Tapınak şövalyeleri (06 Haziran 2009)

Obama’nın kervanındaki kalemşorler, ABD Başkanı’nın Mısır’ı tercihinin etkisinde kalmış olmalılar ki bu kez de, dalkavukluk uğruna tasvirlerinde gerçekleri gizleyen hiyeroglif ustalarına özendiler

Tapınaklar söz konusu olduğunda ‘mimari’ epey önemlidir. Camilerin tek görkeminin ‘gökkubbeleri’ olması, kiliselerin ‘ikona müzesi’ni andırması, sinagoglarda tam tersi olarak resim ve heykele yer verilmemesi kadar geometrik şekillerin yerini bitkisel bezemelere bırakması, taş işçiliğinden vitraylara, çinilere geçilmesi, hatlardaki kıvrımlar, yükseklik kısaca her ayrıntı çağının kanıtıdır.


Obama tapınağı
Bu anlamda piramitlerin ve firavunların diyarında, Obama, siyah bedeni, ‘ezan sesiyle uyandığı’ çocukluk yılları, beyaz düşünceleriyle tapınak mimarisinde, arabesk üslubun anıt eserlerinden birine dönüşebilirdi.
Gize sfenksi önünde çekilmiş fotoğraflarında manzaranın yıllardır eksik kalan bir parçası gibi duruyordu. Bu şeytani varlığın mitolojik etkisi, küreselleşmenin yeni lideri ile buluşunca tamamlanmıştı sanki.
Medyadaki kutsayıcı, bağlılıklarını bildirici ‘tarihi konuşma analizleri, bu kanımı pekiştirdi. Bu halleriyle köşe yazarları ile “Kabalistik Yahudilik, Babil ve Eski Mısır’ın gizli gelenekleri”yle ilişkilendirilen ‘Tapınak Şövalyeleri’ arasında bağ kurmak hiç zor olmadı. Zaten ‘sağlam istihbaratları’ dolayısıyla kahinlikle suçlanmak gibi çok temel bir benzerlikleri de vardı. Türkiye’de ‘sızıntı’ gazeteciliği devrini başlatan bu isimlerin, operasyon adres ve tarihleri, kimlerin tutuklanacağı ve hatta dava hükümleri konusunda kehanetleri yok mu?
Ve yine gücün önünde saygıyla eğilen bu isimler de, yüzyıllar önce ‘Tapınak Şövalyeleri’nin karşı karşıya kaldığı, ‘bölücülük’ suçunu hergün yaydıkları fitne ve fesat ile işlemiyorlar mı?


Tanrıların oğlu
Medyadakilere bugüne kadar mehdi görünse de, Obama ‘Mısır’ tercihi ile esas figürü işaret etti: Firavun!
Güneş tanrısı Ra’nın oğlu ve Gök tanrısı Horus’un yeryüzündeki yansıması!... Onun da doğduğunda edindiği kutsal adları vardı; ’Barack’ ve ‘Hussein’. Ve asıl adını, izleyeceği politikayı işaret eden sembolik sanı, Amerikan sömürge imparatorluğunun “tahta çıkış töreninde” aldı: Mr. Füme renkli emperyalist!
Seçilmesini “yeni dünyanın başlangıcı” olarak duyurdular...
Türkiye’ye ayak basacağı gün “Welcome Sir” manşetleriyle çıktılar...
“Yine bekleriz” diye uğurladılar...
Ve son olarak Kahire’den gönderdiği selamı aldılar: Aleyküm selam.
Firavun’un sarayında görevli hiyeroglif ustaları gibiydiler.
ABD, iki milyon sivili katlettiği Irak’a veya Afganistan’a da “esselamü elayküm” diyerek mi girmişti hiç sorgulamadılar... Ödül avcılarına Kızılderili kellesi toplatan, sadece Irak ve Afganistan değil Nagazaki, Hiroşima, Vietnam, Nigaragua, Şili, Guatemala ve ayak bastıkları bütün coğrafyalarda öldürdükleri insanların sayısı on milyonları bulan Amerikan politikalarının yemi dümencisini ‘ilah’laştırdılar.


Dalkavuk hiyeroglifçiler
Duvarlara kazıdıkları tasvirlerde ‘Firavun’nun başarısını sorgulatıp gücünü zayıflatacak bütün gerçeklerin üzerini örten dalkavuk hiyeroglif ustaları gibi, medyadaki tapınak şövalyeleri de emperyalizmin vahşi yüzünü bir kere daha gizlediler. “Katliama selam” diyemediler.
Kuran’ı referans alan Obama hatırlatmadı ama fani olan şu dünyada hiç rehavete kapılmasınlar; yüz bin yıl sonra bile olsa, çağdaş firavunların gözüne girebilmek için inkara başvuranlar, maskelerinin düşüşüyle yüzleşeceklerdir...


