Taksim’de oyuna gelmek!
PKK, Türkiye’de “Kürt” ile “Türk”ü birbirinden ayırmak için kan döken bir terör örgütüdür. Bu örgütün maddi ve manevi anlamda Anadolu insanına verdiği zarar tartışılamaz boyutlardadır. Son zamanlarda bu örgüt ve onun İmralı’daki elebaşısı ile AKP iktidarı (devlet) arasında bir takım görüşmeler yapılıyor.
Örgüt, AKP zarar görmesin istiyor!
Terör örgütünün, referandum sürecinde “eylemsizlik” kararı alarak AKP iktidarını güç durumda bırakacak eylemlerden kaçınması dikkat çekmişti. Bu durum terör örgütünün AKP’yi hedeflerine ulaşma bakımından en iyi partner gördüğü açıktır. Bilindiği gibi referandum sonrasında örgüt, “eylemsizlik” kararını 31 Ekim tarihine kadar uzattığını açıklamıştı.
Taksim’deki eylem
Örgütün eylemsizlik kararının sona erdiği tarih olan 31 Ekim’de Taksim’de gerçekleştirilen eylem, üzerinde durulmayı hak ediyor. Nitekim 31 Ekim’den henüz iki gün önce Radikal’den Mavioğlu, Kandil’deki teröristlerin başı Murat Karayılan’dan “Sivillerin ölümü için özür dileriz.../...Artık bir tek sivil zarar görmeyecek” mesajını getirmişti. Taksim’de sivillerin zarar görmeyeceği bir eylemi gerçekleştirmek imkansızdır. Burada üç ihtimalden söz edilebilir: Birincisi terör örgütü her zaman yaptığı gibi eylem emrini kendi vermiştir. Başarısız ve sivillere yönelik olması yüzünden üstlenmekten kaçınmıştır. Nitekim terör örgütü Taksim eyleminin kendileriyle ilgili olmadığını kesin bir dille ifade etmiştir. İkincisi ise terör örgütü bir ve bütün değildir. Eylem merkez kaç kuvvetlerinin işidir. Üçüncü ihtimal de terör örgütünün “eylemsizlik” kararından rahatsız olan iç ya da dış MOSSAD vb.. “servisler”in birilerini harekete geçirmesiyle gerçekleşmiş olabilir. Öyle görünüyor ki yalnız emniyet güçleri değil PKK da her anlamda Taksim’de oyuna gelmiştir.
Ayrıca Karayılan’ın “Öcalan’ı boşluğa düşürmeyiz!” söylemine rağmen Aysel Tuğluk’un daha İmralı’ya varmadan PKK’nın eylemsizliği 2011’deki seçimlere kadar uzatma kararı da Öcalan’ın mutlaklığını tartışılır kılmıştır.
Terör iki taraflı irade sorunu değildir!
Yaşanan gerçekler, PKK terörünün birilerinin görüşme, uzlaşma, pazarlık, diyalog ve müzakere ile sona erdirme ihtimalinin çok düşük olduğunu göstermektedir. Türkiye’nin birlik ve bütünlüğüne yönelik terörün bugün itibarıyla bir ya da iki taraflı bir irade sorunu olmaktan çıktığı da görülmelidir. PKK terör örgütünün nereye kadar bir örgüt olduğu da tartışılır haldedir. Ortada onlarca modüler yapılı ya da “otonom” eylem grupları olduğu bir gerçektir. Ayrıca Kandil, İmralı ya da BDP’nin hemen her birinin iradeleri bir yerlere endekslidir.
Türkiye’deki terörü önlemek, ihale yöntemlerinden, müzakere süreçlerinden, ellerin tetikten çekilmesi türünden taktiklerden daha kapsamlı önlemler gerektirmektedir. Terörden siyasi ya da iktisadi rant sağlayan çevrelere terörle mücadelede yılgınlık, yorgunluk, yenilmişlik ve çaresizlik duygusu verildiği sürece terörü önlemek ya da sonuçlandırmak mümkün değildir. Türkiye öncelikle terör örgütü ve ondan yararlanan diğer hıyanet odaklarının entrikalarına karşın mücadele iradesini ortaya koymalıdır. Bu da umudunu Kandil’e, İmralı’ya ya da Barzani’ye bağlayanların gösterebilecekleri bir tavır değildir. Türkiye’ye terörden daha çok iktidarın şaşkın, ilkesiz ve içeriksiz siyasetleri zarar vermektedir. Terör örgütü de iktidarın bu zafiyetini sonuna kadar sömürmektedir.