Şu 'garabete' bak!
Milli bayramlarımıza adeta savaş açan ve milli bayram kutlamalarını yasaklamayı kendine hedef edinen “Milli(!) Eğitim Bakanı” Ömer Dinçer’in, 19-21 Mayıs 1995 tarihinde Sivas’ta düzenlenen “21. Yüzyıla Girerken Dünya ve Türkiye Gündeminde İslam” konulu sempozyumda yaptığı konuşma, adeta bir ibret vesikası. Bu konuşmanın metni, “Bilgi ve Hikmet Dergisi”nin Güz-1995 tarihli 12. sayısında da yayımlanmıştır. Sayın(!) bakanın bu fikirlerini okuduktan sonra kendisini çok daha iyi tanımış, hangi güdülerle ve hangi amaçlar doğrultusunda hareket ettiğini anlamış olacaksınız. Ve bundan sonraki “icraatlarına” da daha hazırlıklı olacaksınız!..
Ömer Dinçer, bu konuşmasında; “bürokratik devlet” ve “modern devlet” olarak nitelenen Cumhuriyet’in, çağdaşlaşma çabalarını eleştiriyor ve şöyle diyor:
“O dönemden bugüne kadar geçen süreç içerisinde gerçekte İslam’a yönelik olarak modern devletin bizlere birtakım dayatmaları da olmuştur. Şeriata karşı olmak ama Müslüman kalmak bunun en önemli boyutlarından bir tanesidir. Bu arada ifade edilen şey, gerçekte İslam’ın kültürel bir hareket olduğunun vurgulanması ve ondan ibaret kalması şeklindedir. Eğer siz karar verme hakkını talep etmeyecekseniz yaşama hakkına sahipsiniz”
“Modern devlet”in (yani Cumhuriyet’in) “İslam’a tercüme edilerek” kullanılamayacağını vurgulayan Dinçer, konuşmasına şöyle devam ediyor:
“Modern devletin İslam’a tercüme edilerek kullanılması bizim açımızdan önemli mahzurlar doğuracaktır. Çünkü, bugünkü bürokratik mekanizma, doğrudan doğruya dayatmacı bir mekanizmadır... Öyleyse Türkiye’deki siyasi harekete öncelik veren İslami grupların nasıl bir devlet ve toplum yapısını ortaya koyabileceklerini bir an önce ve iktidara gelmeden önce tanımlamaları gerekmektedir. Bunun ötesinde, şayet bu toplum içerisinde devleti yapısal olarak yeniden tanımlamadan iktidara gelinecek olursa önemli sıkıntıların yaşanacağından endişe duyuyorum” .
“Günümüzde inananların kararlara katılma ihtiyacı daha çok artmıştır” diyerek İslami temelde bir siyasal iktidar hedefi açıklayan Dinçer, “1900’lü yılların başlarında kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerinin zayıfladığı ve etkisinin kaybolduğunu” belirterek, “devletin fonksiyonlarının yeniden tanımlandığı adem-i merkezi bir yapı”
önermektedir.
Ömer Dinçer, konuşmasında/yazısında bununla da yetinmemiş; “Yine başlangıçta kurulurken ortaya atılan Cumhuriyet ilkesinin de zayıfladığı ve işlevini kaybettiğini görüyorum. Halk için ve halk adına yönetim diye tarif edilen Cumhuriyet kavramının aslında bizim için çok fazla bir mana ifade etmediğini söylememiz de mümkündür” demiştir.
Dinçer, Cumhuriyet’in temel ilkelerine açıkça karşı çıkarak şunları
söylemektedir:
“Türkiye’de Cumhuriyet ilkesinin yerini katılımcı bir yönetime devretmesi gerektiği ve nihayet laiklik ilkesinin yerine İslam’la bütünleşmesinin gerekli olduğu inancını taşıyorum. Böylece, Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıçta ortaya koyduğu bütün temel ilkelerin; laiklik, Cumhuriyet ve milliyetçilik gibi bir çok temel ilkenin yerini daha çok katılımcı, daha adem-i merkezi, daha çok müslüman bir yapıya devretmesi zorunluluğu ve artık bunun zamanının geldiği düşüncesini taşıyorum” .