Efsane değil kurguydu
Obama konuşmasına selamün aleyküm diye başlayarak Müslüman dünyaya her zaman olduğu gibi şirinlik yaptı. Ardından Müslüman ismini hatırlattı, ezan sesiyle geçen çocukluğundan söz etti, yani kendisinden beklenebilecek her şeyi yaptı. Evet epeyce alkış aldı ama nedense bana bu alkışlar önceden kurgulanmış, hazırlanmış bir coşku gösterisi gibi geldi. Zira benim görebildiğim kadarıyla en çok ses veren dinleyici bölümünde hissedilir bir heyecan dalgası yoktu, ama belli cümlelerden sonra ve bazen zamanlamayı tam da tutturamayan bir alkış tufanı kopuyordu. Benim oturduğum basın bölümünde de amigoluk yapmak üzere olsa gerek, ortalığı velveleye verecek şekilde alkış tutan bir iki kişi vardı ama yabancı basın mensupları bilgisayarlarından kafalarını kaldırıp bu coşkuya cevap veremediler. Hal böyleyken dışarı çıktığımızda, basın mensuplarının bile konuşmayı ayakta alkışladığı efsanesi yayılmıştı bile. Demek bu efsaneler böyle oluşuyormuş, yerinde tespit etmek iyi oldu.
Konuşmanın içeriğine gelince, metni görmüşsünüzdür, yakın tarihin en klişe konuşmalarından biriydi.
Kahire günlerce temizlendi boyandı. Obama’nın geçeceği yollarda fukara evlerin önü panolarla örtülerek görücüye çıktı. Mısırlılar günlerdir bu hazırlıklarla dalga geçiyor, fıkralar üretiyor.
Bu hazırlık bana da 70’li yıllarda İran’da Rıza Şah’ın Pers İmparatorluğu’nun 2 bin 500’üncü yıldönümü kutlamaları için hazırladıkları Persepolis’e davet edilen misafirlerin geçeceği yollardaki fukaralığı duvarla kapatmasını hatırlattı.
* Nuray Mert / Radikal

Bağlılıklarını sundular
Ahmet Altan / Taraf: Obama, “aklın ve çağın” sesi olarak, bu çağa ayak uyduramayanları uyarıyor. Söylediklerini anlamayanların ve bunu uygulamayanların başı belaya girecek. İsterseniz deneyin, görün.

Hasan Cemal / Milliyet: Obama dün Kahire’de barış ve demokrasi açısından güzel bir başlangıç yaptı. Dileriz arkası gelir.

Fehmi Koru / Yenişafak: Kendi hesabıma beklediğimden daha kapsamlı ve olağanüstü olumlu buldum. (...) Özellikle hitap ettiği İslâm Dünyası da kendisine beklediği olumlu cevabı vermekte gecikmeyecektir. Gecikmemelidir de.

Yasemin Çongar / Taraf: Bugün dünyanın dört yanında bu dev adımı alkışlayan yazılar okuyacaksınız. O adamın adı Barack Hussein Obama. O adam Amerikan Başkanı. Ve o adamın işaret ettiği “cesur yeni dünya” da demokrasi düşmanları çok zorlanacaklar.

Mehmet Altan / Star: Ben Obama’nın dünkü konuşmasını herkesin içselleştirmesi... Benimsemesi ve özümsemesi halinde yeryüzünde daha hızlı adımlar atabileceğimize inanıyorum...

İhsan Dağı / Zaman: Artık yeni bir dönem başlıyor. Barack Hüseyin Obama, İslam dünyasına elini uzatmaya devam ediyor.

Cengiz Çandar / Radikal: ABD’nin siyah Başkanı Barack Hussein Obama, dünya için bir ‘şans’ olmaya devam ediyor... Kahire’de yaptığı 47 dakikalık İslam dünyasına yönelik konuşması.

Amberin Zaman / Taraf: ABD Başkanı’nın inanılmaz vizyonu ve hitabet gücünün en mükemmel örneklerinden biri olarak tarihe yazılmaya aday.


++++++

Her yazar bir gün çiziği tadacaktır
İktidarın gözünde Yeniçağ “doğarken çizilmiş” olduğu için Hakan listede ayrıca belirtmeye gerek görmedi herhalde...


