“Süreçten dönenin kalemi kırılacak...” korkusu gözlerini kör
Karar verdim, bundan böyle konuşmadan önce “İn misin, cin misin?” diye soracağım arayanlara!
Yazılısı, görseli, sanalıyla medyanın iddiasına göre “halkımız” topyekün süreci desteklediğine göre öyle olmalı!
Yok aslında beni her gün sabahtan başlayarak, yazı yazmaya fırsat bırakmayacak sıklıkta arayan, veryansın eden onca insan!
Her gün saatlerce isyanlarını dinlediklerim, kendilerini bir bana duyuran, gösteren, hissettiren “üç harfliler” familyasından!
“Şehit aileleri mutlu”, “Halkımız mesut”...
Hatta zıvanadan çıkarmanın nirvanası olarak, dün “ABD politikalarını meşrulaştırmak” la görevli olan ve “Akil Adam”lardan biri (Oral Çalışlar) tarafından yönetilen Taraf, “ömürlerini ne ABD, ne Rusya, ne Çin; her şey Türklük için’ diyerek geçirmiş MHP tabanı” adına çağrı yapıyor MHP yönetimine:
“Tabana kulak, sürece destek verin!”
Güler misin!
Ağlar mısın!
Kafanı vuracak duvar mı ararsın!
Üç gün önce “Brekisefal Türkleri” manşetiyle çıkan Taraf, “MHP tabanına tercüman” oluyor öyle mi?
Türk Milliyetçileri de bu sese kulak verip, Cumhuriyet’in yıkılmasından Taraf olduğunu alenen ilan etmiş bu propaganda bültenine göre dizayn edecek stratejisini!
Allah akıl fikir versin...
***
“Süreçten dönenin kalemi kırılacak...” tabii!
“Vatana ihanet” suçu işlediler; bu noktadan daha ileri gitseler “katmerli ihanet”, geri dönseler “müebbet” görüp görecekleri!
Bu yüzden ısrarla “yalnız” olduğumuzu/olduğunuzu, düşünmememizi/düşünmenizi istemeleri!
Bu ülkenin milliyetçi, muhafazakar (değerlerini korumak anlamında), Atatürkçü, Cumhuriyetçi insanlarını “bir avuç azınlık”tan ibaret olduklarına inandırmaya çalışıyorlar.
Güçsüz ve zayıf...
Sahipsiz...
Muhtaç...
Korksunlar ve sussunlar istiyorlar.
Uyanmayanları uyandırmasınlar.
Dün şöyle bir baktım da e-posta kutuma;
Yağmur olmuş “olmadığını” iddia ettikleri insanlar adeta.
“Gerçekleri bu insanların yüzüne ayna tutar gibi yazmaya devam edin... Sesi şu an çıkmasa da, o kadar çok insan sizlerle aynı düşünceyi paylaşmakta ki...” diyen Murat Bey,
“Türk düşmanlarına karşı kaleminizle mücadele ediyorsunuz... Kur’an Müslüman’ı kalmadı, ortalığı şarlatan, alçak, sahtekar, ahlaksız namussuz dinciler istila etti... Bunu anlatmalıyız.” diyerek daha fazlasını yapmamızı isteyen Sinan Bey,
Kendisi gibi düşünenler adına teşekkür eden Halil Bey,
“İt ürür kervan yürür” diyerek destek veren İbrahim Bey,
“Bu memlekete kati surette lazımsınız. Allah sizin gibi köşe yazarlarının ve aydınlarının sayısını artırsın” diye dua eden Namık Bey,
“Arkanızda vatanına milletine dinine ölümüne bağlı milyonlar var; her ne kadar sesleri çıkmasa da, sesi çıkanlar susturulsa da... Vatanımın dört bir yandan içten ve dıştan çepeçevre sarıldığı şu dönemde. Allah hepinizden razı olsun. Hakkınızı helal edin üzerimizde çok hakkınız var. İyi ki varsınız, iyi ki...” diyen Mustafa Bey,
