Suç mu değil mi?

Savcılar da gazeteciler gibi suçun takipçisi olmuştur. TCK’nın 214. maddesi yürürlükten kaldırılmadıysa, halkı suça teşvik eden Karaalioğlu hakkında yasal işlem başlatılmalı

“Anayasa Mahkemesi’nin anayasayı çiğnediği bir ülkede artık kimsenin hukuka riayet etmesini bekleyemezsiniz. Hukukçular bunu yapabildiğine göre, sıradan insanlar da hukuk tanımayabilir; kim ne diyebilir ki! Açık olan bir savaşın başladığıdır. Hukuk, AK Parti’ye karşı siyaset savaşının, topluma karşı düşmanlık ve kinin koçbaşıdır. Bu savaşı kutsallaştıranlar için hukuk bir araçtır; savaşı kazanmak için bazen koltuk değneği bazen tank mermisidir” satırlarıyla halkı kin ve düşmanlığa, ayrımcılığa sevk eden, devletin otoritesini yok sayan ve güveni sarsan, suça teşvik eden Mustafa Karaalioğlu’na tepkiler sürüyor.
Akşam Gazetesi’nden Serdar Turgut, yukarıdaki satırların kazandırdığı “güç!” ile Star’ın, Vakit-Sabah ve Taraf’ın arasından sıyrılarak, “yandaş medyanın birinciliği” ne oynadığını ileri sürdü:
“Mustafa Karaalioğlu karardan sonra gazetecilik unvanını bir kenara bırakıp cengâver olmuş durumda. ’Söz bitti, sözleşme bozuldu’ başlıklı bir zehir zemberek yazı yazdı.
Yazı hayli başarılıydı. Ben okurken bile şiddetinden ürktüm. Hatta bir aşamasında ’acaba Mustafa Bey’i arayıp da arkadaşça bir uyarıda mı bulunsam?’ diye bile düşündüm. Ama sadece birkaç kez karşılaşmış ve aramızda bir samimiyet olmadığından yanlış anlamalara yol açar diyerek bundan vazgeçtim.
Yazının özeti; ”Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa’yı çiğnediği bir ülkede artık kimsenin hukuka riayet etmesini bekleyemezsiniz“ ve ‘açık olan bir savaşın başladığıdır’ şeklindeydi.
Ben, bizlerin, yani her gün yazı yazmak sorumluluğu altına girmiş olan insanların, bu tür kışkırtıcı yazılar yazmaktan kaçınmaya dikkat etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Mustafa Karaalioğlu’nun neden bu kadar sert yazmak zorunda hissettiğini tam da anlamadım.
”Acaba Sabah’ın doldurması zor gözüken yeni misyonuna mı oynuyor?“ dedim kendi kendime.
Yani yandaş medyanın amiral gemisi galiba Star olacak gibi gözüküyor.
İstedikleri gibi itişip kakışsınlar, bizi pek alakadar etmez ama onlar itişip kakışırken Türkiye’yi tehlikeli maceralara iterlerse bunun da sorumluluğunu yaşamları boyunca taşırlar.
Arkadaşlara vicdani sorumluluk uyarısı yaparak bitirmek istiyorum yazımı. ”
* Serdar Turgut / Akşam

Yeniçağ, 7 Haziran 2008 günü yaptığı yayında, Karaalioğlu ve diğer iktidar yandaşlarının yazılarında ağır tahrik ve suç unsurları bulunduğunu duyurmuştu

+++++


Güldürmeyin adamı...
Başörtüsü düzenlemesine yönelik iptal kararının Anayasa Mahkemesi’ndeki görüşmelerinin basına sızdırılması Vakit’i kızdırmış.
Daha ortada iddianamesi bile olmayan “Ergenekon” la ilgili “sızma” bilgilerle mangalda kül bırakmayan “dinci” kardeşlerimiz şimdi “haysiyet” avına çıkmış. Güldürmeyin adamı...


++++++


Yazdığını da okuyamıyor
Meral Tamer “Baba beni Okula Gönder Kompozisyon Yarışması” nda yazısını okuyamadıkları birçok öğrenciyi elediklerini itiraf edince Oray Eğin’in hedefi oldu:
“Okuyamadan bir sürü kompozisyonu elemişler, bir de bunu marifetmiş gibi anlatıyor. Tamer, herhalde kendi yazılarını da okuyamadığından bu satırlarının büyük bir ayıp ve terbiyesizlik olduğunun da farkında değil.”


++++++

SABAH’A ÖĞÜT
“Vakitleşin” artık
Yandaş medyanın AKP ve Başbakan’a yaranmak için Anayasa Mahkemesi’ne daha ağır ve daha saldırgan yazma yarışına “utanarak arkadan katılan” , “kimlik bunalımı” yaşadığı için de gerilerde kalan Sabah Gazetesi’ne Serdar Turgut’tan anlamlı bir tavsiye geldi: “Bir an önce Vakitleşin de rahatlayın! “


++++++

İnşallah birileri zenginin malı züğürdün çenesini yorar diye düşünmüyordur...
Yoksul şehitler
Rahmi Turan ”neden hep yoksul çocukları şehit oluyor“ sorusuna cevap vermiş. ”Zenginlerin çocukları iyi eğitim aldıkları için askerlik görevini arazide değil masa başında yapıyorlar“mış. O zaman zengin aileler terhis, yoksul aileler şehadet mi bekleyecek? Eğitim eşitsizliği, vatan savunmasında bile çifte standart yaratıyor.