Dinçer, konuşmasının sonunda da iktidarı ele geçirmek için izleyecekleri programlarını açıklamıştır. Buna göre;
-Önce kafalarındaki devlet ve toplum tanımını açıklayacaklardır
-İkinci olarak, Türkiye’deki İslami hareketler birleştirilecektir
-Üçüncü olarak da, diğer bölge ülkelerindeki İslami hareketlerle işbirliği yapılacaktır.
Bu yolla iktidara geleceklerini açıklayan Dinçer, daha sonra şöyle diyor:
“Ancak, iktidara gelmek yolun sonu değildir. Yeni bir başlangıçtır... İktidara gelince de, tüm dünya Müslüman olsa da, düşmanlara karşı üstünlük sağlansa da, Müslümanın kavgası münküre (inkar edene), harama ve kötüye karşı devam eder” .
Cumhuriyete, laikliğe, milli değerlere ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temel esaslarına savaş ilan etmiş bir “Milli(!) Eğitim Bakanı”... Şu “garabete” bakın!..
Tolunay Kutoğlu
+++
Birinci görev...
Mustafa Kemal Paşa’nın emanetini verdiği gençlerden Konya’lı Alper Ayhan, Milli Eğitim Bakanı’nın çıkardığı yönergeyle Ulusal Bayramları toplumdan esirgeyerek Ulusal Bayram kutlamalarının önlenmeye çalışılmasına karşı açtığı davayı kazandı ve alçakgönüllü bir açıklama ile “BİRİNCİ GÖREVİMİ YAPTIM” dedi.
Bu nedenle Atatürk’ün bu aydınlık gencini kutluyor ve alnından
öpüyorum.
Naci Kaptan
+++
Gerçekten ilerliyoruz
Bugün işime giderken bindiğim otobüsün şoförü Türkiye’nin şu anki durumunu anlatan bir sözü bilmeden söyledi.
“Lütfen geriye ilerleyelim” dedi.
İlerliyoruz gerçekten ama geriye
ilerliyoruz.
Coşkun Telciler
+++
ATA’ya selam
Şairin Dediği Gibi;
Türk oğluyum Türk olarak ölürüm
Kanım Türktür dilim Türkçe
sözüm Türk
Türk olmayı en mukaddes bilirim
Dinim islam içim Türktür özüm Türk
Türk’e karşı kim olursa karşım var
Arş ileri arş ileri marşım var
Bu ülkede Türk İstiklal Marşım var
AYYILDIZ’lı bayrağım Türk tezim Türk
Büyük Türk Aleminin, Türküm demekten imtina etmeyenlerin, kendisini Türk hissedenlerin, Ne Mutlu Türküm diyebilenlerin 3 Mayıs Türkçülük Gününü tebrik ediyor; dün tabutluklarda emsalsiz işkencelere tabi tutulan, bugün de aynı şekilde kendisine karşı tarihte eşi görülmemiş çirkinlik ve bayağılıkta itibarsızlaştırma gayretlerinin aşikar olduğu Büyük Türk Milletinin gönlündeki yeri asla ve kata değişmeyecek olan yegane Önderimiz Büyük Atatürk’ün “Bu memleket tarihte Türktü, bugün Türktür ve ebediyyen Türk olarak yaşayacaktır” sözüne bir kez daha selam duruyorum.
Ramazan Aksu
+++
Astsubaylar taleplerini sosyal medyaya taşıdı
Yıl 1970. Mayıs ayının 23’ü. Hükümetin aldığı bazı kararlar astsubayların hak ve adaletine aykırı bir durum oluşturmuş ve astsubayların mağdur edilmesine yol açmıştı.
Yıl 1975. Silahlı kuvvetler personelinin mali durumunu güçlendirmek amacıyla yan ödeme ve iş riski tazminatı yasası çıktı. Fakat bu durum da tamamen astsubayların aleyhineydi.
Yıl 2012. Silahlı Kuvvetlerin üst düzey personeline yapılan bir zam. Yaklaşık 1 haftadır imtiyaz istemeyip sadece haklarının verilmesini isteyen astsubaylar sosyal medya aracılığıyla seslerini duyurmaya çalışıyor.
Peki istedikleri tam olarak ne?
* Astsubaylar üniversite bitirip ve hatta yüksek lisans bile yapsalar 1. derecenin 4. kademesine düşmeyen tek kamu memurları.
* Yürürlükteki iç hizmet kanunu ve askeri ceza kanunu çağın çok gerisindedir..
