Spil Dağı hatıratı...
Ankara’dan kalkış:
07.00
Ankara’ya varış:
03.00
Nokta.
Ne yazılabilir böyle bir fotoğrafın altına!
Günün 20 saati mesai
Bir insan hiç mi uyumaz, hiç mi dinlenmez, hiç mi sıkılmaz, hiç mi daralmaz!..
Sabahın kör bir saatinde düştüğümüz yolun dönüşü... Vakit gece yarısını geçmiş, hava sıcaklığı sıfırın altına düşmüş, oturduğumuz masanın iki yanına kurulan ısıtıcılar yetmiyor iliklerimize kadar işleyen soğuğu kırmaya...
Bir de üzerine uykusuzluk...
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi izliyorum şaşkınlıkla;
Bir yandan önünde duran kağıda bir şeyler çiziyor, bir yandan da hararetli bir “dönem analizi” yapıyor. Bayağı tarih tarih, gün gün, isim isim... Sohbete konu dönemin bütün siyasal, sosyolojik, psikolojik, ideolojik şartlarını ayrı ayrı ele alarak, “dış etkenler” e ayrıca bir parantez açarak “arşivlik” bilgiler paylaşıyor...
Ki o anlarda bana düşen yalnızca “pes” demek oluyor;
Pes!
Sen kalkacak 24 saatin 20’sini yollarda, çarşıda, pazarda, benzin istasyonunda halkla hemhâl olarak geçireceksin, sonra da hiçbir şey olmamış gibi böyle küçük çaplı bir “seminer” vereceksin...
Velhasıl;
Zor zanaatmış bu politika!
Anadolu’yla kucaklaşma
Devlet Bahçeli’nin Manisa gezisindeki hali, tıpkı seçim öncesindeki gibiydi. Halkla iç içe olabileceği hemen her fırsatı değerlendirdi... Programı Demirci ve Manisa’da MHP’li belediyelerce yapılan tesislerin toplu açılışından ibaretti ama gün içinde vatandaşlardan gelen hemen her teklife “evet” diyerek bu çerçeveyi genişletti. Sabah saatlerinde Öreyler ziyaretiyle başlayan -gezinin evvelce programlanmamış olan bölümü- İcikler ve Köprübaşı ile devam etti. Bahçeli buralara “azımızı çoğa sayın” diye veda etse de asıl programını (hem de epeyce) sarkıtmak pahasına uğradığı küçük yerleşim birimlerine ayırdığı zaman hiç de dediği gibi az değildi.
Evet Demirci’ye de Manisa’ya da gecikti, gecikmesine ya; ne gam!
Heyet olarak, Anadolu’nun kim bilir ne zamandır “devlet büyüğü” girmemiş köylerinde, beldelerinde, ilçelerinde yaşayan insanların yüzlerini güldürdüler ya...
Köy meydanında teklifsiz boyunlarına atlayan amcalarla, içtenlikle etraflarını saran çocuklarla, biraz utangaç ama pek de tanışma isteklisi kadınlarla, kızlarla kucaklaştılar ya... Bu toprağın insanının, ayağına kadar gelene, kendisini sayana, sevene karşılık vermedeki cömertliğini kaybetmediğini gördüler ya; memnundular.
1 metre yasağı sürüyor
Bahçeli, “uğrak yeri” olan Afyon’da başladı halka temasa... Uzaktan gülümseyenler, selam verenler, gelip iyi dileklerini iletenler, elini öpenler...
“Cumhuriyetin kurulduğu” ve “korunduğu” topraklardaki molamızda, hali hazırda Cumhuriyeti yönetenlerin “milletin iradesine” karşı TBMM kürsüsünde uyguladığı şiddeti konuşuyorduk ya; bu da “günün ironisi” olarak geçsin kayda.
Ha bu arada, AKP’nin milletin vekillerini “iteklemeden sorumlu” idare amirleri “hedef genişletme” ye yeltenirse biz şimdiden verelim haberini:
Devlet Bahçeli’nin söylediğine göre, MHP sıralarına 1 metreden fazla yaklaşmama yasağı(!) hâlâ geçerli. Malum bu yasağın konuluş nedeni de, yine bir “iteklemeci AKP’li” ydi!
“Demirci Akıncıları”
Bahçeli’nin günün ilk açılışlarını yaptığı Demirci, Kurtuluş Savaşı’nın ilk askeri başarılarının elde edildiği yerlerden biri. Bölge Alaşehir Kongresi, Uşak Heyet-i Merkeziyesi, Kuvayı Milliye birlikleriyle önemli görevler üstlenmiş Milli Mücadelede. “Demirci Akıncıları” da en önde. Demirci Belediye Başkanı İhsan Temel, işte bu “akıncılar” ın (Aman “yeşil kuşak nöbetçisi” olanlarla karıştırmayın, bu “akıncılar” başka...) fotoğraflarından oluşan çok özel bir kaynak hediye ediyor. Ali Özkahraman’ın arşivinden yararlanılarak hazırlanan kitabın adı “Demirci Cumhuriyeti”
“Geç kaldık” deyip sıkıştırmıyor Bahçeli ilçedeki gezisini. Önceden verdiği sözün gereğini yapıp, neredeyse sokak sokak dolaşıyor Demirci’yi. Açılışını yaptığı pazaryeri, inşaatı devam eden Kültür Merkezi, Hat-Tezhip sergisi derken karşısına çıkan vatandaşlarla sohbet ede ede ilerliyor...
