Söz uçar icraat kalır
Özgürlük dediler, muhalif kalemleri kırdılar.. Bağımsız yargı dediler, mahkemeleri göbekten bağladılar... Hak dediler, TEKEL işçisinin haklarını elinden aldılar... Barış dediler, eli kanlı katile teslim oldular...
Ben, söze değil icraata bakarım...
“Fakir-fukaranın, garip-gurebanın yanında olacağız” demek... “Kimsesizlerin kimi olacağız” diye böbürlenmek hoştur da...
Bunların içini doldurmak, yani gereğini yapmak zordur...
Kendinize sorun bakalım, acaba bizi yönetenler kimin yanında?
Kimleri kolluyor, kimleri destekliyor, kimlerin önünü açıyor?
Taş atandan yana çıktılar
Benim aklıma ilk gelen, şu “polise taş atan çocuklar” örneğin...
Hani terör örgütünün “maşa” yapıp sokağa saldığı çocuklar!
İktidar, liboş kesimden gelen yoğun baskılarla yasayı değiştirdi ve onların salıverilmesini sağladı... Devlet düşmanı olarak yetiştirilen o çocukların, polise taş atmalarını engelleyecek hiçbir şey bırakmadı ortalıkta...
Bunu da “onlar daha çocuk” gerekçesiyle yaptı!
Babalarının eve dönüşünü endişeyle bekleyen “polis çocukları”nı ise umursamadı!
Taşı serbest bıraktı, polisi bağladı!
Böylece “taş”tan yana olduğunu gösterdi...
Suç örgütlerinin çocukları
Söze değil, icraata bakarım icraata...
O “taş atan çocukları koruma yasası” kimin işine yaradı?
Ogün Samast taş değil, kurşun attı...
Ama suçu işlediği günlerde “yaşı küçük” olduğu için, birkaç sene yatıp, yırtma şansını yakaladı!
Yani bizi yönetenler, Hrant’ın gözü yaşlı çocuklarının değil, suç örgütlerinin eli kanlı çocuklarının yanında oldu...
Ya onların gönlü!..
Söz güzel de... İcraattan devam edelim, icraattan...
Antalya’da bir kadın, oğlunu dershaneye göndermek için senet imzaladı... Sonra borcunu ödeyemedi ve cezaevine düştü...
Annesinin kendisini okutmak uğruna suçlu gibi hapishaneye konulmasını kendisine yediremeyen delikanlı intihar etti!
Bizi yönetenler, o çocuğun ölümüne seyirci kaldı ama “Nasıl olsa af çıkar” diye devlete borç takan, vergisini, primini ödemeyen “koca göbeklilere” af çıkardı...
Oğlunu okutmaya çalışan anneyi cezaevine tıktı; o koca göbeklileri cezaevi yoluna düşmekten kurtardı!
Vergisini borç-harç ödeyen ve “vergi namustur” diyen vatandaşının gözünün içine baka baka, kendisine meydan okuyanların yanında yer aldı!
Söz uçar, icraat kalır...
İşkencede öldürülen Engin Çeber’in annesini bir kez aramadı kimse... Kuru bir özür dilediler, o kadar!
Ama bir okul müdürü, hasbelkader okula türbanıyla girmek isteyen bir kızın türbanına dokunmaya kalksa; hepsi sıraya girdiler gönül almak için...
İcraata bakarım icraata...
“Sözde terör örgütünün kasası” dediler, kanser olduğunu bile bile içeri tıktılar; Kuddusi Okkır kahrından öldü... Beş parasız olduğu anlaşıldı sonradan!
Gazete sahibi İlhan Selçuk’u, kendi gazetesini bombalatmaktan yargıladılar... O da öldü kahrından!
Türkan Saylan’a PKK’lı dediler; kalan ömrünü kısalttılar!
Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nu, İstanbul, Ankara, Erzincan Başsavcılarını terör şüphelisi yaptılar...
Azılı katilleri tek tek bıraktılar zaman aşımından ya da “itirafçı” oldukları için... Ama; Mustafa Balbay’ın, Tuncay Özkan’ın, terörle mücadele eden askerlerin, rektörlerin, hukukçuların üç yıldır cezaevinde yatıyor olmaları yetmedi onlara!
Gözlerinin önündeki teröriste beyaz bayrak sallarken, düşmanı derinlerde aradılar!
Laf istersen çok
İcraattır önemli olan, icraat!
Demokrasi dediler; seçimlerde üç beş oy alan adamı rektör yaptılar...
Özgürlük dediler, kendilerini eleştiren kalemleri kırdılar...
Hak dediler, hiçbir şey yapmadılarsa en azından TEKEL işçilerinin haklarını yediler...
Yargı bağımsızlığı dediler, bağımsız yargıyı göbekten kendilerine bağladılar...
Hoşgörü dediler, seçim otobüsünün kapısında “tüyü bitmemiş çocuğun” gırtlağına sarıldılar...
Barış dediler, eli kanlı katile teslim oldular...
