Strazburg duruşması
Yüreğim oradaydı... Gün boyu Strazburg’daki gelişmeleri internetten takip ettim. Her şeyden önce bu davaya “Doğu Perinçek davası” denmesini kabul etmiyorum. Medyanın çoğunluğu “Strazburg’da görülen Doğu Perinçek davası” diye habere giriş yaptı. Oysa bu dava Türk Milletinin tamamının davasıdır. Türkiye Cumhuriyeti ile de sınırlandırılamaz. Topyekûn Türk Dünyasının, dahası tüm insanlığın davasıdır. Dolayısı ile işi Doğu Perinçek’in üzerine yıkma kolaylığına sığınmanın anlamı yoktur. Doğu Bey, tecrübeli bir siyasetçi ve hukuk adamı olarak son derece önemli bir adım atmış ve ön plana çıkmış olabilir. Türk vatandaşı olan Perinçek’in şahsi davası gibi yansıtılanlar kompleksin ötesine varamaz. “Perinçek Davası” diyerek bir kenara çekilip seyretmek ya da küçümser tavırlara bürünüp, burun kıvırmalar sorumsuzluğun ötesinde eblehliktir, aymazlıktır. Ermenistan devleti müdahil olarak duruşmaya katıldığı gibi dünyanın çeşitli ülkelerinden Ermeni avukatlar salonu gösteri yerine çevirmeye çalışmıştır.
Sayın Perinçek’in öncülüğünde kısıtlı imkanlarla yapılan organizasyon başarılı olmuştur. Oysa bu organizasyonu devlet yapmalıydı. Dünyanın dört bir yanından hukukçuları Türk devletinin Dışişleri’nin daveti üzerine orada olmalıydı. Türkiye’den kalkan birkaç uçak ile oraya giden yurtseverler kendi imkanlarıyla, kısıtlı bütçelerini zorlayarak milli görevi yerine getirdiler. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde yaşayan vatandaşlarımız da destek amacıyla oraya koştu. Miting alanına dönüşen mahkeme önünde binlerce vatandaşımız yerine milyonlarca insanımız Strazburg’a akmalıydı. Sayının azlığını çokluğunu tartışmaya açmıyorum. Duyarsızlığa dikkat çekmek doğrusudur. Lafa gelince “Türkün gücü” ya da “büyük devlet-şanlı millet” hamaseti yapanlar bakıyoruz da ortalıkta görünmüyor. Paris’teki yürüyüşe koşa koşa giden Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı Strazburg’da olmalıydı. Seyahatini yarıda kesip Suud Kralı’nın cenazesine katılan “Başbaşkan Tayyip Erdoğan”da irili ufaklı muhalefet partilerinin liderleri de orada olmalıydı.
Dedik ya Perinçek kompleksi. Oysa Talat Paşa Komitesi’nin kurucu başkanı merhum Rauf Denktaş’tır. Denktaş’ın başlattığı girişimin ardında öncelikle Türk Milliyetçileri durmalıydı. “Denktaş Kompleksi yok muydu” sorusunu da yöneltelim.Denktaş Kompleksi, Perinçek’inkini kırk defa geçer. Denktaş’ı, ömrünü verdiği Kıbrıs davasından soyutlamak için çevirdikleri dolaplar ortada. Telefon konuşmaları yayınlandı diye hapse tıkılan gazeteciler unutulmadı. Denktaş Kompleksi yaşayanların arsızca Denktaş’ın cenazesinde fotoğraf çektirmesine de tanık oldu bu millet. Ergenekon kumpasının altında Ermeni yalanlarının çıktığı da su yüzüne çıkıyor.
Strazburg’daki duruşma şimdilik bitti ama kararın açıklanması ileri bir tarihe bırakıldı. Ne de olsa 2015 yılındayız. Ocak ayı sona eriyor. Nisan’a az kaldı. Soykırım iftirasının yüzüncü yılında bu pilav daha çok su kaldırır. Bakalım daha ne tavizler verilecek.
Son nota gelince... CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal’ı tebrik ediyorum. Strazburg’a gidip yerini alanlar arasındaydı. Ancak hemen yanında oturan Egemen Bağış ile aynı fotoğraf karesinde poz vermesini yadırgadığımı da belirtmeliyim. Egemen Bağış’ın oraya gitmesinin altında nelerin yattığını da başka yazıya bırakalım.