Eee tabii zaman da öyle.
Virajları aş da gel...
Tam “Haydi artık Manisa’ya” denildiği sırada Demirci Belediye Başkanı Temel, İcikler beldesi sakinlerinin isteğine aracı oluyor:
“Efendim çok arzu ediyorlar; uğrayıp bir çaylarını içseniz...”
“Hay, hay...” diyor Bahçeli...
Hoş “yol üzeri” dedikleri İcikler’e gidiş, yoğun ve keskin virajlar yüzünden hayli zahmetli. Nasıl bir yol kullandığımızı tarifin en pratik yöntemi, araçlarından inen insanların tasviri:
Kireç gibi yüzler, iyice baygınlaşan gözler, ilk birkaç adımda hafif bir yalpalama hali!
Bakmayın yakındığıma, o yol, bize ait fakat gündelik hayatlarımızda artık esamesi okunmayan bir sürü değeri de hatırlattı bana. Orman yollarında Tahtacı Türkmenleri gördük mesela... Türk sanat tarihinin önemli kilometre taşlarından “dokuma” nın en nadide örneklerini veren tezgahların kurulduğu ilçelerden geçtik, kayıp hazinelerimizi keşfettik.
İcikler Belediye Başkanı Mevlüt Karabacak kasabanın orta yerine bronzdan kocaman bir Atatürk heykeli yaptırmış... Kasabaya girişimizde ay-yıldızlı bayraklı örtülü olan bu anıtın açılışını da Bahçeli yapıyor. Ama tek başına değil; kasabanın çocuklarıyla!
Sırada anıtın bulunduğu meydanı saran kahvehanelerdeki vatandaşlarla tokalaşma var;
Tek tek, kimseyi es geçmeden.
“İciklilerin de gönlünü yaptığımıza göre Manisa’ya gidebiliriz” diyenler için bir şok daha:
İcikler’e gelip Köprübaşı’nın davetine icabet etmemek olur mu...
Köprübaşı’nda, Saruhanoğlu Devlethan’ın topraklarında “Devlet Bey” hitap ediyor bu sefer halka.
Şifa kaynağı “Sultan çayı”
Karanlık çöktükten sonra da olsa nihayet ufukta Manisa...
İlk durak 2009 seçimlerinde Manisa Belediye Başkanlığını kazanan Cengiz Ergün’ün makamı. Bildiğimiz tavşan kanı çayın yanında sarımtırak bir içecek daha ikram ediyor Ergün konuklarına. Ihlamur diye atlıyoruz ama tadı bir başka. Hemen aydınlatıyor şehrin yerlisi olanlar, “Sultan çayı” ymış içtiğimizin adı; mesir macunu malzemesinin çay kıvamına getirilmesiyle hazırlanıyormuş.
“Şifa” diye sunulunca, hiç ikiletmeden içiyoruz valla!
Günün “asli etkinliğinin” yapılacağı Atatürk Spor Salonu’na girmeden önce bahçede kendisini karşılayan Mehter Takımı’nın konserini izliyor bir süre MHP Genel Başkanı. Sonra sırasıyla; aralarında Malta Parkı, Hafsa Sultan Parkı ve Yaşam Alanı, 2. Anafartalar Parkı ve TOKİ 2 Spor Tesisleri’nin bulunduğu 8 ayrı yatırımın hizmete açılışı...
Açmakla yetinmeyip, partili belediye başkanlarının neler yaptığını detayıyla inceleme geleneğini burada da sürdürüyor Bahçeli. İlk durağı TOKİ 2 Spor Tesisleri... O sahayı dolaşırken, biz de Başkanlık Divanı üyelerinin “futbol” konusundaki marifetlerini izliyoruz. Haydi isimlerini deşifre etmeyelim ama top sektirmek konusunda epey başarılı olanlar var aralarında!
Spor tesisi sonrası gezilen Malta Parkı belli ki Manisa Belediye Başkanı Ergün için bir tür rüşt ispat aracı... “Başaramazsın” demişler, başarmış. Bu nedenle gururlu. Park dediysem öyle iki ağaç, üç salıncaktan oluşmuyor; dev bir arazi içinde sayısız tesisin yer aldığı bir sosyalleşme alanı olmuş burası.
Aynı yerde bir çay içimliğine uğradığımız Saraylı Restoran hayli iddialı. İddianın kaynağı aşçılıkta dünya şampiyonu olan işletmecisi Gürsel Gökpınar’ın varlığı. Gökpınar “buhar mantısı” ndan tattırmak istiyor ama zaman yok uzun uzun oturmaya; artık bir dahaya...
