Taha Akyol yanıldı mı?
1978 yılıydı. Türkiye ideolojik terörün pençesinde inim inim inliyordu. Taha Akyol ise o zamanlar henüz Hergün Gazetesinde yazıyordu. Kendisini Atatürk (Site) Öğrenci Yurduna konuşma yapmak için davet etmiştim. Biz o zamanlar Atatürk Öğrenci Yurdunun spor salonunu aynı zamanda konferans salonu olarak da kullanıyorduk. Taha Akyol gelmiş ve bu salonda “Milli Tarih Şuuru” konulu bir konuşma yapmıştı. Konuşmanın sonlarına doğru Akyol, elini kaldırıp salonu kapsayacak biçimde gezdirerek şunu söyledi: “Geleceğin Türkiye’sini ya bu salonlardakiler ya da Cumhuriyet Yurdundakiler hâkim olacaklar ve onlar yönetecektir. Başka kimse değil!” demişti. Taha Akyol’un hitap ettiği salonda “Ülkücü”ler vardı. Cumhuriyet yurdunda ise “Sosyalist-Devrimci”ler kalıyordu. Taha Akyol, açıkçası geleceğin Türkiye’sini ya “Ülkücüler ya da Devrimciler” şekillendirecek, demiş oluyordu. Tarih ve talih Akyol’un dediği gibi akmadı.
Tarih ve talih döndü
1978’den bu yana köprünün altından çok sular aktı. Sayısız tarihi olay yaşandı: İran’da Humeyni devrimi oldu. Afganistan’dan SSCB çekildi. Türkiye’de 12 Eylül darbesi oldu. Alparslan Türkeş yıllarca hapishanede yattı, çıktı ve vefat etti. SSCB dağıldı. Sovyet coğrafyasında bağımsız beş Türk devleti ortaya çıktı. ABD, körfeze iki kez müdahale etti. Türkiye, Kıbrıs’ta Annan Planı’nı kabul etti. Denktaş, “çözümsüz” olarak nitelendirilerek iktidardan düşürüldü.
Herkes yanıldı!
O yıllarda Türkiye’ye yönelik olarak yürütülen çatışma ve tartışma ortamından uzak duranlar vardı. Onlar sessizce olayların arkasından dolanarak evlerine dönüyorlardı. Onların o sıralarda toplumla ilgili belirgin bir iddiaları da yoktu. Kendilerini mevcut ortamda “imani hakikatlerini” kurtarmaktan sorumlu tutuyorlardı. Onların Türkiye’nin yönetim ya da siyasetinde bu denli etkili olacağını kimse o sıralarda aklına getirmemişti. Herkes gibi Taha Akyol da yanılmıştı. Onlar bugün uzun yıllardır Türkiye’yi yönetiyor. Ülkücü ve devrimcileri de.
12 Eylül sonrasında ne olmuştu?
Devletin gücü 12 Eylülde ve sonrasında ülkücü ve devrimcileri ezmekte kullanılmıştır. Toplum nezdinde bu iki grup da ideolojik ve ahlaki linçe tabi tutulmuştur. Ezilmiş, örselenmiş, hırpalanmış ve böylece itibardan düşürülmeye çalışılmıştır. Liderleri yıllarca içerde tutularak, mensupları da kovuşturmaya uğratılarak örgütlenmeleri engellenmiştir. 12 Eylül öncesi yorgunu olanlar sonrasında açık hedef haline getirilerek iyice güçten düşürülmüştür. Sonrasında ise söylemeye bile gerek yoktur ki enkaz haline gelmiş olan zihni ve entelektül envanteri toparlamak henüz mümkün olmamıştır. Yoksa tarih ironi yaparak iddia, tez, proje, ideal ve hedef sahipleri için getirdiği iktidarı ya da yönetimi yanlışlıkla başka adrese bırakmış değildir. İnsan bilincinin kamaşması sonrası yaşanmış yanlışlık sonucunda iktidarla ilgili tarihsel mesajlar yanlış yere ulaştırılmış değildir. Tarih, aktörleri tarafından yönetilmiştir. Hâlâ da aynı biçimde yönetilmeye devam ediyor.
Sonuçta Akyol, tespitinde yanılmıştır. Doğrusu biz de bir çok insanın savunduğu ve inandığını sandığımız değerleri konusunda, bir kutuptan diğerine savrulması konusunda yanıldığımızı itiraf etmeliyiz!