Suriye'de SDG/YPG, Libya'da Hafter Güçleri
Arap Baharı 2011'den itibaren Kuzey Afrika ve Ortadoğu'yu kışa çevirdi, ülkeleri yaktı yıktı. Liderler ve yönetimler değişti. IŞİD terör örgütünün de ortaya çıkmasıyla birlikte bu yıkım felakete dönüştü.
Bu durum bazı ülkelerde kısmen durulsa da Suriye'de mini dünya savaşına dönüştü. Suriye'deki savaşa dünya gündeminin hep ilk sırasında yer alsa da Libya biraz gözlerden ırakta kaldı. Oradaki mini dünya savaşı yeterince gündeme gelemedi. Halbuki Suriye gibi mini bir dünya savaşı ortamı Libya'da da yaşanıyor.
Libya Türkiye'nin gündeminde saman alevi misali münferit olaylarla gündeme geliyor. Son olarak Türk İHA'larının ve personelinin çatışmalarda yer alıyor iddiasıyla Türk vatandaşlarının tutuklanması, Türk varlıklarının düşman ilan edilmesi, Türk hükümetinin bunu yapanlar meşru hedef olur açıklamasıyla birlikte Libya Türkiye'nin gündemine girdi.
Arap Baharından etkilenen ülkelerde olaylar değişik şekilde yaşandı. Libya ve Suriye'deki gelişmelerde ciddi çarpıklıklar ama büyük benzerlikler var. Türkiye ise her ikisinde de yanlış konumlanmış durumda.
Suriye'de BM'nin tanıdığı meşru hükümet Şam'daki Esad yönetimi, ama Türkiye Esad yönetimini krizin ve savaşın en başından bu yana tanımadığını söylüyor ve diplomatik ilişkilerini kesmiş durumda. Bunun yerine Esad yönetimini devirmek üzere oluşmuş ÖSO yapısı ve ilintili grupları destekliyor.
Suriye'nin üçte birini PKK terör örgütünün Suriye kolu YPG'nin hakim olduğu SDG kontrol ediyor. SDG'nin bu seviyeye gelmesinde 28 bin TIR'la gelen askeri teçhizat ve silahla mutlak ABD desteği var. Türkiye terör örgütü kabul ettiği SDG/YPG yönetimini tanımıyor.
Ama ABD başta olmak üzere Avrupa ülkeleri, Körfez ülkeleri, AB yönetimi ve hatta Rusya SDG yönetimini muhatap alıyor ve siyasi tanıma anlamına gelecek işbirlikleri yapıyor. Buna son olarak Birleşmiş Milletler de katıldı.
BM Çocuklar ve Silahlı Çatışma Özel Temsilcisinin Mazlum Abdi olarak da bilinen DSG güçlerinin başındaki PKK'lı terörist Ferhat Abdi Şahin ile BM'nin Cenevre Ofisi'nde basın önünde sözde bir eylem planı ve anlaşma imzaladı. Rezalete bakar mısınız?
BM'nin ABD'nin ABD ve Rusya'nın siyaseten tanıdığı bir sözde yönetim kontrol ettiği alanlardaki enerji, tarım, su kaynaklarıyla birlikte SDG/YPG yeni Suriye'de hem ortak kurucu hem de özerk yönetim olarak yer almaya hazırlanıyor. Ve Türkiye'nin bu gidişatı durdurma gibi bir kozu ve gücü kalmamış gözüküyor.
Var olan zayıf duruşu da teröristbaşının yayımlanmasına izin verilen mektuplarında "Suriye sorunu SDG zeminde çözülecektir" ifadesinin yazdırılmasına izin verilmesiyle tamamen çökmüştür. ABD'li diplomat Jeffrey'nin Suriye kuzeyinde güvenli bölge konusunda ABD, Türkiye, SDG anlaştı açıklaması da bu işe noktayı koymuştur.
Türkiye Suriye'de içine sürüklediği açmaz ve çıkmaz durumun, dışlanmışlığın, kaybetmişliğin benzeriyle Libya'da da karşı karşıya.
Türkiye görünürde Suriye'ye kıyasla Libya'da doğru tarafta yani BM'nin tanıdığı Trablus'taki hükümeti destekliyor. Ancak sorun bu hükümet aşırı dincilerin kontörlünde ve İhvan ile El Kaide ile irtibatları var. Türkiye'nin yanında sadece Katar var gözüküyor.
Diğer ülkeler ise Tarblus'daki hükümeti tanısalar da ülkenin yaklaşık yüzde 75'ini kontrol eden General Hafter yönetiminde Tobruk'daki meclis, hükümet ve orduya (Libya Ulusla Ordusu-LNA) destek veriyorlar. Gerekçeleri de Hafter güçlerinin El Kaide ve IŞİD'le savaşıyor olmaları yani teröristlerle mücadele ediyor olması!
Hafter güçleri belki terör örgütü olarak tanımlanmıyor ama BM tarafından tanının bir hükümetin ordusu varken yasa dışı oluşan bir hükümet ve ordu. Suriye'deki duruma ne kadar da benziyor değil mi? SDG/YPG de IŞİD'e karşı savaşan Batı'yı kurtaran kahramanlar (!) olarak pazarlanıp siyasi ve asker destek verilmiyor mu?
ABD, Rusya, Fransa, BAE, Suudi Arabistan, Mısır, İngiltere, İtalya gibi ülkeler Hafter'in kontrol ettiği bölgelerde özel kuvvet unsurları bulunduruyor, Hafter'in ordusuna destek veriyorlar. Açıkça söylemedikleri hedefleri terörle mücadele bahanesiyle Trablus'ta BM'nin tanıdığı Türkiye'nin askeri ve ekonomik olarak desteklediğinin iddia edildiği hükümeti yenmek ve düşürmek.
Suriye'de SDG gibi Libya'da da Hafter güçleri Libya'nın enerji, tarım ve su kaynaklarının neredeyse tamamını kontrol ediyor.
Hafter tüm Libya'yı kontrol etsin etmesin aynen Suriye'deki gibi Libya'nın da önümüzde süreçte en az 3'e bölünmesinin alt yapıları hazırlanmış durumda.
Böyle bir gelişme Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de MEB ilanı için anlaşma yapabileceği tek bir devletin kalmaması da demektir.
Türkiye'nin hem Suriye hem de Libya'ya gönderdiği iddia edilen askeri yardımların yanlış ellerde son bulmasıyla Türkiye'nin akla gelmeyecek suçlarla suçlanması da söz konusu olabilecektir.
Batılı ülkeler ve bölge ülkeleri IŞİD ve El Kaide'ye karşı terörle mücadele kisvesi altında terör örgütlerini ve yasa dışı silahlı grupları destekleyerek yeni haritalar çizip emellerine ulaşırken Türkiye yanlış, öngörüsüz günlük hamleleri nedeniyle saf dışı bırakılıyor ve kaybedenler listesine yazılıyor.