Ağlamak istiyorum
Eskiler “söz uçar, yazı kalır” demiş ya; değişti o laf... Söz gibi yazı da uçuyor artık!
Destan gibi anayasa... Koca koca yasalar... Kütüphane dolusu yönetmelikler palavra artık...
Anayasayı, yasaları, yönetmelikleri takan yok!
Çünkü okuyan yok! Okuyanı dinleyen yok... Söyleyene aldıran yok!
Bu yüzden söz de uçuyor bugün yazı da...
Geriye tek şey kalıyor; icraat!
Ona da bakıyorum bakıyorum...
Ağlamak istiyorum!
* Mustafa Mutlu / Vatan
+++
Tıklayın...
Zıplayın...
İzliyorsunuzdur; Time dergisi yılın liderini seçiyor. Seçim, internet üzerinden yapılıyor, herkesin tıklayarak puan verme hakkı var. Başbakanımız 16. sıradaydı birkaç gün önce. O gün bizim internet sitelerinden “Hücum...” anonsları yapılınca Türkler hücuma geçtiler... Üç saat içinde Tayyip Erdoğan fırladı, en son Amerikalı şarkıcı Lady Gaga’yı da geçti... Birinci oldu...
***
Şimdi de “dünya lideri” olarak Tayyip Erdoğan’ı tıklıyor arkadaşlarımız... Üç saatte 16’ncı sıradan 1’inci sıraya çıktı...
Türkiye 175 ülke arasında; kişi başına milli gelirde 59’uncu... Gelir adaletinde 93’üncü...
BM’nin insani gelişme endeksinde 76’ncı...
Adalet ve insan haklarında AB’de sonuncu...
The New Economics Foundation’un “mutlu ülkeler” sıralamasında 83’üncü... Ama böyle memleketin lideri 1’inci...
Böylece dünyada her bakımdan önde olmanın yolu da bulunmuş oldu... Haydi o zaman; bilgisayarı tıklayın... İleriye zıplayın...
* Bekir Coşkun / Cumhuriyet
+++
Kebapçıya
suşi yaptırmak
...önce Hayrünissa Gül’le içinde hiç ilginç tarafı olmayan bir söyleşi, ardından da KCK izlenimleri geldi... Nihayet bu hafta H&M gibi kendi kulvarında bir konu hakkında kalem oynatmış... Umarım da böyle devam eder... Çünkü öbür türlüsü - Çintay’ın anlayacağı bir benzetmeyle açıklarsam - kebap ustasına sushi yaptırmaya benziyor.
* Oray Eğin / Akşam
+++
Klonlanmış vekillerin haccını kabul ettin mi Allahım!
Bayram günü gerçeği arayalım.
“Bizim milletvekillerinin haccını kabul ettin mi Allahım!” diye sorayım.
Sana geldiler Allahım!
Meleklerin de izledi.
Öğlen ve ikindiyi birleştirdiler.
Akşam ve yatsıyı buluşturdular.
Birleştirilmiş namazlarını kıldılar.
Önünde bile ayrım yapıldı
İlk defa metro yapılmıştı ve şeytan taşlamaya metro ile gitme imkanı doğmuştu. Ancak hacı sayısı çok fakat metronun taşıma kapasitesi sınırlı olduğu için sadece Suudi Arabistanlı ve Körfez ülkeleri hacıları metroya alındı. Arap adaleti!
Allahım!
Önünde bile ayrım yapıldı.
Gerçi bizim milletvekilleri de hacca gelirken THY’nin özel indiriminden ve VİP hizmetlerinden faydalanarak halktan, Türk hacılara karşı ayrım yapmaktan hiç geri durmadılar fakat hep bir ağızdan “Lebbeyk Allah” (Allahım buradayım) diye bağırdılar.
Büyük Allahım!
Bağışlayansın!
Esirgeyensin!
Bizim sayıları 80’e yakın milletvekili, orada hac farizasını yaparken yani Arafat’a tırmanırken “Allahım buradayım” dediklerinde Sen bunların haccını kabul ettin mi Allahım!
İki yerde olamazlar!
Hem orada Arafat’ta!
Hem burada Meclis’te!
Bizim iktidar partisi AKP’den milletvekilleri, Arafat’a tırmanırken “Buradayım Allahım... Buradayım Allahım...” diye bağırırlarken aynı gün aynı saatlerde Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nde yapılan oylamada da “Buradayım... Buradayım...” diye oy pusulası verdiler.
Büyük Allahım!
Bunlar, ölümlü insan!
Senin yarattığın kullar!
Aynı anda iki yerde olabilir mi?
Belgeli sahtecilik
Allahım, bağışla!
Hacı vekilin yaptığı sahtecilik.
Vesikalı yalan söyleme.
Düpedüz belgeli sahtekarlık.
