Suriye'deki asıl düşman kim?..
"Şah Fırat", "Fırat Kalkanı" ve "Zeytin Dalı"ndan sonra Türk Ordusu, dördüncü kez Suriye topraklarında...
2. ve 3. operasyon PKK-IŞİD ve benzeri örgütlere sert bir uyarı niteliğindeydi...
Ancak bu iki örgütten PKK'nın daha organize olması ve coğrafi olarak hedef büyütmesi, Barış Pınarı Harekatı'nı gündeme getirdi... Peki, terör örgütü tüm çöküşlerine rağmen Suriye'de nasıl organize oldu?..
15 Ağustos 1984'te Eruh ve Şemdinli'ye baskın düzenleyen, ancak üçüncü ilçeye girmeyi başaramayan PKK, o dönemde Rus yapımı 'kalaşnikof'larla "halkın silahlı birlikleri" adı altında eylemlere başlamıştı...
Suriye'nin Bekaa Vadisi'nde uzun süre eğitilen ve daha sonra bu ülkeden Irak'a geçerek Doğu sınırındaki ilçelere saldırı başlatan PKK, o dönemde henüz emperyalizmin tam etkisi altına girmemiş, 300-400 kişiden oluşan bir terör grubuydu...
Emperyalist ülkelerin, Doğu ve Güneydoğu ile ilgili planlarının henüz şekillenmediği dönemlerde PKK'dan yansıyan görüntüler sadece köy basmak ve katliam yapmak gibi vahşet manzaraları değildi...
PKK, içinde bulunduğu çaresizliği aşmak için bir yandan Güneydoğu'da örgütlenirken, diğer yandan da Avrupa'da insan ve uyuşturucu kaçakçılığıyla güçlenmeye çalışmıştı...
Örgüt yakalanan elemanları üzerinden vahim manzaralar da dışa vuruyordu; açlıktan bitkin düşmüş, kıyafetleri dökülen, silah ve mühimmat açısından yoksul ve çaresiz militan manzaralarıydı bunlar...
Öcalan'ın yurtdışında yakalanarak Türkiye'ye getirilmesi ve İmralı'ya hapsedilmesinin ardından, daha önce "Apocular" olarak bilinen örgüt, bir anda hem siyasi, hem ideolojik açıdan, hem de silahlanma bakımından farklı kimliklere bürünerek, Kuzey Irak'taki devinimle birlikte, "Büyük Ortadoğu Projesi"nin nihai planlarından biri haline getirildi...
İran-Irak-Suriye ve Türkiye'den parçalar kopartılarak kurulması düşlenen "Büyük Kürdistan" projesinin taarruz gücüne dönüştürülen PKK, bölgesel gelişmelerden de yararlanarak "KCK" adını aldı ve bir yandan da Doğu ve Güneydoğu'da sivil yurttaşları örgütleyerek, "intifada" adı altında başkaldırı provalarına girişti... Ve diğer taraftan PKK, siyasi olarak yerel yönetimler üzerinden de güç kazandı...
Terörü besleyen güç!..
AKP iktidarı döneminde "Barış" iddiası ve "çözüm planı"yla devletle masaya oturacak hale getirilen PKK, yaşanan 4 yıl yıllık tartışmalı "süreç"te yalnızca askeri olarak değil, ekonomik olarak da güçlenirken, Güneydoğu, Orta Doğu ve Avrupa'da iyice palazlandı, bir yandan siyaset gücü, diğer yandan silah tehdidi, medya ve ekonomik yapılanmasıyla birlikte tüm sınır boyunda politik-diplomatik dengeleri değiştirmeye aday bir güç olmaya çalıştı...
"Arap Baharı" safsatası kapsamında darbe alan ülkelerde kendine gelişme alanları bulmaya çalışan örgüt, "çözüm süreci" döneminde yaşanan kimi karanlık saldırıların ardından Oslo görüşmeleri ile başlayan gidişat darbe alınca, bölgesel arayışlarını yoğunlaştırdı...
Yani PKK, yeniden eski konumuna çekildi ve devletle çatışmayı yoğunlaştırdı...
