Sur ve Cizre'de kafama takılanlar
Operasyonların başlamasından bu yana 2 aydan fazla süre geçmesine rağmen henüz sağlıklı sonuç alınamayışının bir çok sebebi var. Terör örgütünün buralarda yığınak yaptığı bilinmesine rağmen göz yumulması, ses çıkartılmayarak cesaretlendirilmesi ayrı tartışma konusu. Başta Sırbistan olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerinden keskin nişancı getirildiği yolundaki haberleri ciddiye almıyorum. Dünyanın her yerinde terör örgütlerinin kiralık katilleri vardır. Ancak yandaş medyanın abarttığı kadar olduğuna inanmak mümkün değil. Alman ajanlar meselesine gelince... PKK'ya bir çok ülkenin destek verdiği malumumuz. Fakat başta Almanya olmak üzere hiç bir ülke, ajanlarını çatışma ortamının içine göndermez. Almanya, Fransa doğumlu gibi Avrupa'nın çeşitli ülkelerinin vatandaşlığını da almış olanlar örgüte katılarak buralardaki çatışmalara girmiş olabilir. Ama operasyonların uzun sürmesi yüzünden kamuoyunda farklı algılara sebebiyet veren haber ve yorumlar bana göre AKP hükümetinin terörle mücadeledeki zaaflarını örtmeye yöneliktir. Her gün 3-5 şehit gelirken böylesi haberlere de artık "terörün televolesi" tanımı yapmak durumunda kalacağız. Kaldı ki şehit haberlerinin kanıksanması, sıradan trafik kazası konumuna getirilmesi en tehlikeli boyuta varıldığının da göstergesidir.
Örgüt taktik değiştirdi
Sur ve Cizre'de kafama bir sürü konu takılıyor. Bunlardan birisi örgüt, Meclis'e kadar uzanan ayakları ve medya sürekli "yaralılara ambulans gönderilmediği" yalanını tekrarlıyor. Örgütün yayın oranları her gün şehit edilen polis ve asker sayısını tam olarak verirken hatta fazla olduğunun kamuoyundan saklandığını iddia ederken kendi kayıplarından bahsetmiyor. Ölen teröristlerin isimlerini zikretmiyor. Oysa diğer yerlerde ölülerine sahip çıkıp, belediye imkânları, milletvekillerinin katıldığı törenlerle gömülmelerini haber yapardı. Doğal olarak çok fazla kayıp verdiklerini saklamak için böyle bir taktik izledikleri akla geliyor. Ancak örgütün çatışma bölgelerinden ölülerini kaçırıp gömdükleri bilinir. Bunu da Kandil'deki karargahlarına mutlaka rapor ederler. Ve bu raporlar çeşitli yöntemlerle istihbaratın eline geçer ve devletin arşivine girer. Çatışmaların "düşük yoğunluk" sınırlarını aşıp ağır koşullara geçmesi ile bu tip raporların düzenli olarak ulaştırılamadığını varsayalım. Ki bu ihtimal zayıftır.
Benim asıl kafama takılan ise Genelkurmay'dan yapılan günlük açıklamalar. Resmi internet sitesinden şehit ve yaralılarla ilgili yazıları takip ediyoruz. Cenazelerin düzenlenen törenler sonunda memleketlerine gönderildiği rutin haberleri herkes biliyor. Ancak "operasyonlar sırasında 15 terörist etkisiz hale getirildi" türündeki açıklamalar ister istemez şüphe yaratıyor. Meslek hayatım boyunca böylesi operasyonlara defalarca tanık oldum, titizlikle takip ettim. Örneğin OHAL Valiliği (Olağanüstü Hal Valiliği) döneminde "Şu gün, şuradaki çatışmalarda.... nüfusuna kayıtlı..... isimli şahıslar ve kimliği belirlenemeyen, Suriye uyruklu olduğu sanılan şu kadar kişi bu kadar silah ve mühimmat ile ölü ele geçirilmiş, şu kadarı sağ olarak yakalanmıştır" denirdi.
Öğrenmek hakkımız...
Hatta olay yeri ve ölü tutanakları savcı imzaları ile kamuoyu ile paylaşılırdı. Oysa Sur'da 150'den fazla, Cizre'de 500'e yakın teröristin öldürüldüğü belirtilmesine rağmen, kimlikleri ile ilgili bir tek resmi açıklama yok. Bu cesetler için ölüm tutanağı, doktor raporu yok mudur? Cesetler ailelerine teslim edilmiş midir? Yeni çıkan yasaya göre belediye veya valilik görevlilerince mi gömülmüştür? gibi onlarca soru geliyor insanın aklına. Son 2-3 ayda yapılan operasyonlarda bin civarında teröristin öldürülmesi çok ciddi durumdur. Örgütün silahlı terörist sayısı hiç bir dönem 5-6 bini geçmemiştir. Ki bunun çoğunluğu sınır ötesindedir. Hal böyle iken etkisiz hale getirilenler nasıl tespit edilmiştir? Kimlikleri belli midir? Aralarında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olanların sayısı kaçtır? Uyrukları hangi ülkelere aittir? Ne kadarı yönetici konumunda, kaç tanesi milis olarak tabir edilenlerdendir? Bu ve benzeri yüzlerce soru yöneltilebilir. TBMM'de muhalefet partileri kendi dertlerine düştüğü için bu konularla ilgili soru önergesine henüz rastlayamadık. Bütün bu soruların cevaplarını Genelkurmay değil, icranın başı olarak Başbakan'ın vermesi şarttır. Bu satırların sahibi gibi kafasına takılanları öğrenmek her vatandaşın hakkıdır.