“Allah Türk’ün ve sizin yardımcısı olsun. Yalnız değilsiniz unutmayın” diyen Cem Bey,
“Devam edin” diyen Zühtü Bey,
“Yazılarınız bizi rahatlatıyor... Ne mutlu Türküm diyene” diyen Erdoğan Bey,
“Duygularımıza tercüman olmuşsunuz..” diyen Zekeriya Bey,
“Umarım bu yoldan hiç ayrılmazsınız..” diyen Okan Bey,
“Düşündüklerimizi hiç korkmadan deklare etmeliyiz artık... ‘Öl de ölelim, vur de vuralım’ sözünün soyut eylem şeklini en azından biz bu şekilde gerçekleştirmeliyiz...” diyen Cüneyt Bey,
“Günlerdir içim içimi yiyor, resmen bebek katili, şerefsiz teröristbaşını barış elçisi ilan ettiler... Ama ne olursa olsun bu ülkeyi böldürmeyeceğiz...” diyen Burak Bey,
“İnşallah sizlerle beraber en kısa zamanda bu karanlık günlerden kurtulacağız...” diyen Gültekin Bey,
“Demokrasi kutsal saydığımız değerleri, vatanı, milleti aşağılayarak konuşabilmek değil...” diyen Elif Hanım,
Sivas’ta yaptıkları “Şehitlerimizi Anma Yürüyüşü”nde polisin önlerine kurduğu barikatı, nasıl itilip kakıldıklarını anlatan Taylan Bey, Şerife Hanım, Selim Bey, Kübra Hanım, Şermin Hanım, Esra Hanım, Saadet Hanım...
Kimi öğretmen, kimi doktor, kimi okul müdürü, kimi veteriner, kimi öğrenci, kimi asker, kimi bankacı, kimi eczacı, kimi marangoz, kimi emekli... Hepsi isimlerini, adreslerini, telefonlarını açık açık yazacak kadar mangal yürekli; ben “milli duruştan nem kapan”lara hedef göstermemek için ilan etmemeyi tercih ettim.
Bu insanları sokaklarda, meydanlarda, amfilerde, konferans salonlarında medya eliyle buharlaştırdıklarını varsayalım;
Seslerine kulak tıkasınlar;
İyi de sandıktan “Cee; buradayız işte” başlarını çıkardıkları gün ne yapacaklar;
“Türk”ün adından sonra “oyu”nu da mı yok sayacaklar!
Kafiye olsun diye sormuyorum bu soruyu;
Halihazırda Başbakan’a en yakın medya grubunun “CEO”su Mustafa Karaalioğlu önceki gün Star’da biz ve bizim gibi, siz ve sizin gibi düşünen insanları kast ederek “Yeni Türkiye’de size yer yok” dediği için, hakikaten açıklayıcı bir cevap beklentisiyle soruyorum:
Ne yapacaksınız;
Orta Doğu ve Avrupa’ya yayılmış teröristleri Türkiye’ye davet ederken, milliyetçileri, Atatürkçüleri, Cumhuriyetçileri de “vatan haini” diye Kandil’e sürgün mü edeceksiniz?
“Yeriniz yok” ne demek;
İmha mı edeceksiniz milyonlarca kişiyi!
Benekli...
Alttan üstten “ezilmiş” Türk bayrağı(!) logolu gazetenin yazarı, “süreç” devrinde bile hâlâ “Türk Bayrağı, Atatürk’ün kalpaklı bir fotoğrafı ve ” Bu memleket tarihte Türk’tü, bugün de Türk’tür ve ebediyen de Türk olarak yaşayacaktır. Türkiye Türklerindir “ yazısı”yla çıkıyoruz diye “benekleri değişmeyen leopar” ilan etmiş bizi!
Atatürk’ü, Türk Bayrağı’nı, Türk adını “değişmeyen benek” değil “silinmeyen mühür” gibi de taşırız biz; hem sade logomuzda değil, kalbimizde, zihnimizde, başımızın üstünde!
“Kutsalları”nı ayaklar altına alan “iki cihanda lekeli”lerden olacağımıza “benekli” oluruz; gururla
hem de!