Tanzimle ekonomi düzelir mi?..
Hani cemre düşmüştü?.. Hafta sonu İstanbul'a kış bitmeyecekmiş gibi ayazı ve sulu karıyla Balkanlardan giriş yaptı.
Baharı, yazı özledik. Kışı pek sevmiyorum desem yeridir. Doğa donuyor, hayvanlar daha çok bakıma muhtaç oluyor. Yakıt faturaları, hastalıklar, ekstra masraf, giderler vs.. derken bizler de yaza göre stresli bir kış dönemi yaşıyoruz.
Kısacası daha kontrollü ve hesaplı olmak zorunda kalıyoruz.
Umarım herkes evinde sağlık, huzur içinde, işinde, gücünde ve cebinde sorunsuz kış atlatır.
Seçimlere sayılı günler kaldı.. Kim alır, kim kaybeder... Adayların vaadleri dinle, dinle bitmiyor. Göreceğiz. Seçim sonucu da gelecek. İcraatleri göreceğiz…konuşmaları vatandaşlar arasında uzayıp gidiyor.
Genel gündem; kentsel dönüşüm, deprem ve tanzim satışlar:
-Allah muhafaza deprem olursa ne yaparız!…
-Bina çökünce ne kıymeti var… Kartal'daki çöken binadan ders çıkarmak lazım. Kentsel dönüşüm hızlanmalı,
-Ekonomi sıkıntımız var, tanzim satışları nereye kadar...
Bir grup konuşuyor:
-Mecbur alacağız.
-Ben almam. Alırım da sürekli tanzime nasıl gideyim. Bizim kayınçolar pazarcı. Onları bırakamam. Onların suçu ne?..
-Aradaki komisyoncudaymış suç. Ben öyle anladım. Belki yanlış mı.. doğru mu bilemem. Haberlerde izlemiştim.
-Aman, herkes topu birbirine atıyor. Millet geçim sıkıntısından kıvranıyor. Sonuç önemli. Sıkıntı var mı? Var.
Bir başka grubun sohbet konusu da tanzim satışlar:
-Tanzimleri dolaştım. Öyle haberlerdeki gibi ilk günkü rağbet yok.
-Canım kötü olmadı. O da olsun. Piyasa düzelsin. Bu da düzelir.
-Düzelir de, benim ülkemin soğanı, patatesi, sebzesi, meyvası dünyaya yeterken niye bu hale geldik.
-Doğru diyorsun böyle bir ülkede milleti hıyar kuyruğunda bekletmek yazıktır, günahtır... Üzülüyoruz.
-Gıda, tarım ve hayvancılık olmazsa olmazımız. İstihdam şart. İş, aş olmazsa hayat duruyor.
***
Yine kalabalıkta bir grup teyzemiz yüksek sesle konuşuyor:
-Önceden mahalle arasında el arabasıyla sebze, meyve, kavun, karpuz, soğan, patates diye bağırarak geçen kişiler vardı. Hatta geçen satıcıyı sesinden bile tanırdık. Bazen, bu bizim çocuk değil diye... İşe güce devam ederdik. Yabancı bu. Almam. Bizimki akşam üstü gelir. belki hale geç gitmiştir diye sahiplenip beklerdik. Ondan alışveriş yapardık. Bazen para çıkışmadığında veresiye bile alışveriş yapardık. Satıcı; Canın sağ olsun ablam haftaya ödersin kaçmıyorsunuz ya diyerek durumu kabullenirdi. Şimdi nerdee..
-Kuruşun hesabını hepimiz yapar olduk.
-Sorma…
-Düzelecek inşallah.
-İnşallah. Dua ediyorum.
-Dostluk, samimiyet, dürüstlük kalmadı, kalmadı.. Eskiye göre her şey çok değişti..
-Hey gidi günler hey. Ne güzel günlerdi.
-Sorma. Çok güzel anlar. Geçmişi özlüyoruz ama geçmişe dönmek imkansız...