Talep mi, talimat mı?
“Hükümet tarafı talepte bulunmuş” diyorlar.
Bulunurlar elbet.
Sadece hükümet değil ki, gazeteden herkes talepte bulunur.
İş adamı arar talep eder, siyasetçi arar talep eder.
Önemli olan şudur, “Bu talep yerine getirilmiş mi?”
***
Fatih Altaylı, açığa çıkan “anket” manipülasyonu ile ilgili savunmasını yukarıdaki açıklaması ile “talep var, ama yerine getirmedik” argümanı üzerine kurdu.
Tam da, kendi tabiri ile, üzerlerine atılan “pisliği” temizlemenin huzuru ile koltuğuna yayılmışken “tekzip” gecikmedi...
Bu kez MHP hakkında Habertürk’e “ulaşan” yeni “talepler” internete düştü.
Üstelik bu kez talebin doğrudan Başbakan tarafından geldiği iddia ediliyor. Bununla ilgili konuşma kayıtları da internete düştü. Kayıtta Habertürk patronu aranıyor, Bahçeli’nin grup konuşması ile ilgili bir talepte bulunuluyor.
Eğer “montaj” değilse, Başbakan, Bahçeli’nin açıklamasına “ne bu ya!” diye tepki gösterip, açıklamayı yayınlayan televizyonun patronuna fırça atıyor.
Altaylı kriterlerine göre, ikinci örnek olayımızı yorumlayacak olursak;
- İkinci görüşme bir talep değil, talimat.
- Gazete patronu talep sahibine “itiraz” ederek, “basın özgürlüğü” demektense “özür” dilemeyi tercih ediyor.
- Kayıtlardan anlaşılan o ki talebin yerine getirilmesi için “patron” da elinden geleni yapıyor. Bu iddialardan sonra beklemedeyiz...
Altaylı mevzuyu “tevil” için yeni argümanlar bulmanın peşine mi düşecek?
Yoksa, her yazısının altına koyduğu “ne zaman adam oluruz” un gereğini mi yerine getirecek?...
***
Altaylı aynı yazısında eğer siyasi irade sizi istemez de patronunuz kovarsa “Ayıp mıdır kovulmak?” demiş.
Değildir tabii...
Ama başında olduğunuz medya grubuna “siyasi irade” durmadan müdahale ediyor da siz bir türlü engelleyemiyorsanız.
Eğer siz durumu kurtarmak için, tüm yaratıcılığınızı kullanarak açıklamalar yaparken o medya grubunun patronu icraatları ile sizi hâlâ açığa düşürüyorsa...
Ve eğer, o çok gururlandığınız “otuz yılı aşan” gazetecilik serüveninizdeki “tarafsızlığınıza” halel getirecek icraatlara “tüm muhalefetinize” rağmen ortak ediliyorsanız.
İstifa etmek de ayıp değildir.
Bizatihi adamlıktır...
***
Sevgili muhafazakâr “demokrat” ...
Zaman gazetesi yazarı Zeynalov ve eşinin Bakü havaalanındaki fotoğraflarını görünce aklıma Demirel geldi.
“Ne alaka?” diyorsun değil mi?
Belli ki unutmuşsun. Hatırlatayım. Sizi var eden 28 Şubat günleri. Demirel Cumhurbaşkanı. Başörtüsü eylemleri ile memleket yanıyor. Demirel’e “başörtüsü ile eğitim” talepleri gidince şu tarihi sözler dudaklarından dökülmüştü: ‘Başörtüsüyle okumak isteyenler Suudi Arabistan’a gitsin.’
Nedendir bilmiyorum ama Zeynalov’un “başörtülü” Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve muhtemelen AKP seçmeni eşinin Bakü havaalanındaki fotoğrafını görünce bu açıklama geldi birden aklıma ve acı bir tebessüm yerleşti dudaklarıma...
Sevgili muhafazakâr “demokrat” ...
Evet, Demirel başörtülüleri Arabistan’a gönderemedi ama senin oy verdiğin irade, twitlerini beğenmediği gazetecileri ülke dışına göndermeye başladı.
Üstelik daha düne kadar sana “yarenlik” eden gazetecileri...
Zeynalov’u tanımam. Muhtemeldir ki o da beni tanımaz. Ve yine muhtemeldir ki benim “milliyetçi” fikirlerimle onun “liberal” fikirleri örtüşmez. Fakat, belki Zeynalov’un da bir zamanlar bize bir türlü “yakıştırmadığı” demokrasi anlayışımız, inancımızdan kaynaklanan insana önce “insan” olarak değer verme alışkanlığımız ve tabii ki basın hürriyetine “sözde değil özde” inancımız bu uygulamaya karşı durmamız gerektiğini emrediyor.
Neyi muhafaza ettiğini karıştıran, demokrasi ile işinin bittiğini zanneden sevgili muhafazakâr “demokrat”. Başarılısınız, kendinizle gurur duymalısınız...
En çok da 28 Şubatçıların tasarladığı şeyi “teorik” çerçeveden çıkartıp “uygulamaya” dökme yeteneğiniz hususunda...
Ne mutlu size...
***
Dünya tersine döndü.
Eskiden Türk Cumhuriyetleri’ndeki “otokratik” rejimlerden kaçan gazeteci ve muhalif siyasetçiler soluğu Türkiye’de alırdı.
Şimdi Türkiye “devlet büyüklerini” eleştiren gazetecileri Türk Cumhuriyetlerine göndermeye başladı.
Allah sonumuzu hayretsin...