Meclis Başkanı’nın, “bu belgeli sahtekarlığa el koyması” ve en azından Ankaralı gazete muhabiri Hasan Tüfekçi’nin fotoğraflarını çekip belgelediği milletvekillerinin kimler olduğunu halka açıklaması gerekirdi. Meclis Başkanımız; kendi partisinden milletvekillerinin hem Mekke yakınındaki Arafat dağına tırmanırken “Burada Arafat’tayım Allahım...” diye bağırmalarını ve hem de Meclis’te oy kullanılırken “Burada Ankara’dayım aziz Milletim...” diye pusula vermelerinin mümkün olacağını varsaydı.
Sen bu haccı kabul ettin mi?
Meclis Başkanı’nı affettin mi?
* Necati Doğru / Sözcü
+++
Yeni CHP’den ‘Yeni SHP’ye doğru mu?
Paris’teki Sosyalist Enternasyonal toplantısında CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun temaslarını izleyen Türey Köse’nin aktardığı çarpıcı izlenimler, CHP ile BDP arasında “ilk” olma özelliği taşıyan bayramlaşma ve BDP lideri Demirtaş’ın Milliyet yazarı Aslı Aydıntaşbaş’a verdiği “CHP ile güç birliği” önerisini içeren demeçle yan yana geldiğinde ilginç bir manzarayı ortaya koyuyor. Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP’nin, SHP modeline doğru evrimleşmesinin mümkün olup olmadığı sorusunu akıllara getirmiş durumda.
... SHP çatısı altındaki birlikteliği yeniden sağlama yönünde atılan son adım 1991’de Erdal İnönü’nün HEP ile ittifak girişimiydi. Kürt meselesinde bugün en şahin isimler olarak görülen Leyla Zana, Hatip Dicle başta olmak üzere bir grup Kürt milletvekilini Meclis’e taşıyan İnönü’nün uyarılarına kulak verilmemesi tarihi kırılmanın da tetikleyicisi oldu. Yemin töreninde Zana saçına sarı, kırmızı, yeşil bant takarken Dicle de yeminini Kürt ve Türk halkları için ettiklerini söyleyince ipler koptu, birkaç ay sonra da DEP doğdu.
Deniz Baykal dönemi CHP’si, yukarıda bahsedilen Kürt siyasal çizgiyle arasına hep mesafe koydu. Ne zaman ki Baykal’ın yerine Kılıçdaroğlu seçildi, o günden bu yana ilişkilerde çekingen bir bahar havası gözlenmeye başladı.
Kılıçdaroğlu Diyarbakır’a giderek Kürt sorunu konusunda önemli mesajlar verecek, büyük olasılıkla Sezgin Tanrıkulu gibi isimleri CHP’ye davet edecek.
Kılıçdaroğlu’nun Talabani ile Paris’te yaptığı görüşmeden yansıyan sıcak görüntüler de Güneydoğu’daki Kürt toplumu içinde CHP’nin algısını değiştirebilecek nitelik taşıyor.
* Utlu Çakırözer / Cumhuriyet
+++
Ankara, KKTC
için direnmeli
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 27. yaşını kutluyor... Yıllarca Rum çoğunluğun baskısı altında ezilen, kanlı saldırılara hedef olan bir halkın 27 yıldır bağımsız ve özgür yaşıyor olması büyük bir başarı ve gurur kaynağıdır... Volkan gazetesi başyazarı Sabahattin İsmail anımsatıyor:
n Şu sıralarda Ankara’nın uygulanmasını istediği ekonomik program çalkantı yaratıyor. Anavatan bir yandan özelleştirme öneriyor... Ama işsiz kalacak olanlara yol göstermiyor.
Barış görüşmeleri sürüyor.. Ancak diyalog Talat ile Hristofyas’ın bıraktığı yerden başladığından pek umutlu bir gelecek vaat etmiyor.
Görüşmelerde ele alınan tek egemenliğe dayalı, iki bölgeli, iki toplumlu Birleşik Kıbrıs modeli KKTC’yi yutacak, bütün kazanımları geri verecek bir yapı arz ediyor. KKTC’nin yaşaması için tek şart; iki devlet, iki halk esasına dayalı çözüm...
Ankara’nın şaşkınlığı bir yana bırakıp bu çizgi üzerinde direnmesi gerekiyor...
* Melih Aşık / Milliyet
+++
MİNİ YORUM
İngilizler bölücüymüş, ne ilginç değil mi
Star’da Doç.Hakan Özoğlu imzasıyla yayımlanan makalede “İngilizler İstanbul Devleti kurmak istemiş” deniliyor! “Böl-parçala-yönet” planı bilinen bir şeymiş de bunu “Başbakanlık” düzeyinde tartışmaları yeni ve ilginçmiş. ABD BOP’u senatör düzeyinde mi tartışıyor sanıyorsunuz? Bahse konu dönemde Osmanlı padişahları onların ancak “elçi”leri seviyesinde muhatap alındığı için mi şaşırttı yoksa bu durum sizi; “Kooca İngiltere Başbakanı bir ”hasta adam”la mı uğraşacak” kompleksinin tezahurü mü!