Suriye’de ne istiyor?
Ankara’daki Türk diplomatik çevreleri İsrailli diplomatların görüşmelerde sorduğu tek sorunun, “Suriye’de ne yapacaksınız?” olduğunu ifade ediyorlar. Oysa, Türkiye ile İsrail arasında yaşandığı söylenen “büyük kriz” göz önünde tutulur ise İsrailli diplomatların ilk odak noktasının Türk-İsrail ilişkileri olması gerekiyor. Sormaları gereken soru ise “Türk-İsrail ilişkilerindeki mevcut krizi nasıl aşarız?” Bugün İsrail’in Orta Doğu’da en fazla ilgilendiği sorun İran. İran ile ilgili her şey kaçınılmaz olarak Suriye ile bağlantılı.
İsrail hükümetinde İran’a yapılacak hava kuvvetleri ve füze saldırısı ile bu ülkenin nükleer santrallerinin vurulması konuşuluyor. İsrail hükümeti böyle bir saldırıda kendisine yardımcı olması için Obama Yönetimini ve İngiltere’yi teşvik ediyor. Ancak İsrail’in içinden geçtiğimiz dönemde ABD’yi yeni bir savaşa girmeye ikna etmesi mümkün görünmüyor. İngiliz gazetelerinde İngiliz Ordusu’nun İran’a muhtemel bir saldırı ile ilgili planlar yaptığı haberleri yer alıyor. Ancak ABD’nin katılmadığı bir askeri harekata Londra’nın tek başına katılması pek muhtemel görünmüyor. Üstelik, İsrail Başbakanının “yalancı” diye uluslararası toplantıların başkanlar seviyesinde dedikodusuna konu olduğu bir dönemde bu ihtimal daha da az.
Buna rağmen İsrail, gerekir ise tek başına İran’a saldırmayı göze alabilir. Ancak İran’a saldırmadan önce İran’ın İsrail’e geri vurma kapasitesini azaltması lazım. İran’ın İsrail’e geri vurma kapasitelerini ise öncelikle Suriye, Hizbullah ve Hamas oluşturuyor. Bu üç güç, İsrail’in İran’ı vurması durumunda İran karşı saldırısının üslerini oluşturacaktır. Suriye, özellikle önemli, çünkü bu ülke Hizbullah ve Hamas’ın saldırı kapasitelerinin lojistik üssünü oluşturuyor. İşte bundan dolayı, başlangıçta Esad’ın yerine kimin geleceğinin belli olmamasının yarattığı tedirginlikten dolayı rejimin devrilmesine sıcak bakmayan İsrail artık Esad rejiminin devrilmesini ve Suriye’nin sürekli bir istikrarsızlığa sürüklenmesini kendi açısından en doğru seçenek olarak görüyor.
1982’de Dünya Siyonist Örgütü’nün yayın organı olan Kivunim (Yönler) dergisinin Şubat 1982’de yayınlanan 14. sayısında gazeteci ve diplomat Oded Yinon’un yazdığı “1980’lerde İsrail için Güvenlik Stratejisi” başlıklı bir çalışmada Suriye’nin bugünkü sınırları içinde altı yeni devletin kurulmasının İsrail’in güvenliğini sağlayacağını ileri sürmektedir. Yinon’a göre bu bölünme şu şekilde olmalıdır: “Suriye, etnik ve dini yapısına uygun olarak bugün Lübnan’da olduğu gibi çeşitli devletlere ayrışacaktır. Kıyıda bir Şii-Alevi devleti, Halep bölgesinde Sünni devleti, Şam’da buna düşman bir başka Sünni devleti, Havran-Kuzey Ürdün-Golan bölgesinde de bir Dürzi devleti. Bu yapı barış ve güvenliğimizin garantisi olacaktır ve bu hedef erişebileceğimiz kadar yakındır.” “Ne olmuş söylemiş ise?” denilebilir. Hiç de öyle değil.
O. Yinon’a göre Irak, İsrail’in güvenliği için Suriye’den daha büyük bir tehdittir, çünkü daha güçlüdür ve onun parçalanması Suriye’nin parçalanmasından daha önemlidir. Yinon, Irak-İran savaşının Irak’ı parçalayacağına inanmıştır. İsrail’in güvenliği için Irak’ın üçe bölünmesi gerektiği görüşü ortaya atılmıştır. Yinon’a göre Irak’ın bölünmesi Osmanlı döneminde Basra, Bağdat, Musul idari bölünmesi esas alınarak, etnik ve mezhep temelleri üzerinde kuzeyde bir Kürt devleti, ortada bir sünni ve güneyde Şii devleti olarak gerçekleşmelidir.
Şimdi anlaşıldı mı ne olmuş söyledi ise sorusunun cevabı. Gelelim bugüne. İsrail’in Suriye’de Esad rejimi düşmeden tek başına İran’a saldırma ihtimali düşük. Peki, buna rağmen yapar ise ne olur? Esad, ülkesinin içinde bulunduğu kaosu aşmak amacı ile İsrail’e savaş ilan eder ve Golan Tepeleri’ne saldırırsa, İsrail Ordusu karşı saldırı ile Suriye’ye girer ise, Türkiye, İsrail’in yanında mı yer alacaktır yoksa Suriye’nin yanında mı? AKP Hükümeti açısından cevaplanması gereken bu soru ortaya çıkar mı acaba?