Ancak Irak'taki Kürt yönetiminin Ankara'nın baskısıyla PKK'nın hareket alanını iyice daraltması ve Suriye'de iç savaş kışkırtmacılığının güvenlik açığı yaratması ile birlikte sınırımızın yanıbaşında kendine bağımsız bölgeler oluşturan PKK, Türkiye'nin yoğunlaşan etkisi ve 4 yılda kapsamı genişleyen operasyonlar nedeniyle iyice sarsılmaya başladı...
IŞİD'i gerekçe göstererek bunlarla savaşacak bir taarruz gücü oluşturmaya çalışan Amerika ise kendi askerlerini riske atmak yerine, PKK'nın Suriye kolu YPG üzerinden Kürtleri silahlandırırken, örgüt bu planla "bir taşla iki kuş" vurmayı amaçladı ve Türkiye'ye karşı saldırı planını genişletme yoluna gitti...
Türkiye'nin "Barış Pınarı Harekatı" adı altında Suriye'ye operasyon düzenlemesinin bir nedeni IŞİD'se, asıl nedeni işte PKK'nın bu palazlanma ve coğrafi olarak güçlenme çabalarıdır...
Şimdi hem yazının başına dönelim hem de yaşamsal soruyu soralım;
PKK; 300- 400 kişilik bir gruptan 1990'larda 20 bin kişilik bir orduya dönüşürken, Öcalan'ın yakalanması ile birlikte kaybettiği gücünü yeniden nasıl kazandı?..
Ve asıl soru; Suriye'de Barış Pınarı Harekatı'nı yürüten Türk Ordusu'na karşı ağır silahları nasıl edindi PKK?..
Sınırdaki sinsi tehdit!..
Suriye'deki karanlık kaos yaşamsal soruları hep gündemde tutacak;
1984'te silahlanmış "Apocular" olarak, ellerinde bozuk kalaşnikoflar ve üstleri başları dökülen millitanlarla iki ilçeye baskın düzenleyerek "Kürt devleti" rüyası peşinde koşan PKK'lılar, 1990'lardan itibaren 20 bin kişilik bir orduya dönüşme yolunda nasıl ilerleyebildiler?..
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önceki gün açıkladığı gibi, son 4 yılda yurtiçinde 7500, sınır ötesinde de 8500 militanını kaybeden PKK nasıl oldu da TSK'nın sınır ötesi operasyonlarına direnecek askeri yapılanma ve silah-mühimmat gücüne ulaşabildi?..
Bu sorunun yanıtı son aylarda gazetelere yüzlerce kez yansıyan ve Amerika'nın YPG'ye binlerce TIR dolusu silah-mühimmat ve araç-gereç gönderdiğine ilişkin fotoğraflar değil yalnızca...
Üzerinde asıl düşünülmesi gereken konu, Türkiye'nin bir yılı aşkın süredir hazırlığını yürüttüğü bir operasyona rağmen, örgüt sınır bölgesinde kimden güç ve cesaret alarak ve hangi donanımlarla direnmeye kalkıştı acaba?..
Barış Pınarı Harekatı'nda son 4 günde 400'den fazla militanın öldürülmesi örgütün bölgedeki varlığını kanıtlarken, sınır hattında çoğu Türkiye'ye uzanan ve ancak 750 kiloluk bombalarla imha edilebilen tünel ve sığınakların arkasında hangi güç vardı?..
Ve tabii ki, 40 yıl önce bozuk kalaşnikoflarla yola çıkan örgütü ağır makinalı tüfekler, doçkalar, uçaksavarlar, keskin nişancılarla donatan mekanizma hangi iradenin dışavurumu?..
PKK'nın Urfa ve Mardin'de sivilleri de hedef alabilecek donanımdaki silah-mühimmat, araç-gereç- organizasyon yapısı, üstelik TSK operasyonuna rağmen militanlarını bölgede tutma gafleti şu soruyu da ısrarla akla getiriyor;
Türkiye; Barış Pınarı Harekatı'nda acaba sadece IŞİD ve PKK ile mi savaşıyor?.. Bu sorunun etkili bir yanıtı bulunmadığı sürece, Suriye'deki kaos ne yazık ki Türkiye için tehdit olmaya devam edecek...