TAPINAK ŞÖVALYELERİ (22 Ocak 2009)
Obama’nın yemin töreni için Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın yayınını kesenler, yazı ve yorumları ile yeni başkana, en az Washington’da -2 derecede saatlerce kutlama yapan Amerikalılar kadar sadık olduklarını gösterdi
Medyamız ABD’nin yeni başkanını sevinç gözyaşlarıyla karşıladı. Bu arkadaşların“kabalist masonik yapı” ile bağları var mıdır bilemeyiz. Ama Obama’yı tanrılaştırıyor olmalarına bakarak, Beyaz Saray’ı bir tapınak saydıklarını ve kendilerini burayı korumak için yetiştirilmiş savaşçılar sandıklarını söyleyebiliriz.
Mehdi ilan edecekler
İsmet Berkan: Obama’nın göreve başlamasını ’tarihi’ yapan şey, bizzat kendisi. O tek başına demokratik sistemin güzelliğini kanıtlayan canlı örnek.
Cengiz Çandar: Siyah Barack Hussein Obama’nın Beyaz Saray’a yerleşmesi “Yeni Dünya” nın başlangıcı... Obama, küresel değişim dinamiğinin simgeleşmiş ismidir. 21. Yüzyıl’a girdik...
Yasemin Çongar : “4 Kasım 2008’de ülkelerinin tarihini ve talihini değiştiren Amerikalılar, dünden itibaren “yeni” bir Amerika’da yaşamaya başladı.”
Obama’nın konuşmasındaki her kelime özenle kutsandı, çağrısına uyup eller uzatıldı (tabii avuçlar açık vaziyette)!
Ellerinden gelse Washington’da -2 derecede saatlerce ayakta dururlardı Obama için. Ellerinden gelse “Mehdi” ilan ederlerdi yeni Başkan’ı...
Yazılıp çizilenleri küçük bir çocuğa bile okusanız, bu masalın herhangi bir devlet başkanının görev devir teslimi için yazıldığına inandıramazsınız. O naif haliyle, çocuk bile size sorar; Oval ofis, Olympos dağı mı?
Ha Zeus, ha Obama ne fark eder? Obama da insan gibi görünen, bütün felaketlere dirençli, arslan gibi kükreyen, dünyanın her yanını titreten, oturduğu yerden bütün dünyayı idare eden ululanmış bir varlık değil mi onlar için?
Bugün dünya dediğimiz biçare mekan da, gökyüzünün efendisi Zeus (ABD), denizlerin efendisi Poseidon (Avrupa) ve yeraltının efendisi Hades (Ortadoğu) denkleminden ibaret değil mi?
Tabii böyle anlatırsanız çocuk alır eline bir coğrafya atlası, gözünüze sokar: Burada Kafkaslar, Avrasya, Afrika da var?
O köprünün altından çok suların geçtiğini anlatamazsınız. “Onlar ucube titanlar, Zeus dünyamızı onlardan kurtardı” diyemezsiniz...
Devşirme veliahtın tahta çıkışı
’Daha dünyevi’ bir benzetme yapmak gerekirse, ’Büyük Dünya İmparatorluğu hanedanı’nın devşirme veliahtının tahta çıkma töreni de diyebiliriz.
Amerika’nın kurucularından olduğunu ısrarla vurgulayan Barack, kovboyların önce köleleştirdiği, yeterince asimile olduğuna inandığında da, içlerinden biri olma hakkı tanıdığı bir devşirme değil mi? Barack, Hüseyin ve Obama, rengine, köklerine, inancına rağmen mucizevi biçimde tektipleştirilenler arasına girerek, Amerika’nın son ideoloji harikası ürünü olmadı mı?
ABD’de sayıları 600 bin civarında kalan ve çok kötü şartlarda yaşamaya çalışan Kızılderililerden biri, Oklahoma’da işkence ile öldürülen Apacheler’in büyük savaşçısı Geronimo’nun torunlarından birinin ABD Başkanı olmak için “Bir rüya” görüp, sonra da “Yes we can” demesi yeterli olur mu?
Yoksa Amerika’da, Amerikanın kurucuları ve asli sahiplerinin payına düşen, istilacılar zaferlerinin tadını iyice çıkarabilsinler diye soytarılık yapmak mı?
Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez, yaptığı konuşmada, “ Hiç kimse hayale kapılmasın. Bahsettiğimiz Kuzey Amerika imparatorluğu” dedi.
