Sünnet değil farzdır...
Anadolu, Müslümanlara Cuma namazının farz oluşunu "Müslüman'ın Müslüman ile dertleşmesi, istişare etmesi" olarak nitelendirir. Binlerce yıllık Türk töresinde de kurultay devlet meselelerinin konuşulup, tartışıldığı ve karara bağlandığı yerdir. Siz bakmayın şimdi hükümetin güdümüne giren Diyanet'in yazıp, ülkenin dört bir yanındaki yüz bine yakın camiye gönderdiği hutbeye... İmam mimberde okur ve iner. Cemaatten bir Allah'ın kulu kafasına takılan konuyu soramaz. Sormak için cemaatin dağılmasını, imamın yalnız kaldığında vakti olup, olmadığını öğrendikten sonrasını bekler. Lafa gelince ashabdan, Peygamberin sünnetinden dem vurup, Arapça birkaç ayet okuyarak, Türkçe mealini bile açıklamaya gerek duymayanlar, aklına yatmayan, asr-ı saadet devrinde rastlanmayan mevcut uygulamaları sorgulamaya cesaret edemez. Esas olan itikatlarına göre biattır. Bu yüzden Sevgili Servet Avcı'nın kitabına da adını verdiği "amelde tokatçılar" yaptıkları ya da göz yumdukları hırsızlık, arsızlık ve soygunculuğa ses çıkarmadığı gibi kılıf bularak darül harp yalanına sığınırlar. Milyonların önemi yoktur. O yığınlar adına kararı tanrılaştırılmış kralları ya da sırtında ben olduğu için, kudsiyet yükledikleri, şeyhleri verir. Sorgulamak, hesap sormak gibi insani haklardan mahrum olanları anladık da, Allah'ın verdiği akla sahip, okumuş, yazmış insanların yanlış karşısında dilsiz şeytan oluşlarına anlam veremiyoruz. Sahi ne oldu, "Seni kılıçlarımızla düzeltiriz" kıssasına anlatanlara... Liyakat ile sadakat arasındaki farkları vaaz ederken "feraset"ten örnek verenlere...
Sözü daha fazla uzatmanın anlamı yoktur. Bir taraftan Türk Milliyetçiliğini, tarih şuurunu, kaynak gösterecek diğer taraftan da Han'ın susup törenin konuştuğu kurultayı yok sayacak, korsan ilan edeceksiniz öyle mi? Kimse kusura bakmasın, MHP, onun, bunun babasının tarlası, miras kalan apartman değildir. Yasaların çerçevelediği yetki alanı sınırsız olamaz. Nitekim en yetkili kurul, büyük kurultaydır. Ve genel kurul delegesidir. Onların vereceği karara uymak o partinin üyesinden, genel başkanına kadar herkesin görevidir. Yasa "delege ortak karar alarak partinin adını, amblemini değiştirmeye, yönetimini belirlemeye hakkı var diye yazarken genel başkan dahil yönetimi görevden alarak, partiyi kapatmaya da yetkilidir" diyor. Bunu tanımayan toplanacak olan kurultayı daha başından korsan ilan eden yasaya ve töreye göre suç işler. Ve sonucuna katlanır. MHP delegeleri hür iradelerini sergileyerek tüzük değişikliği için kurultay talebinde bulunmuş ve bunu mahkemeler onaylamıştır. Yargıtay'ın kararına saygı duyulacağı peşinen açıklanmıştır. Sözünden dönmek töreye uygun olmadığı güvenirliğini yitirmek anlamını taşır. Şimdi de tutturmuşlar üçte iki zorunluluğu... "Üçte ikiyi bulamazlarsa güvenoyu aldığımı sayar, seçimli kurultaya gitmem" demek insanın zeka seviyesi ile alay etmenin yanı sıra, delegenin iradesini yok saymak, yasayı çiğneyerek suç işlemek, dahası aritmetik bilmemek demektir. Akademik unvan olarak doktor titri taşıyan Devlet Bahçeli'nin kimsenin henüz şifresini çözemediği rakamlardan anlam çıkarma hesabı, bilime aykırı olduğu gibi akla da aykırıdır. Onlar hadlerini aştığı gibi, zedelenmiş itibarlarını kaybedecektir. MHP'nin tüzük kurultayı sadece Türk Milliyetçilerinin, ülkücülerin meselesi değildir. Türk siyasi hayatının heyecanla beklediği tüm kurum ve kuruluşlara örnek olacaktır. MHP'deki değişim dalgası MHP camiasını aşarak tüm Türkiye'ye mal olmuştur. Bu selin önünde durmaya kalkışmanın sonu, boğularak siyasi mevta haline gelmektir ki bunu kimse arzu etmez. İdrak ettiğimiz ramazan ayında bu kurultayın, sünnetin ötesinde farz olduğunun bilincindeyiz. Akın akın Ankara'ya gelerek, Türkiye'nin bütünlüğünün sigortası ve geleceğinin teminatı olan ülkücüler kararlı. Topyekûn Türk Milletinin desteği ile iktidarı değiştirme gücünü elinde tutanların kutlu yürüyüşü hayırlı olsun...