etti. Cumhurbaşkanı ve Başbakan hangisini aradı?
Bu teknik adam, sizce kaç aya kadar Milli Takım’ın başına geçer?
* Mustafa Mutlu/ Vatan
+++++++
MİNİ YORUM
DTP’li kadınlar ve neolitik çağ
TBMM’deki tezkere görüşmesinde DTP adına konuşan Fatma Kurtulan kadın milletvekillerine seslenip meseleye damardan girmeye çalıştı. Yapmacık ötesiydi. “Dağlarda PKK eğitimi aldığı” iddia edilen bir kadının, mecliste şehit annelerine vekalet etmesi gereken diğer kadınlardan, hem de Diyarbakır’da polislerimizin tarandığı saatlerde, PKK’yı vurmamak için destek istemesini kendi adıma duygularımızla alay edilmesi olarak yorumladım. Kurtulan kadınları neolitik çağ örnekleriyle ikna etmeye çalıştı. Kişi kendinden bilir. Herkesi mağara kültürü konusunda tecrübeli mi sanıyor? Sahi ‘neolitik devrim’in en belirgin özelliklerinden biri avcılık ve toplayıcılıkla geçinmeleri değil miydi?
* Selcan TAŞÇI