Manisalılar havai fişeklerle uğurluyor Bahçeli’yi Malta Parkı çıkışında...
Manisa yeniden doğuyor
Bu arada iki yılda, şehri neredeyse baştan imara girişen Belediye Başkanı Ergün’ün iki örnek hizmeti çekti dikkatimi. İlki “Çocuk Kulüpleri” . Çocuklarını kreşe gönderecek parası olmayan aileleri, “çizgi filmle terbiye, eğitim, gelişim” tuzağından kurtaran bu kulüpler, eğitmenler nezaretinde eğlenerek öğrenme imkanı sağlıyor miniklere. Hele çocuk kütüphaneleri; darısı her ile bence!
Manisa Belediyesi’nin ikinci önemli hizmeti, rant uğruna göğe yükselen kafeslerin yapıldığı çağda, tarihi kentin kimliğini ortaya çıkarabilecek bir imar politikasına dönmeleri. Şehri üst üste binalar cenderesine dönüştürmeden yaymaya, yayarken de kamulaştırma yoluyla tarihi eserleri, mekanları ortaya çıkarıp Türk kültür tarihinin belgelerini halka sunma çabası bence oldukça değerli.
***
Bir günde devr-i Ege işte böyle bir serüvendi.
“Ağzı olan konuşuyor” rejimi
“İleri demokrasi”nin ne anlama geldiğini öğrendik sonunda
Son deniz otobüsü kaçırma eylemi gösterdi ki; bizi yönetenler, bırakın terörle mücadeleyi, terör olayı sırasında nasıl davranacaklarını bile henüz bilmiyor!
***
Kocaeli Valisi de konuşuyor, Yalova Valisi de...
İstanbul Valisi bir başka yerde kameraların karşısında...
Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı derseniz; ayrı bir âlem...
Kaptanla yaptığı telefon görüşmelerinin tüm ayrıntılarını, operasyonu yöneten emniyet kademelerinden önce bir muhabir aceleciliğiyle “yandaş kanallar” a yetiştirmek derdinde...
***
Çarşı bu kadar hareketlenir de Ankara boş durur mu hiç?
Bakan beyler yüzlerine “duruma hakim devlet adamı” maskesini geçirip, uzatılan her mikrofona konuşuyor... Hatta Ulaştırma Bakanı, duruma hakim olduğunu kanıtlamak için, Marmara Denizi’ndeki rüzgarın şiddetini bile veriyor, Ankara’dan...
Ve hiçbiri; belki de o anda yapmaları gereken asıl işleri yapmıyorlar...
Birbirleriyle konuşmuyorlar örneğin...
Nereden mi biliyorum?
Çünkü hepsi her an, bir televizyon kanalında da ondan!
Eee; bu kadar çok insan aynı anda konuşunca da olay, içinden çıkılmaz bir hal alıyor doğal olarak:
Örneğin Kocaeli’nden bir açıklama yapılıyor, “Teröristler en az 5-6 kişi” diye...
İstanbul’dan bir başka “yetkili” bunu yalanlıyor:
“Bir kişiymiş canım...”
Belediye Başkanı Bey, “Silahları varmış” diyor, Bakan Bey bellerine bomba bağlı olduğunu söylüyor...
Yalova Valisi Esengül Civelek Hanım gaza gelmiş, işgale gelen düşman gemilerinden söz eder gibi konuşuyor Anadolu Ajansı muhabirine:
“Eğer vapur (!) yönünü bize çevirirse her türlü hazırlık içindeyiz. Emniyete ait bir hız teknesi ile bir zodyak bot hazır bekletiliyor.”
Bir başkası, “Teröristler yolcuların cep telefonlarını toplamış, irtibat sağlanamıyor” derken, yolcuların aynı anda kuzenlerine, amcalarına mesaj çekip, “Bizi merak etmeyin, iyiyiz” dedikleri ortaya çıkıyor.
***
Yoksa, “ileri demokrasi” denilen şey, “her kafadan farklı bir ses çıkması rejimi” de...
Biz mi bunu anlamakta ve uyum sağlamakta sıkıntı çekiyoruz?
Mustafa Mutlu / Vatan
Van’da ölen gazetecilere...
Canı cebindedir çoğu kez muhabirin...
Tehdit alır. Yolu kesilir. Dayak yer.
Bazen suikasta kurban gider bazen bir kör kurşuna...
Bazen bir kare fotoğraf için kafasını çarpar ölür, bazen dayaktan; bazen çatışma içinde, bazen ateş altında kalır, bazen enkaz altında...
Muhabirin canı cebindedir...
Fikret Bila / Milliyet
Milli Takım’a aday oldu
Şaka değil, ciddi ciddi adayım..
Federasyon Başkanı’na sesleniyorum.. Dünya Kupası elemeleri için beni de düşünsün..
Hiddink’ten sonra gördüm ki zor bir iş değil..
Mehmet Tezkan / Milliyet