++++++

Ultra nezaket
“Türkiye sevdalıları” hemen yan sıralarında oturan “İmralı gönüllüleri” ne nasıl tahammül edecekler diye boşa dertlenmişiz. Sabah Gazetesi’ne yansıyan Nalcı-Kaplan diyaloğu “komşuluk hakkı” nın çoktan “Bahçeli-Türk nezaketi” nin ötesine geçtiğini gösteriyor. Elleri ve vicdanları kanlı bu insanlarla, bu kadar sulu-sepken muhabbetlere girmek de “gerilimin nedeni olmamak” stratejisinin parçası mı?


++++++

Mavi-beyazla bu kadar oynanıyor
Türkiye-Portekiz maçını seyrettiniz mi? Peki dikkatinizi çeken, bilmenize rağmen içinize bir türlü sinmeyen bir şey oldu mu?
Çok düşündüm, “yanlış bir şey var diye” ve sonunda buldum; Türkiye’nin “yeni üniforması” mavi-beyaz...
Diyeceksiniz ki; zaten biliyorduk, “turkuaz” Türk rengi!
Peki saha kenarındaki “Fatih Terim’in üstüne” dikkat ettiniz mi? O da “mavi-beyaz” giyinmiş, Yunan milli takımının teknik direktörü gibi, resim veriyordu... Bir ara “Yunanca bağırdığını” bile düşündüm!
Terim ne yapsın, “ülke büyükleri” böyle karar vermiş!
Sevgili dostlar, bahane bulmak isteyenler “topu” sağa-sola atacaklardır ama bence amaç belli, başka örnekler vereyim, renkler neden değişti siz karar verin;
- ATA uçağı vardı ANA uçağı geldi...
- Avrupa Birliği’nin Cumhuriyetimize su katan kararları hatırlarsanız Erzurum’da alındı, Hükümet, 7. Avrupa Birliği’ne uyum paketini 84 yıl önce Cumhuriyet’in temellerinin atıldığı Erzurum’da imzaladı (Tarihi kongre salonunda yapılan toplantıda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Atatürk’ün kullandığı masayı kullandı)
- Avrupa Birliği katılım anlaşması “PAPA heykelinin” ayakları altında imzalandı
- Avrupa Birliği’nin “istediği” Cumhuriyet’in “temel ilkelerine” aykırı “etnik” ayrımı körükleyen her türlü düzenleme yapıldı
- Türküm yerine Türkiyeliyim resmi “dilde kullanılmaya başlandı” . Kamuoyunun bir bölümü “bu değişimin” üstüne atladı.
- Türklüğe hakaret “serbest kalsın” düzenlemeleri yapıldı.
- Türklüğe hakaretten yargılanan Elif Şafak gibi tipler, Atatürk’ün “köşkünde” yemeğe davet edildi.
- Atatürk köşeleri “bazı okullarda kaldırıldı” .
- Atatürk ve silah arkadaşlarını, Osmanlı’nın son günlerinden Cumhuriyet kurulana kadar arkadan vuran, İngilizlerle “işbirliği” yapan Arap şeyhleri, Dolmabahçe Sarayı’nda ağırlandı, Atatürk’ün hatırası “çiğnetildi” .
Özellikle Avrupa Birliği’nin “laik-üniter” Türkiye Cumhuriyeti’nin yapısını “federasyona” çevirme yoluna sokan zorlama kararlarının, Cumhuriyetin “temelinin atıldığı” Erzurum Kongre binasında imzalanması en büyük tesadüf! İster inanın, ister inanmayın ama Milli Takımımızın da renklerinin “Kırmızı-Beyaz” yerine “Yunan Bayrağının renklerine bürünmesi” son derece bilinçli bir “psikolojik savaş” taktiği...
Türkiye Cumhuriyeti’nin “renkleri” KIRMIZI-BEYAZ’dır ve bunu asla ama asla kimse “hiçbir kılıf altında” değiştiremez...
* Yiğit Bulut / Vatan


++++++

MİNİ YORUM
Star yolun başında
Dünden devamla; Star, Michael Rubin’in Genelkurmay’ın konuğu olmasını, mesela “dışardan tavsiye almak” veya “etki ajanlığı” gibi mazaretler üretip eleştirmedi. Karşı çıkma gerekçeleri Rubin’in Erdoğan yerine, “ulusalcı” yandaşı olmasıydı. Aynı konuyu Fehmi Koru da yazdı. “Üstad”, “tutarsızlık”, “fantezi” gibi, daha genel kabul görecek doneleri kullandı... Yandaş medya olmak birinciliğine aday gösterilen Star’a önerim, acilen Koru’dan hizmet içi eğitim semineri almalarıdır..
* Selcan TAŞÇI

Yazarın Diğer Yazıları