Chavez’in bu sözlerinin referansı bizzat ABD’li devlet başkanları olabilir mi? Mesela George Washington’un Amerikan yerlileri için söylediği “Bu vahşi hayvanların tamamen imha edilmesi gerekiyor” sözleri.. Veya Theodore Roosevelt’in “Ben en iyi yerli ölü yerlidir demek istemiyorum ama 10’da 9’u öyledir” vecizesi.
Amerikan ideolojisi
Amerika’nın kurucuları, Kristof Kolomb üzerinde 400 yıldır insanların yaşadığı kıtayı keşfetmeden(!) önce burada bir kültür inşa eden Kızılderiler değil mi?
Amerika, vatanlarını işgal ettiği, 1492’den 1886’ya kadar 70 milyonunu katlettiği, evlerini yaktığı, eğlence olsun diye kulaklarını, burunlarını kopardığı Kızılderililer demek değil mi?
Amerika Obama’nın görevi devralması onuruna düzenlediği bütün törenlerde bir tek şeyi öne çıkardı: Köklerine ve Amerikan ideolojisine bağlılık!
Şimdi; Kızılderililer için kelle başına 5 dolar ödeyerek avlatan, battaniyelerine çiçek mikrobu bulaştıraran, biyolojik silah denekleri yapan... II. Dünya savaşında atom bombaları ile Hiroşima’da 140, Nagazaki’de 80 bin kişiyi katleden... Vietnam’da 4 milyon sivilin hayatını kaybettiği savaşta her türlü işkence ve tecavüz ile sivil halkı katleden, cesetlerini parçalayacak derecede vahşet kusan... Şili’de, El Salvador’da, Nagaragua’da, Guatemala’da, Panama’da Afganistan’da binlerce insanı öldüren... Irak’ta bir buçuk milyon insanın ölümüne neden olan ve soykırım uygulayan Amerikan ideolojisine bağlılığını bildiren Barack Hüseyin Obama’nın ne yapmasını bekliyorsunuz?
Obama Irak’ta ölenler için özür dileyip, yakıp yıktığı şehirleri yeniden inşa ederek, el koyduğu petrol rezervlerinin bedelini ödeyerek, elini önce Irak, sonra da Ortadoğu’dan çekecek ve insanlara vatanlarında bağımsız yaşama hakkını iade mi edecek?
Amerikan aksanını tutturacağım diye Barack derken vıraklayan tapınak şövalyeleri işi Amerikalılar gibi konuşmaktan, Amerikalılar gibi düşünmeye vardırmış olabilirler mi?
Mesela onlar da Kızılderili katliamcıları gibi “Sonuna kadar öldürmedikçe soykırım sayılmaz!” diyerek, ABD’nin dünyanın dört bir yanında işlediği cinayetler için hafifletici sebepler üretebilirler mi? Meşru müdafaa diyebilirler mi?
Başka insanların vatanlarını, dinlerini, hayallerini böylesine sömüren bir sisteme umut bağladıklarına göre neden olmasın!
Kovboy filmleri yerine başka bir atlı gösteri önerebilirim bu arkadaşlara. Dünkü yemin töreninin kızılderili kıyafetini maskeli balo kostümü zanneden, kimliksiz soytarıları da izlesinler...
Ya da boşverin, o duyarlılığa sahip olsalar Ebu Garip’te yaşananları çok uzak bir ihtimal saymazlardı ülkeleri adına...
En iyisi biz Obama tribüncülerini “omurgalılar” belgeseli ile başbaşa bırakalım... Ve dua edelim, Necati Doğru’nın dediği gibi “gelen gideni aratmasın”!
Yeniçağ Gazetesi, 12 Ekim 2007 tarihinde sürmanşetinde verdiği haberde Lakota kabilesinin atalarının 150 yıl önce, imzaladığı anlaşmayı feshederek, beyaz adama karşı yeni bir direniş başlattığını duyurdu. Siyuların temsilcisi olan Russel Means, anlaşmaları, “değersiz bir kağıt parçasındaki değersiz sözler” olarak niteliyordu. Çünkü bu anlaşmalar Amerikalılar taragından, topraklarını çalmak için defalarca ihlal edilmişti.
Barış umudu denilen Obama’nın Amerikası Irak’ta 1.5 milyon insanın ölümüne neden oldu.
++++++
Ne olur da kurtulunur?
