Suriye: Genel değerlendirme -2-

Bağını sormadığınız, “Suriye’deki gelişmelerin Türkiye’ye yansımaları” başlıklı genel değerlendirmeye dün bıraktığımız yerden devam edelim;

ABD kendine müttefik ararken Türkiye, IŞİD’e karşı mücadelede Koalisyon çerçevesinde oynaması gereken rolü oynayamadığı gerekçesiyle ki istediği de budur, zorunlu olarak kendisine müttefik olarak PYD’yi seçmiştir. PYD ile de bu işi götürme kararlılığını şu anda sürdürmektedir. Amerika’nın PKK’yı terörist ilan etmesine rağmen, PYD’yi ilan etmesinin söz konusu olmadığını kendi sözcüleri de açıkça ifade etmişlerdir. Bu gayet net bir şekilde görülmektedir. Yani Amerika şu anda sahadaki postalları kim sağlıyorsa onu desteklemektedir. Çünkü Obama’nın, halkına sözü vardır; “Ben Irak macerası gibi bir maceraya girmem, askerlerimizi çektim oradan, tekrar sürmem askerlerimizi.”

Türkiye, Amerika’nın oradaki postal görevini yapmamalıdır elbette. Ancak IŞİD mücadelesi konusunda en azından daha hevesli görünseydi ve Hükümet  “bizim için öncelik Esad’dır, IŞİD değildir”  şeklinde açıklamalar yapmasaydı belki bugünkü siyasi konumu Batı’ya karşı daha güçlü olabilecekti.  IŞİD’e katılanlar açısından aslında zoraki bir geçiş noktası olarak kullanılması nedeniyle Batılıların gözünde Türkiye, IŞİD politikası ile güvenilmez bir ülke konumundadır. Türkiye IŞİD’e destek olan, göz yuman, göz yummasa bile çok fazla üstüne gitmeyen bir ülkeymiş gibi algılanmaktadır.

Orta Doğu’daki komşularımızın gözünde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin caydırıcı güce sahip bir ordu olduğu aşikârdır. Ancak son zamanlarda, özellikle siyasi davalarla Türk Silahlı Kuvvetleri oldukça yıpratılmıştır.

Ayrıca burada Türk Devleti, Hükümeti veya siyasi iktidar karar alırken Orta Doğu’daki aktörlerin rolüne, gücüne göre karar alması gerekmektedir. Bu bölgedeki oluşumlar sadece ufak gruplar olarak değerlendirilmemelidir.

Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail gibi iki güç, bu bölgede varlığını sürdürmektedir. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Obama yaklaşık 6-7 ay kadar önce, Stratejik Güvenlik Belgesi’ni yayımlamış, bu belge ile bundan sonra, Orta Doğu ve diğer bölgelerde, terörle mücadelede sadece devletlerle değil, devlet dışı unsurlarla ve örgütlerle de iş birliği yapılacağını bildirmiştir. Bu kapsamda Amerika’nın Peşmerge, PKK, PYD’yi bir aktör olarak kullanacağı aşikârdır.

Birleşmiş Milletler gözlemci raporlarında İsrail’in IŞİD’e tıbbi, maddi ve eğitim desteği sağladığı açık şekilde belirtilmiştir ve İsrail bunu yalanlamamaktadır. İsrail, Suudi Arabistan ile yaptığı toplantılarla Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devleti kurulmasını ön gören 7 adımlık bir plan hazırlamıştır. Bu kapsamda oluşturulan raporda: Türkiye, Irak ve İran’da bulunan Kürt bölgesinin bu ülkelerin toprağının yüzde 30’u, Suriye toprağının da yüzde 18’ini Kürtlere tahsisinin bir de yaklaşık 42 milyon nüfuslu bir Kürt devletinin bu bölgede kısa zamanda hayata geçirilmesinin gerekliliği vurgulanmıştır.

Suudi Arabistan ve İsrail, burada Suriye ve Irak’ı bölerek İran ve Rusya’nın etkinliğini ve gücünü azaltmayı planlamaktadır. Elbette ki bölge sadece Amerika ve İsrail’den ibaret değil, işin içinde Suudi Arabistan da vardır. Kendisine Körfez bölgesinde bir rol arayan ve biraz da Suudi Arabistan’ın gölgesinden kurtulmak isteyen bir Katar var. Rusya var. İran’ın kendi gündemi var. Mezhep eksenli olduğu kesin, hem Lübnan’ı içeriyor hem Suudi Arabistan’ı, çünkü şu anda global düzeyde bir soğuk savaş var. Bu arka planın içinde muhtemelen Çin de olacaktır.

“Yurtta Sulh, Cihanda Sulh”  sözü; bu coğrafyanın, etrafındaki mahallemizin ne kadar tehlikeli olduğu bilerek söylenmiş bir sözdür. Dünyayı ilgilendiren küresel bütün sorunlar bizim etrafımızda, bugün Gürcistan da bizim komşumuzdur, Ukrayna da fiili komşumuzdur, Irak ve Suriye de bizim komşumuzdur. Ama böyle bir ortamda, böyle bir mahallede herhalde en dikkatli olması gereken, en çok yurtta sulh, cihanda sulh demesi gereken ülke Türkiye’dir. Hatırlanacağı üzere 2’nci Dünya Savaşı öncesinde Atatürk, Türkiye’nin kuzey batısında Balkan Paktı, Türkiye’nin güneydoğusunda da Sadabat Paktı’nı oluşturdu. 1934 ve 1937’de, kuzeyde Türkiye, Bulgaristan, Yunanistan, Yugoslavya, güneyde de Türkiye, İran, Irak ve Afganistan. İşte yurtta barış, dünyada barış ve diplomatik başarı budur.

Yine Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Atatürk döneminde Hatay devletinin herhangi bir savaşa ve çatışmaya meydan vermeden Türkiye Cumhuriyeti Devletine katılışı vardır. Bu da diplomatik bir başarıdır. Hepimiz biliyoruz ki hayalperestlik ve ihtiras, hiçbir zaman asla strateji olamaz. Bunun tarihte çok örnekleri bulunmaktadır.

Takdirlerinize sundum efendim!..

Yazarın Diğer Yazıları