“Sussam gönül razı değil”
Bizim çocukluk ve gençlik yıllarımızda tarihi çizgi romanların etkisi büyüktür. Fatih’in Fedaisi Kara Murat gibi çizgi romanlarla tarih bilinci almamıza, milliyetçi düşüncelerimize büyük katkısı olan usta gazeteci Rahmi Turan’ı yıllar sonra yönettiği Gözcü ve Son Çağrı gazetelerinde tanıdım. Sevgili Arslan Bulut ile beraber hazırladığımız milliyetçi-muhafazakar yeni gazete projesi Rahmi Turan’ı heyecanlandırmıştı. Birkan Erdal’ın Yönetim Kurulu Başkanı olduğu dönemde projeyi hayata geçirme toplantısına hazırlanırken 4 Nisan 1997’de Alparslan Türkeş’in ani vefatı, bizlerin cenaze için Ankara’da bulunmamız derken iş yattı. Lafı uzatmayalım ve Rahmi ağabeye yeniden dönelim. Türk basınının sayıları her geçen gün azalan yüz aklarından birisidir o. Pazartesi günkü Hürriyet’te “Milletimden istifa ediyorum” başlıklı yazısı vurdu yine beni. Aslında sadece üç beş satır giriş yazısı Rahmi Bey’e ait. Gerisi Devlet eski Bakanlarından Kazım Aksay’ın “Sayın Turan, Maliye eski bakanımız Kurtcebe Alptemoçin’den aldığım bir mesajı bilgilerinize sunuyorum ve aynen katılıyorum” diye devam eden yazının özetini yayınlamış köşesinde. Aynı mesaj benim de e-postama düştü. Bende okuyucularımla paylaşmak istedim.
“Kusura bakmayın, buraya kadarmış...
Gördüğüm lüzum üzerine, tamamen kendi rızam ve isteğimle, hiçbir baskı altında kalmadan, Türklüğümden asla ödün vermeden, milletimden istifa ediyorum!
(...) Ve daha yüce herhangi bir millet olmadığından, başka bir millete katılmıyorum.
Bundan böyle milletsiz bir Türk’üm ben...
Çünkü gerçek Türk milleti, böyle uyumazdı. Böylesine kör değildi. Böyle kötü seçimler yapmaz, böyle pişman olmazdı.
Elleri birbirlerine kenetlenirdi. Türk’ün vatanını bölmeye kimse cesaret edemez, kimse Türk’ü kalleşçe şehit edemezdi.
Verilen şehitlerin kanları yerde kalmaz, şehit anaları yas tutmaz, böyle yanmazdı.
Vatanımın tam ortasında, ağızları süt kokan çocuklara Türk bayrağı yaktırılmazdı. Ve bunu yaptıranlara hâlâ ‘vatandaş’ denilmezdi!”
* * *
“Türk milleti susmazdı. Hakkını arar, alırdı.
Kimse bu milleti koyun sürüsü yerine koyamaz, kurt olamazdı.
Avrupa Birliği sarayının arka bahçesinde küçük bir kulübe için böylesine alçalmaz, kamburunu çıkarmazdı.
Vermezdi, dünyaları alsa bile bu cennet vatanı... Binlerce şehit verdik, veriyoruz.
22 yıldır bir kerecik olsun milletçe sokağa dökülüp ’Kahrolsun PKK’dedik mi?
Sadece şehitlerin cenaze törenlerinde bir parçacık bağırdık.
‘Millet geçim derdinde, ekmek derdinde’
diyenlere soruyorum:
Bir takımımız şampiyon olunca, milyonlarca insan, vatanın her köşesinde, gece vakti yollara dökülüyor. Buna engel olmayan geçim derdi, konu şehitler ve terör olunca neden engel oluyor?
Ateş düştüğü yeri değil, tüm milleti yakıyor... Vatan hainlerinin yüksek makamlara getirilmesine ses çıkartmayan bir milletten istifa etmek farzdır.”
* * *
“Ne pahasına olursa olsun bu millet terk edilmez, diyenlere bir cevabım var tabii ki:
Aslında, bu millet kendini terk etmiş. Kendi benliğini terk etmiş! Millet olma özelliklerinden en önemlisini, ‘ortak ülkü’ özelliğini kaybetmiş!
Ortak ülküsü olmayan bir toplumun birlik ve beraberliği olamaz, geleceği olamaz!
Ortak ülküsü olmayan bir toplum millet olamaz! Milletimin, kendi kendini ağır ağır yok ettiğini görmeye dayanamadığımdan, ayrılıyorum bu milletten...”
* * *
“Türk milleti hâlâ susuyorsa... Türk vatanında, Türk askerine hâlâ kurşun sıkılıyorsa... Türk anaları hâlâ ağlıyorsa... Ve buna bir ‘dur’ diyen yoksa...
Neyi değiştirir, bilmem ama BEN DE YOKUM!
Beni de şehit sayın ve her şehidin ardından yaptığınız gibi (hiçbir şey yapmadan) arkamdan şöyle söyleyin: ‘Vatan sağ olsun!’
İstifa ettim ama bu millet için şu anda da canımı vermeye hazırım. Bu, damarlarımdaki asil kanın eseridir. Yeter ki bu durumlara düşmeyelim. Bayrak, sana canım feda!
Fuzuli’nin dediği gibi: Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil!”