Sabah gazeteyi açtım.. Manşet: “JİTEM’ci albay başına tek kurşun sıkarak intihar etti.”
Haber: “E. Albay Abdülkerim Kırca PKK ile savaşımda olağanüstü yararlıklar gösterdiği için devlet madalyasına layık görülmüştü...”, “PKK ile çatışmada omuriliğine isabet eden kurşun yüzünden tekerlekli sandalyede yaşayan E. Albay Kırca, bazı gazetelerde hakkında çıkan iddiaları okuduktan sonra beylik tabancasıyla intihar etti.”
Peki, gazetelerde çıkan iddiaların sahibi kim?.. Bir PKK itirafçısı...
Yeniçağ gazetesinin dünkü manşeti:
“Ne oldu da bunlar oldu!”
Haber başlığı: “Türkiye, son 5 yıldır darbe ve çete suçlamalarıyla yatıp kalkıyor, Türk Silahlı Kuvvetleri manşetlerden inmiyor.”
Yeniçağ birinci safyasını son dönemde suçlanan komutanların fotoğraflarına ayırmıştı... Tam göbekte de madalyalı E. Albay Abdülkerim Kırca’nın fotoğrafı şu başlıkla veriliyordu: “Hedef gösterilen subay intihar etti.”
Obama için Washington’da Lincoln heykeli altında kalabalık bir kutlama gerçekleştirildi... Televizyonda töreni ben de izledim...
İzlerken birkaç not almıştım:
Heykel.. Kartal.. Sanat.. Asker.. Ulusçuluk.. Kuruluşunda Kızılderili soykırımı, oluşumunda zenci köleliği bulunan Amerika’da asker yeni cumhurbaşkanı töreninde boy gösteriyor, kimse meydana bakan Washington’un heykelini put diye kırmaya kalkışmıyor, bizim bozkurt misali orada da kartal eller üstünde gezdiriliyor ve atılan nutuklarda ulusçuluk gırla...
Türkiye dışardan üflenen bir fırtınanın anaforunda allak bullak... Yukarda bu yazının içeriği kapsamında sunulan birkaç not, fırtınanın dineceğini değil, daha da azacağını vurguluyor... Kurtulabilir miyiz?..
Evet... Türkiye’de bugün askere giden gençler için yapılan törenlerle şehit cenazelerinde halk kalabalıkları el ele... Bu erdem ve bilinç yitirilmezse, Türkiye kurtulabilir...
* İlhan Selçuk / Cumhuriyet
++++++
SİZDEN GELENLER
İpin ucu nerede?
“İmam” efendi; ya başka bir yere tayin olmuş, ya da “o Cuma” köyde olmayacak... Köylüye bir “imam” lâzım... İçlerinde “en iyi” olana teklif etmişler...
Alınan karara göre; “Vekil imam” minbere çıkmadan önce, ayağının baş parmağına bir “ip” bağlanacak, ipin diğer ucu aşağıda, halının altında olacak, oraya da “ikinci en iyi bilen” oturacak ve “hutbede bir yanlışlık” olursa, ipi çekecek!.. Vekil imam da, “yanlış”ını düzeltecek!.. Ancak “köyün puştu”nun kendilerini dinlediğini ve vardıkları “anlaşma”yı duyduğunu fark edememişler!..
İmam çıkmış “minber”e!.. “İpin ucu” kararlaştırıldığı gibi, halının altında!.. Ama, o da ne?!? Halının üzerinde; dedikleri adam değil, “köyün puştu” oturuyor!.. “Ey cemaat-i müslîmin” der demez, “ip” çekilmiş!.. Zavallı adamcağız, bu defa “muhterem cemaat” demiş, yine çekilmiş ipin ucu!.. Uzun lâfın kısası; Ne dese, “ipin ucu” çekiliyor!.. Bunun üzerine, aşağıya bakmış!.. Bir de ne görsün; ipin ucu, “köyün puştu” nun elinde!.. Habire çekiyor!.. Dayanamamış!.. “Ey cemaat” demiş, “Görüyorum ki, ipin ucu puştun eline geçmiştir!.. Ne söylesem boş!”
* Nermin Irmak
++++++
TRT’de propaganda
Tuncay Güney, devlet televizyonunda maalesef ki; İsrail ve Amerika propagandasını yapmıştır..
