Suriye’de iç savaş -1-
Suriye’de ABD, AB, İsrail, Suudi Arabistan, Körfez Ülkeleri ve Türkiye’nin mevcut muhalefeti destekleme politikasının bir iç savaş ile sonuçlanması kaçınılmaz. Anılan blok, Suriye’de muhalif güçleri, Esad yönetimi ile masaya oturmaktan ve silahları bırakmaktan caydıran ve silahlı direnişi sürdürmeye teşvik eden bir politika izlemektedirler. Bunun neticesinde Suriye’de muhalif gruplar Moskova’nın muhalefeti ve Şam rejimini bir araya getirme önerisini reddetmekte, Esad rejiminin yeni anayasa için referandum sürecini başlatmasını görmemezlikten gelmektedirler.
ABD, AB, İsrail, Suudi Arabistan, Körfez Ülkeleri ve Türkiye bloku ise “Suriye’nin Dostları” grubu olarak Tunus’da düzenledikleri toplantıya Suriye muhalefetini davet ederken, Esad rejimini davet etmeyerek, Suriye’deki ateşin üzerine biraz daha benzin dökerek, Suriye’ye bir dış müdahaleye ve müdahale sonrası çıkacak iç savaşa bir adım daha yaklaşmışlardır.
Tabii ki, Esad rejimi Suriye’ye bir dış müdahalenin düşünüldüğü kadar kolay olmadığından ve Orta Doğu bölgesindeki birçok faktörün böyle bir müdahaleyi engelleyebileceğinden veya en azından Suriye’de rejime, durumu kontrol altına almak için zaman kazandıracağı noktasından hareket etmektedir. Mısır’da ortaya çıkacak, ordu ile Müslüman Kardeşler arasındaki bir çatışma veya Mısır/İsrail ilişkilerinde bir kopma, İran/Batı ilişkilerinde ani bir kriz süreci veya Orta Doğu kriz fıçısının içindeki bölgesel sorunlardan birisinin gündeme gelmesi Şam’daki rejimin varlığını sürdürmesi için büyük bir fırsat yaratabilir.
Üstelik, Batı dünyasının ağır ekonomik krizden geçtiği bir süreçte, Suriye’ye müdahale sonucunda başlayacak bölgesel çatışmanın dünya petrol piyasalarına yansıması, kapitalizmin yaşadığı ekonomik krizi daha da derinleştirebilir. Şam’da onlarca yıldan bu yana hassas dengeler üzerinde yaşama yeteneği geliştirmiş bir siyasal/stratejik kültürü temsil eden Suriye Baas yöneticileri bugüne kadar Batı, Arap ve Türkiye blokunun tehditleri karşısında çok etkilenmemiştir.
Şam’ın Batı, Arap ve Türkiye blokunun tehditlerinden etkilenmemesinin çok önemli bir nedeni de tabii ki, İran, Rusya ve Çin’in Suriye rejimine vermiş oldukları destektir. BM’de Libya konusunda alınan kararlar sırasında bir hata yaptıklarına inanan Moskova ve Pekin, BM’nin görevinin korku ile hareket ederek, niyet okuma anlamında “başlamamış soykırımı önlemek” olmadığı noktasından hareket etmekte ve Suriye’ye BM çatısı altında bir müdahaleye izin vermeme konusunda kararlı görünmektedirler. Keza Moskova ve Pekin, Suriye’ye yönelik bir saldırının; her iki ülkenin de önemli çıkarlarının bulunduğu İran’a yönelik bir saldırının ilk adımı olduğunu görmektedirler.
İran ise Suriye’ye saldırıyı yaşamsal tehdit olarak görmekte ve halen Suriye’de fiilen Esad rejiminin yaşaması için özel kuvvetleri ve istihbarat birimleri aracılığı ile savaşmaktadır. Bütün bu dengelerin yanında Suriye halkının büyük bir bölümü Esad rejimini değişik nedenler ile desteklemeye devam etmektedir.
Şam yönetimi bu küresel ve bölgesel dengelerin kendisi için ürettiği zamanı görece iyi kullanmış görünmektedir. İsrail istihbaratına yakın bir internet sitesi olan Debka, 11 Şubat tarihli haber yorumunda Batılı istihbarat servislerinin Esad’ın Suriye’de duruma hakim olduğunu ve Suriye’nin 3. büyük şehri olan Humus’un bazı semtleri dışında büyük bir direnişin kalmadığı haberini vermiştir. Debka’ya göre 40. ve 90. Mekanize Tugaylar bu semtlerde de son direnişi eziyorlarmış.
Ancak öte yandan 13 Şubat tarihli Debka’da S. Arabistan’ın Irak’taki El Kaide militanlarını Irak’a girmek için teşvik ettiği ve şu anda Suriye’de 1000 kadar El Kaide militanının bulunduğunu açıkladı. Amerikan istihbaratı Şam ve Halep’te polis ve istihbarat merkezlerine yönelik bombalı saldırılarda Irak’tan gelen El Kaide’nin parmak izini görüyor. Tabii buna karşın Irak Başbakanı El Maliki de Şii milislerin Esad yanında savaşması için Irak’tan Suriye’ye girmesine göz yumuyor. (Wall Street Journal, 18 Şubat 2012.)
Bu çatışmanın Irak iç savaşının Suriye’deki devamı olduğu şüphesiz. Suriye’de muhalefetin iç dinamikleri tükendiği zaman, dış dinamikler ile ayaklanma sürecini devam ettirmek; ABD, AB, İsrail, Suudi Arabistan, Körfez Ülkeleri ve Türkiye blokunun politikası olarak görülüyor.
(Devamı yarın)