Suriye, ABD ile Rusya arasında mı paylaşılacak?
Suriye'de 6 yılı aşkın bir süredir devam eden iç savaş ve kaosun sonlandırılması için ABD'nin öncülüğünde 2012'den beri başlatılan ve bugünlerde sekizincisi yapılan Cenevre Konferansı'nın yanı sıra Rusya'nın önderliği ve ev sahipliğinde aylardır yapılmakta olan Astana ve Soçi toplantılarından olumlu göstergeler ortaya çıktıysa da ana oyuncuların farklı hesapları nedeniyle nihai bir sonuç alınamamaktadır.
Öte yandan yaşanan hızlı gelişmeler kapsamında geçen hafta Suudi Arabistan'ın Riyad'da muhalifleri bir araya getirmesi, Suriye sorununa ayrı bir boyut kazandırmıştır.
Türkiye açısından mesele incelendiğinde ana sorun; sürekli yazılarımızda da vurguladığımız gibi ABD'nin yönlendirmesiyle Kuzey Suriye'de yıllardır üzerinde çalışılan Kürdistan projesinin temeli, Yeniçağ Gazetesi'nin 09 Temmuz 2017 tarihinde yayınlanan "Kuzey Suriye'de Küçük Amerika" başlıklı yazımdaki haritada görüldüğü gibi, ABD'nin 7 havaalanı ve askeri üsler inşa ederek sağlama alması ile atılmıştır. Bu durumda ABD Başkanı Trump'ın PYD'ye silah yardımının durdurulacağı ve ABD'li diğer yetkililerce ağır silahların çekileceği yönündeki açıklamalar ne kadar inandırıcı olacaktır.
Nitekim Pentagon Suriye'de YPG'nin de dahil olduğu ABD destekli SDG ile işbirliğine devam edeceğini bildirmiştir. Gerekçe ise sağlanan silahların verilen görevlerle sınırlı olduğu, hedeflerin (hangi hedefler!) gerçekleşmesi için verildiği ve bunun da Ankara'ya bildirildiği ileri sürülmektedir.
Astana sürecinde çatışmasızlık bölgelerinin inşa edilmesi Fırat Kalkanı'nın önünü açtıysa da devamı engellenmiştir. Ankara'nın, Afrin bölgesini aynı yöntemle PYD'den temizlenmesi ve kendi güvenliğini sağlamak için denetlemek amacıyla gözlem noktalarının oluşturulması PKK uzantısı PYD'nin elinde bulunan Afrin'in izole edilmesine yardımcı olacaktır.
Soçi'deki üçlü liderler zirvesiyle eşzamanlı olarak Suriyeli muhaliflerle Riyad'da yapılan toplantı düşündürücüdür. Yani Suudi Arabistan da mı ana oyuncuların içine dahil edilmesi istenmektedir?
Soçi'deki toplantılarda Rusya'nın ABD ile anlaşarak Suriye'nin nasıl yeniden inşa edileceği, yeni anayasa ve seçim modellerinin tartışıldığı ileri sürülmektedir. Suriye rejimi Ruslar tarafından hazırlanan anayasa ile ilgili çekinceleri olmasına rağmen Ruslara diyet borcu olduğundan fazla sesini çıkaramamaktadır. Hazırlanan anayasanın ana hatları Bremer'in Irak'a sunduğu anayasanın neredeyse bir kopyasıdır.
Soçi'de Ankara'nın karşılaştığı sorunlar arasında yer alan PYD'nin toplantılara katılıp katılmamasıdır. Rusya hiçbir zaman ne PKK ne de PYD'yi terör örgütü saymadığı gibi PYD'nin son toplantıya davet edilmesi Ankara'nın şiddetli tepkisi üzerine ertelenmiştir. Öte yandan Ankara Soçi'de Esad gitsin ifadesinden vazgeçmiştir.
BM Özel Temsilcisi Staffan De Mistura'nın 30 Kasım tarihinde Cenevre'de yapılan 8. toplantıda Suriye'deki siyasi krizin çözümü için eş zamanlı olarak ayrı odalarda oturan rejim temsilcileri ve muhalif gruplarına sunduğu 12 maddeden oluşan belgede; Suriye'nin mezhebe dayalı bir devlet olmayacağı, mahalli idare temsilcilerinin yer alacağı ve anayasaya göre ulusal ordu ve emniyet güçlerinin olacağı gibi maddeler yer almıştır.
Muhalefetin BM temsilcisine sundukları raporda Suriye'nin geleceğini ancak Suriye halkının demokratik yollarla BM beyannamesine göre karar vereceği, eşit vatandaşlık esasına dayalı laik bir sistemin kurulacağı ve Suriye Devleti'nin toprak bütünlüğünün sağlanması hususları yer almıştır.
Ancak muhalif gruplar arasındaki Yüksek Diyalog Heyeti'nin sundukları raporda Arap kelimesinin Suriye Arap Cumhuriyeti'nden düşürülmesini, mahalli idare yerine Kürt halkının korunması amacıyla Adem-i Merkeziyet sisteminin oluşmasını talep ettiler. Bu ayın 15'ine kadar devam edecek toplantıda anayasa taslağı ve seçim modeli tartışılacaktır.
Aslında ABD'nin Türkiye'den rahatsızlığının ana kaynağı Rusya ve İran'la işbirliği içinde olması ve Rusya'nın Doğu Akdeniz'e yerleşmesidir.
Netice itibariyle Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden Kuzey Suriye'deki sorunun yanı sıra Zarrab değil Sarraf davasının nereye varacağını dikkate alarak ABD ile olan sorunların gözden geçirilip ipleri tamamen koparmamak kaydıyla diplomatik davranışlarla düzeltmeye çaba harcanmalıdır.