* Sosyal tesislerde astsubaylara sağlanan imkanlar subaylara sağlanan imkanların yarısı kadar bile değildir.
* Silahlı kuvvetlerin %80’lik kısmını astsubaylar oluşturmaktadır. Buna rağmen lojmanlarda sadece %40’lık bir kısım astsubaylara ayrılmaktadır.
* Birçok hastanede subay astsubay ayrımı yapılmaktadır.
* Emekli oldukları zaman maaşlarında ciddi bir azalma var.
TSK ülkemizin gözbebeğidir. Ve çok üzgünüm ki bu haksızlık TSK’ya hiç yakışmıyor.
Ceren Akkol
+++
Eğer Türk ulusu anlarsa...
Amerikan emperyalizmi Türk ulusuna sürekli yalan söylemektedir. Hemen her konuda çifte standart uygulamaktadır. On yıllardır Ortadoğu üzerine geliştirdikleri tezlerde Türkiye’nin öz kaynaklarını sömürmek için bahaneler uydurmakta, uygun ortam beklemektedir. Birinci Körfez Savaşı, İkinci Körfez Savaşı bütün bunlar bahane. Asıl plan ANADOLU’yu işgal
etmektir...
Türk ulusu; Avrupa Birliği masallarıyla, öz kaynaklarının, birikimlerinin çok uluslu şirketlere neden peşkeş çekildiğini, işçilerinin Avrupalı kapitalistlerin marabası durumuna nasıl düştüğünü, emeğinin karşılığını neden alamadığını anlarsa; madenlerimizi neden bizim işletmediğimizi, yeraltındaki petrolümüzü çıkaramadığımızı, toprağımıza tütün, pamuk, pancar, buğday ekemediğimizi, hayvancılığın neden yok edildiğini anlarsa; işte o zaman yeniden uyanırsa Anadolu insanı önünde hangi güç duracak acaba.
Yurdumuzun doğusunda binlerce yıldır birlikte yaşadığımız yurttaşlarımızın birbirimizden farklıymış gibi tanıtlanmasının, aramıza ikilik sokulmasının kimlerin işine yaradığının farkına varılırsa barınabilir mi PKK. Irak’ın doğusunda yaşayan Kürt ağaları yurttaşlarımıza boş vaatlerde bulunarak yurdumuzdan toprak koparma planları ANLAŞILIRSA, özellikle dünyanın eroin üretim merkezi durumuna getirdikleri doğu illerimizden elde edilen gelirden, kaçakçılıktan kimlerin yararlandığı, neden önlenemediği, kimlerin nemalandığı BİLİNİRSE huzuru bozulur mu yurdumuzun?
Salim Doğan
+++
Vergi rekortmenleri açıklanmış. Aldığı nefese vergi ödeyen
vatandaş neden yok listede?
Türkiye Gençlik Birliği
+++
Kendi tarihinden korkan bir ülkenin hikayesi
Bir ülke düşünün ki kendi dinamiklerinden korksun. Bu öyle bir ülkedir ki kendi milletini ve tarihini hiç çekinmeden sansürlesin, yasaklasın...
Bu ülke öyle bir ülke ki içinden ne güzel nesiller çıksa da (Necipler, Namıklar, Ziyalar, Akifler, Peyamiler, Ahmet Hikmetler) hepsini unutmaları çok kolay olsun. Millet sevgisi gereksiz, dindarlık gericilik alameti, tarihini sevmek ise batılı çağdaş dostlarına(!) bir çeşit hakaret gibi görülsün. Hep bir aldanmışlık hep bir aldatılmışlık vardır bu ülkede. Kendi kimliğinden bir kaçış vardır. Kendisini hep kötü hep çağ dışı görmüş; güya kendi medeniyetini gericilikten temizleme(!) adı altında kendi medeniyetinin temelini kazdıkça kazmış, sanki evinin çatısını, duvarını tamir etmek isterken evini kendi başına yıkan acemi bir adama benzer bu ülke.
Şimdi gözümü açıp bakalım etrafımıza bakalım bu ülke hangi ülkedir? Artık kendimizden kaçma vakti değildir. Kendi tarihimize, dilimize, dinimize sarılma vaktidir. Tarihimize saygısızlık yapma vakti değildir.
Ne demiş büyük şairimiz
Mehmet Akif
“Zulmü alkışlayamam, zalimi
sevemem,
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem”
Asım