Tak filmi, sök filmi

Prof. Dr. Osman Müftüoğlu'nun yeni sınıflandırmasına rağmen "yaşlılık dönemi"nde olduğumu itiraf etmeliyim. Herşeyden önce 2012 yılından itibaren gövdesindeki birkaç sacı atmış yaşlı gemi gibi hissediyorum. Arada yürüme gücü buluyorum. Ancak en büyük arızam basamak çıkmak. Yoldan kaldırıma güçlükle geçebiliyorum. Keşke tüm belediyeler engelli araçları için yapılan kolaylıkları tamamlasa. Bazen karşıdan karşıya geçmek zorunda kalıyorum. Halden anlamaz şoför bağırıyor; "Yürüsene ihtiyar". Sanki zevk için ağırdan alıyorum. Yürüyecek halim yok ki. "Vücudumdaki sorunlar listesi" yapsam ilk sırayı ayaklarım alır. Sonra diz ve dirsekler diye devam ederim. Deveye sormuşlar; "Hörgücün niye eğri?" o da kestirmeden cevap vermiş; "Nerem doğru ki?"

İhtiyarlığın sağladığı avantajlar da var. Unutkan değilseniz geçmişin anılarını anlatabiliyorsunuz. Örneğin bu ülkeden Celal Şahin gibi güldürü ustasının yaptıklarını anlatabilirsiniz. Onun 1950-1960 arası revaçta olan yol ve yaya kaldırımı yapımlarıyla nasıl dalga geçtiğini hatırlıyorum. Bunların plakları bile yapıldı. Şahin akerdionu ile sahne alır ve gündemdeki konuları hicvederdi. En meşhurlardan biri "İndir kaldırımı, kaldır kaldırımı" idi. Haklıydı, çünkü yeni yapılan bir tretuar 10 gün geçmeden elden geçerdi. Anlayacağınız, zaman ve para savurganlığı. İstanbul'un cadde ve sokaklarında bolca parke taş görürdünüz. Türk Pop'unun klasik şarkısı haline gelen Arnavut Kaldırımı bundan esinlenmedir.

Nereden nereye

Turgut Özal'ın Başbakanlığıyla başlayan dönem "tek adamlığa dönüş"tür. Bir taraftan Teksas-Tommiks okurken öbür taraftan bilgisayar teknolojisini ülkemize taşıdı. Bunlara lafım yok. Ancak "Herşeyi ben bilirim" havasına sinir olurdum. Onunla yaptığı iç ve dış seyahatlerden epeyi anım var. Cennet Gökova'ya termik santral yapma düşüncesi en kütü uygulamasıydı. Sırf medyaya bölgedeki açık linyit havzalarını göstermek için gazete ve dergi yöneticilerini yanında götürdü. O kısa seyahatte Yatağın'ın herkesi koah hastası yapan görüntüsüyle şaşkına dönmüştüm. Aradan geçen bunca yıla rağmen aynı. Şimdi de Çatalağız öncelikli pek çok yeni Yatağanlaştırma yolundayız. Linyit santrallarına Karadeniz'deki HES'leri ekleyebilirsiniz. Nükleer santralları da unutmayın. Sinop'un o muhteşem doğasına kıyılmasına canım sıkılıyor.

Merhum Özal'la iki hatıramı daha nakledeceğim. Bir Fransa seyahatinde Hermes'ten alışveriş yapılıyordu. Satış görevlileri kravatları altışarlı kutular halinde sırayla çıkarıyorlardı. Dikkatimi sunumun biraz ilerisindeki tek kalmışlar çekti. Baktım bir tanesi çok hoş, indirimi de var. Hemen sardırdım. Turgut Bey her zamanki gibi beni izlemeyi sürdürüyordu. Aklı aldığımda kaldı. Çıkışta yakaladı ve kravatı görmek istedi. Ben de uzattım. Çok beğendi. Hatta "niye ben almadım" diye söylendi. Ben ne yaptım biliyor musunuz? "Bunu bağlar mısınız?" dedim. Bu işlere Semra bakar dese de isteğimi geri çevirmedi. Sözünü ettiğim Hermes merhumun o günkü bağlamasıyla dolabımdı durmakta. Biraz tozlansa da el sürmüyorum. Çünkü markası bir yana, orjinal "Turgut Özal bağlaması"

Merhum Cumhurbaşkanı ile ilgili son notumu da aktarayım. Dünyanın en önemli beyin cerrahlarından Prof. Dr. Gazi Yaşargil ile konuşuluyordu. Özal, büyük ustaya ciddi ciddi "burundan girilerek yapılan beyin ameliyatını" anlattı. Adacağız sabırla dinledi. Yerinde olsam dayanamaz ve "Tereciye tere mi satıyorsunuz?" derdim

Yenisi

Şimdi yazacaklarımı kimse çarpıtmasın. Türkiye 2. Özal dönemi yaşıyor. Sayın Erdoğan'ın herşeye müdahale eden tavrını ilgiyle izliyorum. Muhalifler kızmasın, spora tutkusuna bayılıyorum. Yaşadığı sürece Beşiktaşlı olduğunu söylemekten çekinen Süleyman Demirel'den sonra böyle bir başkana gelişten memnunum. Erdoğan, sporun her branşıyla ilgili, tesis yapımı tutkusu. Bir de A Milli Futbol Takımı'nı yönetse, aday kadroyu seçimden, sahaya sürülecek takıma kadar ona bırakırım.

Yine patladı

Araba camlarına takılan karartma unsurları şu anda TEOG'dan daha önemli sorun. Film sektörü bir "abuk" kararla iflasın eşiğine getirildi. Önceki gün izlediğim bir ekonomi uzmanı, yasağın getireceği toplam zararı açıkladı. Eski parayla mı yenisiyle mi bilmiyorum. Fakat takmak para, sökmek ayrı para. Stoklar bir başka problem. İşsiz kalacak çalışanların ailelerinin ne yiyip ne içeceği en büyük sorun.

En dramatik olan bu kargaşanın sorumlusu Bakan'ın Erdoğan'ın müdahalesinden sonra ortaya çıkması. Beyefendi, "Bu iş çözülene kadar ceza yazılmayacak" dedi. Sayın Süleyman Soylu'ya "Günaydım" mı, yoksa "Hakem anlarsın ya" mı diyelim? Bu arada yazılan cezalar ne olacak?

TEOG öyle, cam film böyle. Spordan milli otoya kadar aynı. Hepsinde Erdoğan devreye giriyor. Demek ki Bakanlar Kurulu'na ihtiyaç yok. Tek başına bu işleri götürebiliyor. Hiç olmazsa indir kaldırımı, kaldır kaldırımı demiyor.

Yazarın Diğer Yazıları