Suç işleyen cezasını çekmelidir!
Bugün Silivri’de duruşması başlayan Ergenekon davasından bahsediyoruz.
Kim suç işlediyse kanunun o suç karşısında yazan cezasını çekmeli, mağdurlar hürriyetlerine kavuşmalı, yani adalet bir an önce tecelli etmelidir.
Çünkü insanlık adalete hava, su ve ekmek kadar muhtaçtır.
Adaletin olmadığı, hele devlet imkânlarının zulüm ve şahsi çıkarlar için hoyratça kullanılıp karşılığında hiç hesap verilmediği topraklarda insan insan olmaktan çıkar ve o coğrafyada güller bile necis kokar.
“Ergenekon” çerçevesi içersinde “adaleti beklerken” 12 Eylül askeri darbesini bile mumla aratacak bir süreç yaşadığımızı da kabul etmek durumundayız. Davada düğmeye basıldığı 12 Haziran 2007’den sanıkların hâkim huzuruna çıkarıldığı 20 Ekim 2008’e, yani bugüne kadar yaklaşık tam 487 gün geçmiş. Bu süreç sonucunda 40’ı tutuksuz 86 kişi, toplam 2455 sayfadan oluşan bir iddianamenin içersinde yazılan suçlarla suçlanmakta.
Hem de öyle bir suçlanmaktalar ki günlerce, aylarca gazete manşetlerinde toplum onları katil olarak, askeri darbe yapmaya yeltenmek, çetecilik, gasp yapmak, devletin gizli bilgilerini elde etmek ve bu bilgileri şahsi çıkarları istikametinde kullanmak, cinayet işlemek, PKK’ya yardım ve yataklık yapmak, hatta askeri depolardan aldıkları malzemeyi terör örgütüne vermek, hâkim öldürmek, uyuşturucu ticareti yapmak gibi suçların neredeyse bütün nevileri ile damgalandılar. “Sürmekte olan bir dava hakkında var olan yayın yasağı” Ergenekon davasında delik deşik edildi. Hatta biz bazı suç ve suçluları(!) önce gazete manşetleri ve köşe yazarlarından okuduk, ardından savcılığın harekete geçtiğine de bu süreçte şahit olduk. Dinlenen telefon kayıtlarının açılan davayla ilgili olmayan kısımları bile gazete sayfaları ve televizyonların haber bültenlerinde milyonlara ulaştırıldı.
Gazetelere yansıyan bilgilere göre her şey sanıkların aleyhineydi. Mesela yazar Ergün Poyraz yazdığı kitapların karşılığı olarak askerin bir biriminden para alıyordu ve Poyraz bir silahla yakalanmıştı. Gazeteler haftalarca Poyraz’ı bu suçlamalarla yerden yere vurdu. Oysa Poyraz’ın avukatları askeriyenin ilgili birimine resmi bir yazıyla başvurmuş, o birim de Poyraz’a hiçbir ödeme yapılmadığına dair resmi yazı vermiş ve o yazı Poyraz’ın savcılıktaki dosyasına konmuştu. Kimse bundan bahsetmedi. Tıpkı Poyraz’a ait silahın ruhsatından da bahsetmediği gibi. Başta İşçi Partisi ve Perinçek’in avukatı Ceyhan Mumcu olmak üzere Ergenekon davasına müdahil 217 sanık avukatının pek çoğu da tıpkı Ergün Poyraz’ın avukatı gibi müvekkillerinin lehine olan yüzlerce belgeyi soruşturma dosyasına koydular, ama ne hikmetse ilgili-ilgisiz aleyhteki her şeyi toplumla paylaşan mekanizma bu konuda bugüne kadar hep üç maymunları oynadı.
Meselenin en ilginç bir yanının da Ergenekon iddianamesi bir çadır ise; şu ana kadarki görünüme göre bu çadırın orta direğinin Kanada’ya giderek hahamlığı seçmiş Tuncay Güney isimli birinin iddialarının olması ve bir de PKK terörü mağdurları ve şehit yakınlarını sürekli görmezlikten gelen Avrupa Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lajendijk’in bile Türkiye’yi bu bahiste, “Ha gayret” diye cesaretlendirmesi...
İşte bu ve benzeri sebepler nedeniyle davanın başladığı bugün sanıklar ve adaleti arayanlar için sanki bayram arifesi gibi bir gündür.
Çünkü basındaki cellatların yerini adalet terazisini elinde tutan vicdanlar alacaktır. Suçsuzlar beraat ederek bayrama kavuşacaklar, suçlular hak ettikleri cezayı görecek, böylece adalet de bayram edecektir.
Velhasıl ilginç ve heyecanlı bir süreç başladı bugün.
Adalet, devlet ve milletimiz için en hayırlı, en doğru kararların verileceğine bütün kalbimizle inandığımızı herkesin bilmesini istiyoruz.
Fazla bir şey değil...
Her şeyi, yani sadece adaleti istiyoruz.