Sultan Fatih ve fetih
Dün İstanbul’un fetih yıldönümüydü. Bu şehre sahip olmak pek çok hükümdarın rüyası, ideali olmuş, nicesi ordularıyla bu şehri kuşatmış, başarısız bir biçimde geri dönmüştür.
Fetih zirvesine ulaşmak için elzem olan maddi ve manevi şartlar Fatih’in şahsında kemale ulaşmıştır. Babası II. Murat, deha çapında bir şahsiyetti. Öncelikle oğlunun askerlik,idare, ilim, sanat ve tasavvuf dallarında yetişmesine büyük önem verdi. Aslında Sultan Murat, ehl-i tasavvuf olarak siyaseti sadece Rabbi’nin muhabbetiyle, O’nun yarattıklarına hizmet olarak görüyordu. Dünyanın, devletin gürültüsünden, tantanasından uzak, ilahi aşkla dolu bir sükut ikliminde manevi tekamülün hazzına erişmek en büyük arzusuydu. Kudret, kuvvet, saltanat avuçlarının içindeydi. Ama O “hiç”e talipti. Tahtını oğluna terk edip, Manisa’ya çekilmesinin sırrı buydu. “Halkın işleri için Hâlik’in zikrinden uzak olmak akıl erbabı indinde makbul değildir” deyip saltanat yükünü omuzlarından bırakmıştır. Sultan Murat, dünya malına rağbet etmemiş, nesi olduysa hepsini milletine vakfetmiştir. Şehzade Mehmet’e verdiği tasavvuf terbiyesiyle beşeri ihtiras ve icaplarına hükmetmeyi öğretmiş böylece, Fatih 30 yıl dünyayı titreten iktidarında asla yanlış yapmamıştır. Özellikle, Molla Gürani, Molla Hüsrev, Hocazâde gibi çok değerli alimler Şehzade’nin yetişmesinde görev almıştır. Bu kadro Ali Kuşçu ve O’nu takip edenlerle devamlı genişlemiş, ömür boyu ilme ve ilim adamına büyük değer veren Fatih, Üniversitesini kurmayı başarmıştır.
İstanbul’un fethi Yüce Peygamber’in çizdiği ufkun büyük müjdesidir. 53 gün süren kuşatmanın en ümitsiz demlerinde hocası Ak Şemsettin O’na ümit ve kuvvet olmuştur. Bu büyük Velî, fetihten sonra ne bir hediye, ne arazi ne de mal kabul etmemiştir. Göynük’e çekilmek istediğini belirmiş bu arzusunu Fatih’e kabul ettirmesi kolay olmamıştır.
Fatih, İslam’ın çağları aşan ışıklı yolunu mükemmel tanımıştı. Dindardı. Fakat “dini dar” değildi. Resmini yaptırtması tabuları yıkan, geniş ufkunun tipik bir örneğidir. Günümüzün tabiriyle mükemmel bir çevreciydi. Coğrafya’yı, hayvanları korumak için “kanun”larına hükümler koyan O’dur. Bugün 3. Hava Limanı için 3,5 milyon ağaç kesiliyor. Fatih, “ormandan bir dal koparanın başını keserim” diyerek bu ormanlara vücut vermiştir. Ormanlardaki canlıların korunmasına ve insan sağlığına büyük dikkat göstermiştir. İstanbul’a temel tüketim maddelerinin nereden geleceği ve şehre hangi kapıdan sokulacağı düzene konulmuştur. Osmanlı Devleti mükemmel bir planlama ve üretim ekonomisine sahiptir.
Fethin 2. adımı, şehrin Müslüman-Türk kimliği kazanması yolundaki gayretlerdir. Ticaret hayatı geliştirilmiş, esnaf ve sanatkâr zümresi güçlendirilmiştir. Fatih, Anadolu’da hâkimiyetini sağlamlaştırmıştır. Karamanoğlu, Sinop, Trabzon son bulmuştur. Karadeniz bir Türk iç denizi olmuştur. Kafkaslardan, Akdeniz’e olan coğrafyada sade Mısır’daki Kölemen Sultanlığı kalmıştır. Sultan Fatih, Doğu Akdeniz, Ege, Mora Yarımadası fethini tamamladıktan sonra Otranto çıkarmasını yapmıştır. Hedef Roma’dır. Az konuşan, etrafındaki zengin alim ve müşavir kadrosunu daima nezaketle dinleyen büyük insan son derece ketumdur.
Ne yazık ki Fatih ve fetih hakkında Merhum Ekrem Hakkı Ayverdi ve merhum Nihat Sami Banarlı’nın himmetiyle kurulmuş, “İstanbul Fetih Cemiyeti”nin araştırma ve yayın gayretleri yarım kalmıştır. Devlet ve üniversiteler bu işe ciddiyetle eğilmelidir.
30 yıllık Fatih döneminden alacağımız o kadar çok şey var ki.. Önce kendimizi, sonra ilim ve sanat ufuklarını tanıdıkça daha huzurlu ve güçlü olacağız. Sultan Fatih: “Eğer mümkün olsaydı milletim için küreyi sırtımda taşırdım” diyor. Biz de O’nun muhteşem şahsiyetini, düşüncelerini sırtımızda taşıyalım.
Not: Muhterem ve Muazzez Nazmiye Demirel Hanımefendi’nin vefatı sebebiyle Sayın Süleyman Demirel ve ailesine başsağlığı diliyor, Allah’tan merhumeye “cennet” niyaz ediyorum.