Suriye'de nüfuz alanları
7 yıldır Suriye'de küresel güçler birbirleriyle kapışıyor. Bölgede ölümcül silahlar kullanılmakta olup yüksek parasal, teknolojik, diplomatik çabaların yanı sıra gizli istihbarat servislerinin çalışmaları hat safhadadır.
Son gelişmeler incelendiğinde; haritada görüldüğü gibi nüfuz alanlarındaki yeni durumun devam edeceği ileri sürülmektedir. Bu bağlamda Türkiye'nin meşru müdafaa hakkını kullanarak ve Rusya'nın yeşil ışık yakmasıyla Fırat Kalkanı ardından 20 Ocak'ta başlattığı ve yaklaşık 2 ay süren şanlı "Zeytin Dalı Harekatı" sonucunda Afrin'i ele geçirmesiyle dengeler bozuldu.
İkinci gelişme, Esat rejiminin Duma katliamından sonra Şam yakınlarında muhaliflerin son kalesi olan Guta'yı kontrol altına almasıyla Suriye topraklarının neredeyse yarısını ele geçirdi. Diğer bir önemli gelişmeyse ABD Başkanı Trump'ın durup dururken ABD askerlerinin Suriye'den çekileceği yönündeki açıklaması dünyayı meşgul etmekteyken 14 Nisan tarihinde fırlatılan akıllı füzeler ile Hizbullah'ın İran yanlıları ve Şam yönetiminin askeri noktaları ve kimyasal depoları hedef alındı. ABD'nin füze saldırıları her ne kadar Rusya'ya ilişmedi ise de gerek üçlü zirveye gerekse Batılılara gerekli mesajlar verildi. Rusya'nın savunma sistemini devreye sokmaması manidardır.
Bu gelişmelerle neredeyse eş zamanlı olarak Rusya, İran ve Türkiye'nin 4 Nisan tarihinde Ankara'da gerçekleştirdiği üçlü zirvede Suriye'nin geleceğiyle ilgili yeni tablonun boyutları ile özellikle İdlib ve Tel Rıfat'taki durum ele alındı. Anlaşılacağı üzere küresel oyuncuların hemen hemen tamamı Suriye'nin toprak bütünlüğü ve egemenliğinden söz etse de uygulamada görünen farklı antlaşmalar ve takaslar eşliğinde Suriye toprakları paylaşılmaktadır.
Suriye'deki yeni nüfuz alanları neredeyse de facto olarak yerlerini almışlardır. Şam yönetimi her ne kadar ABD ve Türkiye'nin Suriye'deki varlıklarını uluslararası hukuk açısından gayrimeşru olduğunu ifade etse de el altından PKK uzantısı terör örgütleri ile alışverişte bulunmaktadır.
Haritada görüldüğü gibi Esad rejimi Suriye topraklarının yarısını ve Suriye'de hali hazırda bulunan toplam nüfusun %65'ini kontrolü altında tutmaktadır. Rejim için İdlib ve Tel Rıfat önem arz etmektedir.
ABD ve terör örgütlerinden oluşan SDG müttefikleriyle Fırat'ın doğusundaki alan Suriye topraklarının yaklaşık %30'una tekabül etmektedir. Daha önemlisi Suriye petrolünün %90'ı ve doğalgazın %45'i bu bölgede üretilmektedir. ABD petrol zengini Deyrizor'da büyük bir askeri üs kurdu ve üretilen petrolün büyük bir bölümü Esad rejimine para karşılığı gönderilmektedir. Kamışlı ve Şam arasında uçak seferleri yapılmaktadır.
Türkiye ve Suriyeli muhalif gruplar ise Suriye topraklarının %20'si üzerinde hakimiyet sağlamışlardır. DEAŞ ve yandaşları geri kalan küçük noktalardadır.
Elde edilen bilgilere göre ABD'nin Fırat'ın doğusunda kalmak kaydıyla Suriye'nin güneyini Ruslara feragat ettiği ileri sürülmektedir. Haritada görüldüğü gibi Tartus ve Lazkiye limanları Rusya'nın kontrolü altındadır ve Rusya İdlib ve Tel Rıfat'ta da neredeyse söz sahibidir.
2,5 milyon olarak hesaplanan İdlib nüfusunun yarısı yerinden edildi. İdlib'de yaşamını sürdürenlerin büyük bir bölümü cihatçı muhalif olarak adlandırılan kesim ise Astana sürecinde çatışmasızlık bölgesi olarak kabul edildi ve denetim sorumluluğu Türkiye'ye verildi.
İran ve yandaşlarının Tedmur ve Şam yakınlarında askeri üsleri bulunmaktadır.
Menbiç'in yönetimi Türkiye ile ABD arasında yapılacak görüşmeler sonucunda belli olacaktır. Rus yetkililer ABD'nin Suriye'den çekilme niyetinin olmadığını sürekli dile getirmekte ve Esad rejimine de S300 füzelerini vermeye kararlı.
Sonuç;
-İngiltere ve Fransa'yı da devreye sokan ABD, Şam yönetiminin üslerini vurarak bölgedeki meşruiyetini sağladı.
-ABD'nin Rusya ile Suriye'nin topraklarını paylaştığı ortaya çıktı.
-Küçük bir noktada tutulan DEAŞ gerek görüldüğünde devreye sokulmak üzere bekletilmektedir.
-Türkiye'nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatı'nın başarılı bir şekilde gerçekleşmesiyle Suriye denkleminde ana oyuncu ve farklı bir Türkiye olduğu kabul edildi.