Strateji ve sosyoloji özürlü iktidar!
Zamane yazarları, zamanın ruhunu en iyi yakaladığını sanıyorlar. Önerileri de ilginç (sanki önünde bir engel varmış gibi) “Mesela Ahmet Türk Başbakan” başlıklı bir yazı kaleme almışlar. Bir başkası Abdullah Öcalan’ın paşa yapılmasını öneriyor. Osmanlı eşkıyayı paşa yapmış ve böylece eşkıyanın şerrinden korunmuş, Türkiye de “Apo’yu paşa yaparsa sorun çözülür” demeye getiriyorlar. Bu düşüncelerin üretilmesinde “Yeni Osmanlı” adlı “BOP” endeksliliğin etkisi var. Öneriler birbirini kovalıyor. Herkes aklına geleni söylüyor. “Ermenilerden özür dileme kampanyası” mensuplarından birisi de Şehitlik ve Gazilikle ilgili konuşmuş. Medya onun zırvalarını da “cesur sözler” olarak duyurmuş. Adam şunları diyor: “Ne şehidi! Bir şehit lafı tutturmuşuz gidiyoruz. Ne şehidi?.. Asker de PKK’lı da bu ülkenin evladı. Onlar kirli bir savaşta birbirilerini öldürüyorlar.”
Üç öneri de aslında aynı anlama geliyor. Ahmet Türk Başbakan, Abdullah Öcalan Genelkurmay Başkanı (!) olsun, şehitlik gibi vatan uğruna ölenlere verilen unvanlar da olmasın. Böylece bu ülkenin evlatlarından bazıları CIA, Mossad adına ya da Asala/PKK’nın emrinde Türkiye’ye saldıranlarla, ülkeyi savunan Mehmetçik aynı kategoride değerlendirilsin. Hain ile kahraman, düşmanlık ile vatanseverlik arasındaki fark ortadan kaldırılsın. Mantık, izan ve idrak bu...
Önce izin veriyor, sonra eleştiriyorlar!
Medyanın durumu zaten biliniyor. Asıl önemli olan yetki ve sorumluluk sahiplerinin tavrıdır. Genelkurmay Başkanlığı Habur’dan dönenler için yapılan törenleri eleştirerek “Yaşananlar kabul edilemez” açıklaması yapıyor. Başbakan Erdoğan ise “İlk kafiledeki görüntülere tekrar şahit olmak istemiyoruz. Bu yaklaşım tarzı yanlıştır” diyor ve gerekirse “sil baştan yaparız” diye de ilave ediyor. İşin koordinatörlüğünü yapan İçişleri Bakanı da görüntüden rahatsız olduğunu duyuruyor. “Bu tür görüntülerin tekrar sergilenmesini kimse aklından bile geçirmesin. Bu konuda asla müsaade ve müsamaha gösterilmesi düşünülemez” diyor. Bütün bu sözler aslında birer itiraftır. Demek ki iktidar böyle bir görüntü verilmesini beklemiyordu.
Projenin sahibi açık konuşuyor!
Aslında sorunun cevabı basittir. Hükümetin “açılım” adına sahip çıktığı sınırda teslim projesine, teslim olan teröristler “Öcalan söyledi, geldik” diyor. Öcalan da Kandil’deki teröristlere dönüş çağrısını “kendisine hâlâ bağlı olup olmadıklarını sınamak” için yaptığını söylüyor. Ardından da “Başka grup çağırmayacağım. Açılım için benim de önümün açılması gerekiyor” diye buyurmuş. İmralı’daki adam açık konuşuyor. “Denedim. Kandil’deki teröristler hâlâ bana bağlıymış. Şimdi devlet benim durumumu yeniden gözden geçirmezse bir daha çağırmayacağım”. İşin özeti bu.
Bölücü, ayrılıkçı ve terörist unsurlar, Türkiye’deki yetkililerin kendilerine gösterdiği kolaylığı devletin zaafı olarak görmüştür. Kendileri istisnai bir muameleye tabi tutulunca da işi alabildiğince ileri götürmüşlerdir. İşin özü şudur: Yaşananlar Türkiye’nin strateji ve sosyoloji özürlü bir iktidar tarafından yönetildiğini göstermektedir. İktidar sahipleri “Göz o ki, dağın arkasını göre; Akıl o ki, başa geleceği bile...” sözünden bile habersizler.