Suriye’de iç savaş ve Türkiye

Suriye bir iç savaşa doğru ilerliyor. İç savaşın bir ana dinamiğini gelişmeleri kontrol edebilecek politikaları üretemeyen Beşşar Hükümeti oluşturuyor. İç savaş için diğer ana dinamiği ise muhalefeti destekleyerek, besleyerek ve yönlendirerek iç savaştan galip çıkacaklarına inandıran dış güçler oluşturuyor. Suriye’de ilk muhalefet gösterileri ve hükümet güçlerine karşı silahlı eylemler başladığı zaman konu ile ilgili herkes Suriye’de bir iç savaşın olağanüstü büyük muhtemel bölgesel sonuçlarından dolayı hiç kimsenin menfaatine olmayacağı ve hiçbir dış güç tarafında da desteklenmeyeceği şeklindeydi. Ancak aradan geçen aylar içinde gerek Şam yönetiminin etkili politikalar geliştirememesi gerek ABD dahil Batı’nın “Bu iş Esad ile devam etmez” düşüncesini gündeme yoğunlaştırarak taşıması ve Şam’a karşı politik ve ekonomik önlemlerin alınmaya başlaması, Suriye’ye muhalefeti iç savaş konusunda cesaretlendirmektedir.
Suriye tam bir etnik mozaiktir. Genellikle % 90 Arap, % 9 Kürt, % 1 Çerkes, Ermeni, vs. şeklinde bir nüfus tanımı yapılsa da bu doğru değildir. Suriye’de özellikle Halep ve çevresinde yaşayan ve dilini koruyan Türklerin sayısı 1 milyon 300-500 bin civarındadır. Ancak sadece etnik doku bize Suriye’nin sosyal yapı kimliğini vermemektedir. Suriye’nin geleceği açısından mezhepsel ve dinsel yapı da bir öneme sahiptir. Suriye nüfusunun % 74’ü sünni Müslüman, % 12’si Nusayri Arap, % 3 Dürziler, % 10 değişik hristiyan mezhepleri ve Şam, Kamışlı ve Halep’de küçük Yahudi cemaatlerinden oluşmaktadır.
Suriye’de bir iç savaş çıkması durumunda bu etnik ve dini/mezhepsel mozaik kendi içinde koalisyonlar oluşturarak aldıkları dış destek ile ülkeyi hızla bir kara deliğe çekecek iç savaşa sürükleyebilir. Özellikle Kuzey Irak’tan destek alacak olan Türkiye’nin sınırdaş olan Kamışlı çevresindeki Kürtler bu iç savaşı Suriye’den kopmak için etkili bir şekilde değerlendirmeye hazırlanmaktadırlar. Bu iç savaşa, İran, Hizbullah, Lübnan’daki değişik silahlı siyasi partiler karışacağı gibi Amerikan işgal güçlerinin çekilmesinden sonra üzerindeki baskı tamamen kalkacak Irak’taki sünni ve şii partiler de dahil olacaktır. Bu süreçte El Kaide’nin yer almayacağı düşünülemez.
Buraya kadar ortaya koyduğumuz çerçeve genelin tasvirinden ibarettir ve günlük gazete okuyucu herkesin bilgisi dahilindedir. Bu bilgi bize şu soruyu sordurmaktadır: “Türkiye’nin bugün izlediği politika Suriye’de bir iç savaşı engellemeye mi hizmet etmektedir yoksa bir iç savaşı hızlandırmakta mıdır?” Bu sorunun cevabı, AKP Hükümetinin izlediği Suriye politikasının Suriye’yi bir iç savaşa götüren yola taş taşımak olduğudur.
Ankara’nın Suriye’nin bir iç savaş yaşamadan demokratikleşmesine katkısı daha kapsamlı ekonomik, siyasi, kültürel ilişkiler geliştirerek mümkündü. Şam ile çok boyutlu ilişkiler devam ederken AKP Hükümeti bir yandan da Esad rejimine demokratikleşme konusunda sabırlı telkinlerde bulunmaya devam etmeliydi. Ancak her neden ise AKP, PKK’ya gösterdiği sabrı Suriye’ye göstermemiştir. 2006’da PKK ile görüşmelere başlayan, 2009’dan itibaren Oslo ve Brüksel görüşmeleri ile müzakereleri protokollar çerçevesinde sürdüren AKP Hükümeti, PKK’nın bu süre içinde düzenlediği binlerce terör eylemine ve yüzlerce insanımızı katletmesine rağmen terör örgütü ile müzakerelere devam etmiştir. Öte yandan söz konusu Suriye olunca, A. Davutoğlu bir kez Suriye’ye gitmiş, Esad’a bir muhtıra vermiş ve bu muhtıranın kabul edilmediğini söyleyerek Şam ile ilişkiler askıya alınmıştır.
Suriye’de bir iç savaş çıktığı zaman Türkiye iç savaştan çok boyutlu olarak etkilenecektir. Öncelikle yüz binlerce insan Türkiye sınırına doğru kaçabilir ve Türkiye’ye sığınmak isteyebilir. İç savaşın başlaması ile birlikte Esad rejimi elindeki her şeyi kullanmaya başlayacaktır. Bu çerçevede PKK ile on yıllar öncesine giden ve hiçbir zaman gerçek anlamda kopmamış olan bağlarını Türkiye’ye karşı kullanacaktır. Arap Baharı’nın Suriye’ye gelmesini AKP Hükümeti ile yürüttüğü müzakereleri kesmek ve daha uygun şartlarda müzakere edebilmek için terörü yükselten PKK bu desteği sevinç ile karşılayacaktır. Böylece PKK’nın Türkiye’ye karşı imkanları ve muhtemelen öldürücü silah türleri artacaktır.
Oysa, Türkiye’nin Suriye’de çıkacak bir iç savaştan en fazla etkilenecek ülkelerin başında geldiği göz önünde tutularak, Suriye’de iç barışa katkıda bulunmak için daha sabırlı ve titiz bir telkin süreci üzerinde çalışılması gerekmekteydi. Türkiye, Orta Doğu’ya Batı’nın demokrasi ihracı politikalarını taklit ederek değil, bölgenin demokratikleşmesine kendi tarzını geliştirerek gerçek bir katkıda bulunma yolunu seçmeliydi. Bu sadece bir Şam ziyareti ve birkaç telefon görüşmesi ile alınabilecek bir sonuç değildir. Suriye yönetimini daha yoğun, çok düzeyli ve sürekli bilgilendirme, aydınlatma ve yönlendirmeyi gerektiren bir çalışmanın yapılması gerekirdi. Aslında bunu yapabilecek tek ülkede Türkiye idi. Ancak AKP Hükümeti bunu yapacağına, Batılıların Orta Doğu’ya davranış şeklini taklit ederek, hemen tehdit, baskı ve aşağılama yolunu tercih etti. Bu yaklaşımın bugün Orta Doğu’da Arap halklarının gözünden kaçmasının nedeni AKP’nin İsrail’e karşı kullandığı sert dil ve Arap Baharının henüz bir Arap lider bulamamış olmasıdır.

Yazarın Diğer Yazıları