Canlı yayında şöyle diyor dış güçlere teslim olmuş zat!;
“Dünya yönetiminde söz sahibi üçlü bir sacayağı vardır, birincisi Amerika ve Kanada, ikincisi Hindistan ve Çin birleşimini yeğ tutan Asya Devletleri (5 üye Güney’in söylemine göre), üçüncüsü Avrupa Birliği ve Kudüs!.
Yani demek istediği, ya da onun bu güvenli konumda olmasına teminat veren güçlerin Türk halkına empoze ettirmek istediği söylem; bizim bölgemizde bulunan en büyük gücün Kudüs yönetiminden geçtiği..
Bir başka deyişle; ”Gazze’de tek hakim İsrail’dir,çünkü o bölge ve haritadaki ülkeler Dünya üzerinde söz sahibi değildir!. İşte böyle, devlet televizyonu tarafından İsrailin güç sistematiğinin hangi konumda olduğunu öğrenmiş olduk.. İster kabul edelim, ister
reddedelim..
* Ahmet Güran
++++++
Kime güveniyorlar?
İntihar eden albayın cenaze törenini izlerken doldum. Kul hakkından hiç mi korkmuyor bu insan müsvetteleri? Dünyanın adaletinden kaçmak için ABD’leri var. Ya Allah’ın adaletin kaçmak için neye güveniyorlar?
* Nurgül Çim
++++++
Teğet geçti
Asla çekmeyiz çile
Kömür yardımı ile
Kale gibiyiz kale
Hamdolsun teğet geçti
IMF’yle kol kola
Düşeceğiz bu yola
Kepenkler inse no’la
Hamdolsun teğet geçti
* Selahattin Sekban
++++++
Zihin tutulması yaratıldı
Benim Araplara karşı hiç bir borcum yok, bir çok halkın bana teşekkür borcu var. Yemen Türküsü hoş bir seda değildir. Onlar Filistin için haykırırken ben Telafer’i ve Türkmen kardeşlerimi düşündüm. Benim gibi onlar da kahretmiştir. Tsunami felaketi olduğunda bir yardım kampanyası başlatıldı. Kısa bir süre sonra Bingöl’de bir deprem oldu. Kimseden ses yok. Orada yaşayanlar kim ? Halkımızda bir zihin tutulması yaratılmıştır. Bugün darbe yapılıyor yaygarası ile AKP kendi derin örgütünü kuruyor olmasın? Bu da bir darbe değil mi? Size bu noktada daha çok iş düşüyor.
*Mustafa Yıldırım / Adana
++++++
Enginar’ın tarifi
Enginar (Cynara scolymus), Papatyagiller familyasından mavi-mor renkli, çok senelik otsu bir bitkidir. Gövdeleri dik, kuvvetli, sert ve boyuna olukludur. Yaprakları sapsız, büyük, uzun-oval ve parçalıdır. Çiçek tablası etlidir. Karaciğerin en büyük dostudur ama yemez de dinlerseniz ülke insanlarına zararlıdır. İnsanın düzenini bozar, toksik ve zararlı atıklarla boğar. Mide bulandırır, tuvalete gitme isteği uyandırır, hastalık yayar.
Enginar, Atatürk’e ve devrimlerine karşı olmayı demokratlık sayan ve liberal geçinen ama olmayan neo liberal ve gizli faşisttir.
Her devrin adamidir. Senelerdir zir cahillere sapkasindan ayni tavşanlari çıkarır durur..
* Postacı Çocuk
++++++
MİNİ YORUM
Kontrolsüz güç güç değildir
Kırca’nın ölümüne Star Gazetesi neden oldu denebilri mi dümdüz tartışılır. Bir gazeteyi yaptığı haberden dolayı cinayetle suçlamak olur bu. Ama Kırca’nın intiharını, Fulya Ersöz’ün intihar girişimin, Kuddusi Okkır’ın ölümünü... topyekün bu süreci yaratanın medyanın kontrolsüz güç kullanı olduğu su götürmez bir gerçek değil mi? İnsanlar, sahte hahamların, itirafçıların, teröristlerin, muhbirlerin, borazanların suçlamalarıyla köşelerde yargılanıp ağır cezalara çarptırılmaya başlandıktan sonra, şöyle bir düşünüp... Etikten, hukuktan, adaletten bihaber ellerde vermektense son nefesimi, onurumla, onurluca vedalaşırım demeye başlamış olabilirler mi? Eğer öyleyse, medya tetikçilerine hatırlatmak gerekir; kontrolsüz güç, güç değildir.