Suriye ve Libya'da oyuna gelmek!
Türkiye için Suriye'deki asıl sorun Rusya, ABD ve İran değildir. Bu nedenle Rusya, ABD ve İran'la görüşüp anlaşarak Suriye'deki sorunu çözmek mümkün değildir. Aynı şey Libya için de söylenebilir.
Başından bu yana Suriye'de BM tarafından meşru yönetim olarak tanınan Esat/Şam yönetimini, Libya'da ise meşru yönetime karşı savaşan Halife Hafter güçlerini hedef alarak sorunu çözmeye çalışmak gereksiz bedel ödemek ve mesai sarf etmek anlamına gelir.
Sorunun iki tarafından yalnız birisiyle kalıcı ve sürdürülebilir bir barış inşa etmek mümkün değildir.
Kaldı ki asli failini, aktörünü, tarafını devre dışı bırakarak çözülmüş herhangi bir sorun diplomasi tarihinde yoktur.
Diğer yandan bir ülkede çatışan taraflardan yalnız birisiyle özdeşleşen siyaset barışı kalıcı kılabilse bile karşı tarafın Türkiye düşmanlığını da kalıcı hale getirir.
Türkiye-Suriye'de Şam rejimini, Libya'da Hafter güçlerini yok sayarak kalıcı barışa katkı sunamaz. Aksine hem düşman edinmiş olur hem da çatışmaları artırmış olur.
Liderler arası ilişkiler!
Bu bağlamda, Suriye ile ilişkileri Esat-Erdoğan, Rusya ile ilişkileri Putin-Erdoğan, Mısır'la ilişkileri Sisi-Erdoğan, ABD ile ilişkileri Trump-Erdoğan ilişkisine indirgemek ise yanlış ötesi yanlıştır.
Zira devlet başkanları devlet değildir. Devletleri yönetenlerin arasındaki ilişkiler de uluslararası ilişki değildir. Uluslararasında kurulan ilişkiler dönemin yöneticilerinden ve rejimlerinden daha fazlasını anlatır.
Türkiye açısından devletler ve milletler arasındaki ilişkiler; ilişki kurulan devletle ve ilişkili bütün diğer taraflarla Türkiye arasında soğukkanlı, çok taraflı ve çok yönlü kurulan ilişkidir.
Bir tarafın diğer tarafın lideriyle kurduğu liderler arası ilişkiler uluslararası ilişkiler değildir!
İşin özü Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Mursi ilişkisi, Türkiye-Mısır ilişkisine indirgenip iyileşirse Sisi-Erdoğan ilişkisiyle de kötüleşir.
Zira ülkelerin başkanları, yönetimleri, çıkar gurupları geçici; devletlerin ve milletlerin kalıcı olduğunu gözden kaçırmamak lazımdır. Bu nedenle herhangi bir devletle ya da milletle kurulan ilişkilerin yönetim, rejim, taraflar, çıkar guruplarıyla değil milletten millete, devletten devlete olmalıdır. Bunun söylendiği kadar kolay olmadığı da bir vakıadır. Ancak herhangi bir ülkenin bir kısmıyla ilişki kurulurken o ülkenin diğer bir kesiminin düşmanlığını da en azından kazanmamak gerekir.
Kalıcı ve sürdürülebilir bir ilişki çok yönlü çıkarların dengelenmesiyle kurulabilir.
Türkiye hem Esat'la hem de Hafter'le Rusya üzerinden ilişki kurmaktadır. Rusya ise yörüngesindeki güçleri Türkiye'yi Suriye'de ve Libya'da etkisizleştirmede kullanmaktadır.
Suriye'den göç ve göçmen Türkiye'nin yumuşak karnıdır. Bunu Ruslar, Türkiye aleyhine kullanacak kadar iyi biliyorlar. Libya'ya askeri yardım yapma kararı üzerine Rusya rejim güçleriyle birlikte İdlib üzerindeki baskısını iyice artırdı. Rusya'nın Esat rejimiyle birlikte yaptığı bombardımanlarla Türkiye'ye 'Libya'yı bırak İdlib'e bak' demiş oluyor.
Rusya ile Türkiye hem Suriye'de hem de Libya'da karşıt yerlerde bulunuyor.
Türkiye, Astana ve Soçi süreçleri gereği Rusya'nın Şam üzerine baskı yapacağı böylece İdlib'deki çatışmasızlık alanının korunacağını düşünüyor. Hâlbuki Şam rejiminin İdlib'deki operasyonlarını fiili olarak Rusya yönetiyor. Doğal olarak Türkiye yanlış yerde çözüm arıyor. Türkiye, Suriye topraklarındaki barışı ve düzeni ancak Şam'la birlikte çözebilir. Aynı şey Libya için de geçerlidir. Çatışan taraflardan birisine düşman muamelesi yapılması en akılsız stratejidir.
Şam rejimini kanlı katil, diktatör; iç savaşın yaşandığı Libya'da birbiriyle çatışan güçlerin bir tarafını da "terörist" ilan ederek sorun çözülemez. Suriye'de Esat, Libya'daki Hafter Türkiye'nin değil o ülke halklarının sorunudur.
Suriye ve Libya'da oynanan oyuna gelmemenin yolu Esat ve Hafter'le başkaları üzerinden ilişki kurmak gibi kör inattan vaz geçmekle mümkündür.