Önce kendisini “kedi”olarak çizen karikatüristi çizdi... Sonra biraz mesafeli, biraz alaycı dili yüzünden Ahmet Hakan’ı çizdi...
“Yarı biat” asla ve kat’a kabul edilemezdi, bu yüzden Ahmet Taşgetiren’i çizdi... Aykırı çıkışlara zinhar tahammül edilemezdi, bu yüzden Ali Bulaç’ı çizdi...
“Başbakan ticaret yapamaz” meselesini kovalayıp sonuç alan Sedat Ergin’i çizdi... “Bazen övüyorsun ama niye bazen yeriyorsun” dedi ve Ertuğrul Özkök’ü çizdi... Ne olduysa oldu, Fatih Altaylı’yı çizdi... Hepimizin gözü önünde yekten Uğur Dündar’ı çizdi...
İsmet Berkan’ı çizdi, Cüneyt Ülsever’i çizdi, Fikret Bila’yı çizdi...
“Hasan Abi” dediği Hasan Cemal’in “Yanlış yapıyorsun Başbakan” yazılarına öfkelendi, “abi” filan dinlemeden Hasan Cemal’i çizdi...
“En iyisi ben bu işi baştan halledeyim” diyerek, tuttu Aydın Doğan’ı çizdi...
Akşam Gazetesi’nin bir manşetini beğenmedi, “Gazeteni kapat” diye kükreyerek Mehmet Emin Karamehmet’i çizdi...
Bekir Coşkun, zaten “çizik yemişler cemiyeti” nin fahri başkanıydı... Oktay Ekşi, Hıncal Uluç, Yılmaz Özdil, Tufan Türenç, Yalçın Doğan ve Yalçın Bayer de fahri üye...
Peki ya Fehmi Koru’ya ne demeli?.. Her yazar bir gün kaçınılmaz olarak çiziği tadacak idi.... Ve gün geldi, “Ne güzel! Başbakan Doğan Grubu’nu çiziyor” diye sevindirik olan Fehmi Koru da çiziğin en hasından yiyiverdi...
Bakmayın siz öyle gül gibi geçinip gittiklerine, Nazlı Ilıcak’ın bile isminin üstünde her daim belli belirsiz bir çizik vardı...
Gayet dostane ilişkiler kurmuşlardı ama “Paşasının Başbakan’ı” manşetinden sonra Taraf’ı da çiziverdi...
Yenişafak yazarlarına kafayı taktı: Hakan Albayrak’ı çizdi... Akif Emre’yi çizdi... Salih Tuna’yı çizdi.. İbrahim Karagül’ü çizdi...
Çoktandır uçakta göremiyoruz galiba Cengiz Çandar’ı da çizdi...
Star’ın iki as yazarına, Mehmet Altan ve Eser Karakaş’a hiç güvenmedi, “çizik kılıcı” nı üstlerinde her daim sallandırdı....
O kadar abarttı ki “çizik atma” olayını.... O kadar dikkatli ve o kadar rikkatli olmasına rağmen Sabah’ı bile ara sıra çizdiği oldu...
Çizdi... Çizdi... Çizdi... Ve geride hiç çizmedikleri kaldı.... Mesela Vakit’in en müptezel yazarı Hasan Karakaya ile acilen müşahade altına alınması gereken Ankara Temsilcisi Serdar Arseven... Mesela “Majestelerinin karikatüristi” Salih Memecan...
Mesela Emre Aköz ile muhterem zevceleri Nur Çintay A. adlı nedime hanım...
Hadi hakkını yemeyelim:
Kısa sürede gösterdiği olağanüstü performansla sanırım Akif Beki de “ömür boyu çizik yemeyecekler” şerefini hak etmiştir.
* Ahmet Hakan / Hürriyet

++++++

AYAR
Nabza göre şerbet!

Obama’nın danışmanları, Müslümanların “duygusallığını” iyi bildiklerinden, konuşmayı “övgü” lerle doldurmuşlar. “Rönesans’ın bile İslam sayesinde başladığını” yazmışlar.
Kadınların örtünmesinin, eğitim haklarının ellerinden alınmasına gerekçe olamayacağını döktürmüşler. Bunu yaparken, bazı sözüm ona dindarların, örtünmeyen kadınlara yaptıkları baskıya ise hiç yer vermemişler.
Filistin’in devlet kurma, İran’ın nükleer enerji kullanma hakkını teslim etmişler. Sonuçta da başkanlarını Mısır gibi bir ülkede ayakta alkışlatmayı başarmışlar!
Bunun adı “nabza göre şerbet verme politikası” değilse nedir?
* Mustafa Mutlu / Vatan


++++++

MİNİ YORUM
721 personeli kazan mı doğurdu?

KİT Komisyonu’na bilgi veren TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, göreve geldikten sonra sadece 79 personel aldığını ve bunların ağırlıklı bölümünün Kanal D ve NTV’den olduğunu söylemiş. Haber-Sen ise alınan personel sayısının 800 olduğu ve tamamına yakınının yandaş medyadan transfer edildiğinde ısrarlı. Aradaki 730 kişiyi hocanın fıkrasındaki gibi kazan doğurmuş olabilir mi?

Yazarın Diğer Yazıları