Suriyeli öğretmenler!
CHP Adana Milletvekili Orhan Sümer, Suriyeli 830 öğretmenin okullara atandığını iddia etti.
İddia çok mühim.
Konuyla ilgili olarak Milli Eğitim Bakanlığı'ndan, Suriyeli öğretmenlerin farklı bir statüde olduğunu ifade eden şu açıklama geldi:
"Okullara öğretmen olarak atandığı ileri sürülen kişiler daha önce Geçici Eğitim Merkezlerinde görev yapmakta olan Suriyeli gönüllü eğiticilerdir. Söz konusu kişiler eğitici eğitimi sürecinin ardından sınava girerek sertifika almaya hak kazanan kişiler arasından belirlenmiştir.
Bu kişiler 'Suriyeli Gönüllü Eğitici Taahhütnamesi' kapsamında Suriyeli çocukların okula uyum sürecine destek olmak üzere sınıf dışı etkinlikler, saha çalışmaları, tercümanlık, aile bilgilendirme faaliyetleri gibi belirlenen alanlarda geçici süreyle görev almaktadırlar. Suriyeli gönüllü eğiticilerin öğretmen kadrosunda yer alması mümkün değildir. Söz konusu gönüllü eğiticilerin teşvik ücreti ödemeleri anlaşmalar kapsamında UNICEF tarafından yapılmaktadır."
Açıklamada dikkat çeken iki nokta var.
Suriyeli öğretmenlerin okullarda görevlendirildiği doğru ancak paralarını devlet değil UNICEF karşılıyor.
Statüleri de "uyum sürecine destek olmak üzere geçici süreyle" şeklinde vurgulanıyor.
Aslında burada, eğitimdeki en büyük sorunumuz ortaya çıkıyor.
Birçok okulda Suriyeli çocuklar, Türk çocuklarla aynı sınıflarda okutuluyor.
Dil bilmiyorlar, kültürleri farklı, oyunları farklı, davranışları farklı, yaşamları farklı…
Haliyle uyumsuzluk baş gösteriyor. Türk öğretmenler, Suriyelilere müfredatı aktarmakta zorlanıyor. Bu yüzden Türk öğrenciler de eğitimde geri kalmaya başlıyor.
Mevcut sistemde uyum ve kalıcı bir çözüm mümkün değil.
Bu yüzden Suriyeli öğrenciler uyum sınıflarına alınıyorlar. Kimi okullarda bu imkanlar olmasa da "geçici statülü" olarak ifade edilen eğitimcilerle bu sorun aşılmak isteniyor.
Ama sorun şu ki, "geçici" olarak ifade edilen öğretmenler çok yakın bir zamanda kadroya alınacaklar. Vatandaşlık başvurularında kendilerine öncelik tanınıyor.
Öte yandan yüz binlerce Suriyeli çocuk okullara başlayacak. Bunların hepsinin uyumu için Suriyeli öğretmenlere daha fazla ihtiyaç olabilir.
830 Suriyeli öğretmen sadece başlangıç ya da kamuoyunun duyduğu kısım olarak da değerlendirilebilir.
Yakın bir zamanda, Suriyeli öğretmen sayısının binlerle ifade edilmesi mümkün.
Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da açıklaması zaten bu yöndeydi.
Erdoğan, "110 bin Suriyeliye vatandaşlık verdik. Diğerleri için de vatandaşlık sürecini daha da artırma konumundayız. Niye? Çünkü bu insanlar ülkemde kaçak köçek yaşamasın. Herhangi bir kurumda, kuruluşta rahatlıkla işini bulsun, çalışsın" ifadelerini kullanmıştı.
Dolayısıyla "Bakanlık, Suriyeli öğretmenleri yalanladı" şeklinde hükümete yakın medyanın verdiği haberler gerçeği yansıtmıyor.
Bakanlık, öğretmenlerin atanmasını yalanlamıyor, statülerinin farklı olduğunu söylüyor.
Aslında konuda dikkat çeken en önemli ayrıntı UNICEF'in desteği.
BM'nin "Türk ve Suriyeli Çiftçiler, Türk ve Suriyeli kadınların ortak girişimleri" başlıklarında, Türkiye'yi iki temel etnik grupmuş gibi konumlandıran projelerine alışığız. Anlaşılan o ki UNICEF de Türkiye'deki Suriyeliler ile ilgili epey hassas!
Suriye'de çocukların eğitim durumları, okullardaki kalabalık sınıflar, okul çağında çalışmak zorunda kalan çocuklarla ilgili kılını kıpırdatmayan UNICEF, Suriyeli öğretmenleri Türkiye'de istihdam edebilmek için seferber olmuş.
Tablo çok açık…
Okullarımız, hastanelerimiz, tabelalarımız, "Suriyeli sığınmacı" bahanesiyle Araplaşıyor, kendi özünden uzaklaşıyor. Çocuklarımız dillerini bilmedikleri, tarihlerini bilmedikleri çocuklarla "ümmet" adı altında birlikte okuma dayatmasıyla karşı karşıya bırakılıyor.
Büyükşehirlerimizde gündüz vakti bile kadınlarımız, çocuklarımız rahat dolaşamaz hale geldiler.
Suriyeliler kendi mahallerinde gettolaşırken, Suriyeli öğretmenler konusunda, bilhassa küresel örgütlenmelerin hassasiyetlerini iyi niyetle değerlendiremeyiz.
BM'yi, UNICEF'i, Suriye'de hayatın normale dönmesi, yaşamın yeniden tesisi ve Türkiye'den geri dönüş için yapılacak projelerde göremiyorsak, tabloyu daha iyi anlamamız gerekiyor.
Türkiye'de uzun vadeli süreçte; ayrışmış, Araplaşmış, yozlaşmış, farklı dilleri konuşan ve millet olmayı başaramamış muhtaç bir ülke çıkarılmak isteniyor.
"Ya sen de çok abartıyorsun, hiç mi insanlığın kalmadı" diyenleri duyar gibiyim.
O zaman şöyle yapalım.
Doğu Türkistan'dan gelen Uygur Türkleri hastanelerde tedavi olamaz, okul çağındaki çocukları eğitim alamazken, "insani" yönünüz neden akıllara gelmiyor?
Milyonlarca sığınmacıyı alıp, Arap milliyetçiliği yapıp milli devleti tarumar ederek mi "insani" olunuyor?