Suikastın karanlığı çöküşün kaosu!..
Urfa'nın Ceylanpınar ilçesi... 22 Temmuz 2015... Saat 06.00.
Evlerinde uyuyan Feyyaz Yumuşak ve Okan Acar adlı polis memurları, "susturuculu bir silahla" başlarından vurularak öldürüldü...
Şanlıurfa Valiliği'nden yapılan açıklamada, polis memurlarının kaldığı evin kapısında zorlama tespit edilemediğine dikkat çekildi!..
Saldırıdan bir gün sonra, polisin ilçe merkezinde durdurduğu bir araçtaki 5 kişinin olayın failleri olarak gözaltına alınması tuhaflıkları da beraberinde getirdi!..
Çünkü zanlılar sorgulanırken emniyeti arayan bir kişi, sözkonusu şahısların polisleri öldürdüğünü ihbar etti!..
Bu arada eylem günü bölgede oldukları, telefon sinyaliyle belirlenen başka kişiler de gözaltına alındı...
Dosyasında gizlilik kararı bulunan soruşturma kapsamında 7'si tutuklu 13 sanık hakkında müebbet hapis istemiyle dava açıldı ama bu gizemli suikastta kafa karıştıran durumlar vardı!..
Çünkü 7 sanığın tutuklanmasına neden olan ihbar asılsız çıkmıştı!..
İhbarcı olduğu açıklanan şahıs mahkemedeki ifadesinde, "Kimliğim kullanılarak adıma 10 adet telefon hattı çıkartılmış. Emniyetin arandığı telefon numarasını ben kullanmadım. İhbarı da ben yapmadım" demişti!..
Davaya bakan hakim ve savcının darbe girişimi sonrasında, FETÖ bağlantısı nedeniyle tutuklanması suikastların üzerindeki sır perdesini kalınlaştırırken, 1 Mart 2018'deki yargılamada tüm sanıklar için beraat kararı verildi!..
Yani suikast, bir Güneydoğu klasiği olarak "faili meçhul" kaldı!!!
Faili meçhulün kuşkusu!...
İki polisin, hem de uykularında katledilmesi Türkiye'yi derinden sarsmıştı...
Olayın üzerindeki şaşkınlıklar farklı kesimlerden yapılan açıklamalarla daha da ilginç bir boyuta ulaşmıştı...
İlk etapta PKK'ya bağlı HPG tarafından üstlenildiği açıklanan eylemin, bu vahim olaydan iki gün önce yaşanan "Suruç saldırısına misilleme" olarak gerçekleştirildiği de öne sürülmüştü!.. KCK sözcüsü Demhat Agit ile PKK yöneticilerinden Murat Karayılan ise, olayın örgüt tarafından gerçekleştirilmediğini iddia etmişti... Karayılan'ın, "bağımsız bir grup yaptı" şeklindeki iddiasının perde gerisi ise anlaşılamamıştı!..
Ceylanpınar suikastında kuşkular, PKK içindeki bölünmeler ve süreci "provoke" etmek isteyen cemaat üzerinde yoğunlaştı...
Ancak net olan tek bir şey vardı; bu gizemli ve vahşice suikast AKP iktidarının başlattığı "çözüm süreci"nin de sonunu getirmişti...
Peki, neydi çözüm süreci?..
1999 ile 2004 yılları arasında "tek taraflı ateşkes"lerin ardında şiddet eylemlerini arttıran PKK, Erdoğan'ın 2005'te Diyarbakır'da yaptığı bir konuşmanın ardından, diyalogla etkisiz hale getirilmek istenmişti...
Adına "Çözüm Süreci" denilen planın koordinatörlerinden Beşir Atalay, "paradigma değişikliği"nin, 2009'da başlatılan "Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi" ve "demokratik açılım"ın devamı olduğuna dikkat çekmişti...
Söz konusu plan
16 Temmuz 2014'te, Resmi Gazete'de "Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun" adıyla yasallaşmıştı ama sonu da gelmemişti...
PKK ise yeniden "şiddeti dayatarak kazanım" elde etme stratejisine yönelmişti...
Çünkü AKP iktidarının, bir devlet politikası olarak (PKK'nın siyasi çabalarla etkisizleştirilmesi) uğruna başlattığı sürecin ortasına bir bomba gibi bırakılan Ceylanpınar suikasti, sadece örgütteki karanlık gidişatı ve eylemleri değil, Güneydoğu'nun kanlı ve karanlık bir kuyu olduğu gerçeğini de bir kez daha gözler önüne sermişti!..
Peki; hem HDP'nin, hem de PKK'nın yoğun olarak tartışıldığı şu günlerde, 5 yıl önceki karanlık bir suikasti niçin mi anımsattık?..
PKK, erozyon, puslu hava!..
HDP ve PKK, Ceylanpınar saldırısından sonra da
"Çözüm süreci"nin yeniden başlatılmasını isterken, örgüt tarihte görülmemiş bir çöküşe sürüklendi...
Son 3 yılda PKK'ya hem yurtiçinde, hem de yurtdışında yapılan operasyonlar terör örgütünü 1980 öncesinde, Suriye'nin Bekaa Vadisi'ndeki yapılanma sürecine geri döndürdü...
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun, PKK'nın yurtiçindeki silahlı militan sayısının "300'ün altına düştü"ğünü açıklaması, örgütteki erozyonu net biçimde gözler önüne serdi..
Gelelim meselenin özetine;
Sadece "çözüm süreci"ndeki provokatif eylemler değil, terör örgütlerinin zayıflamaya- etkisizleşmeye başladığı dönemlerde, klasik strateji haline getirilen kendini ifade etme ve güç gösterisi eylemleri, Türkiye'nin 40 yıllık terörle mücadele tarihinde çok kanlı örneklerle kendini göstermişti...
PKK'nın özellikle son 10 yılda, her sıkıştığında hem Doğu bölgesinde, hem de metropollerde bombalama eylemleri ve intihar saldırılarıyla örgüt tabanına moral vermeye çalışması unutulmadı...
İşte, yine bir yandan Demirtaş'a özgürlük tartışmaları, bir yandan MHP lideri ile cumhurbaşkanının HDP'yi "terör yuvası" olarak niteleyerek kapatma çağrısını yükseltmeleri, "kurt puslu havayı sever" şeklindeki tanımlamanın olası gerginliğini de öne çıkarmış oldu!..
Türkiye içerisinde büyük darbe alan PKK'nın, Suriye'nin sınır kentlerinde eylemlere girişmesi, bölgedeki Türk güvenlik güçlerine saldırılar düzenlemesi, üzerinde patlayıcı bulunan bazı militanları yurt içine sevk etmesi, her zamanki gibi, gergin bir dönemin perde gerisinde olabilecekleri akla getirdi!!!
Suriye'den gelerek metropollerde sansasyonel eylem planı yapan bir terörist, 2 kiloya yakın patlayıcıyla birlikte Mardin'de ele geçirildi...
Dün de, Barış Pınarı bölgesinde saldırı girişiminde bulunan 5 PKK/YPG'li terörist etkisiz hale getirildi...
Son 15 günde PKK yanlısı yüzlerce kişinin yakalanması, örgüt evlerine operasyonlar yapılması da, belli ki olası provokatif eylemleri önleme girişimleri!..
Umarım Türkiye, her gergin süreçte patlayan karanlık eylemlerin yeni bir kaosunu yaşamaz!.. "Aman dikkat" mı diyelim?..