Söz konusu devletse...
Düşünün?. Ülkenin Cumhurbaşkanı çıkıyor; en üst perdeden "Bazı iş adamlarının paralarını yurt dışına kaçırma gayretinde olduğunu" söylüyor. Akıl alacak gibi değil. Öfke kontrolünü kaybettiği halde devleti yönetmeye çalışan 1 numaranın bu sözlerini alıp neresini doğrulatacaksınız?. Veya neresini alıp eleştireceksiniz?.. Veya görmezden duymazdan gelebilecek misiniz?.. Nasıl bir uçurumun eşiğinde olduğumuzun itirafı olan bu durumun sorumluları kim?.. Ben miyim?. Siz misiniz?..
Sağduyuya, soğukkanlılığa ve akıllı gerçek milliyetçilik anlayışı ile hareket etmeye en fazla ihtiyaç duyduğumuz günlerden geçiyoruz. Yıllardır, ekonomi alanında tehlikeli duruma analizleri ile dikkat çeken CHP İstanbul Milletvekili Genel Başkan Başdanışmanı Erdoğan Toprak'tan yorumlamasını istedim. "Yapıcı sermayenin gidişinin altında bir hukuk devletindeki güvensizlik yatıyor. Can ve mal güvenliği. Hukuk devletinin köklü bir şekilde oturması lazım. Yerli sermayede de bu endişe oluşmuş demek ki Cumhurbaşkanı da söylediğine göre. Onları tutacak yapı onların mal güvenliğinin korunmasıdır. Yani ekonomideki gidişatın güven vermesidir. Demek ki, Türkiye'de ekonomiye güven azaldı ki bunlar dışarıya parasını çıkarıyor yatırım yapıyorlar. Ben biraz daha yüksek bir perdeden şunu söylemek isterim; Türkiye kötü bir yere gidiyor. Türkiye artık iktidar partisinin altından kalkacağı sorunların çözeceği noktayı geçti. İktidarıyla, muhalefetiyle bu konuya herkesin bir araya gelip el atması lazım. Ve uluslararası alanda Türkiye köşeye sıkıştırılmaya başlandı. Uluslararası alanda Türkiye'nin ekonomisiyle oynanıyor, huzuruyla oynanıyor, Türkiye'nin sınırları ile oynanmak isteniyor" diyerek söze başladı Toprak.
Ekonomide kan kaybının devam ettiğine işaret eden Erdoğan Toprak, şunları söyledi;
"Büyüme diyorlar. Büyüme güvenlik harcamalarından gelen büyüme. Büyüme ihracatın, sanayinin gelişmesiyle değil. Hepimiz parti kimliklerimizi bir kenara bırakacağız. Bu laf biraz dik gelebilir ama devletimizi düşünmeliyiz. Olay, partiler boyutunu aştı artık bir devlet meselesi oldu. Yekvücut olmalıyız, birlik içerisinde olmalıyız. Gelip ülkemde darbe yapan adam bugün de farklı şeylere soyunuyor. Ben gidişatı çok tehlikeli görüyorum. Bu gidiş gidiş değil. Artık siyasi ikbal şeyini bırakıp devletin bekasına bakmamız lazım. Devlet yoksa parti falan olmaz. Ben, iktidarın bu ülkeyi iyi yönetemediğini görüyorum. Ama dışarıya karşı da ben bir kere Türkiye Cumhuriyetinin yanındayım. Bunların her politikası benim vatandaşımı etkiliyor mu? Ama şimdi başka bir olay var. Türkiye'ye bir kuşatma harekâtı var. Ve bunlar tabii ki bu iktidarın hatalı dış politikasından geliyor. O ayrı bir şey ama bizim ne yapabilirizi herkesin bir üst akılla masaya koyması lazım. 'Benim 276'ım var sana ihtiyacım yok'.. Yok öyle bir şey. İktidarıyla muhalefetiyle bir arada durursak bunu savuşturursun.
Ama buradaki en büyük sorumluluk da iktidara düşüyor. İktidarın burada adım atması lazım. Herkes hain değil. Tamam, hainler olabilir ama 80 milyonun yüzde 50'si senin gibi düşünmüyor. Bunları, 40 milyonu hain ilan edemezsin. Herkes bu ülkeyi seviyor. Benim gibi düşünmeyen haindir yok kardeşim. Yüzde ellisi senin gibi düşünmüyor. Yüzde 50 hain değil ki. Farklı görüşü var. Fikir zenginliğidir. Muhalefet hain olamaz. Muhalefetin farklı bakışı, öncelikleri vardır. Ama şu anda devlet bekası söz konusuysa gerisi teferruattır. Ben gerçekten bir sorun görüyorum. Türkiye'de kardeşçe yaşayacağımız bir huzurlu ortam ortadan kalkıyor. Bu nasıl kalkıyor biliyor musunuz, sırf silahla değil ekonomiyle de kalkıyor. Düşünün, işsizlik yukarıya doğru gidiyor, enflasyon yukarıya doğru gidiyor. Bu 80 milyonu bir arada tutamazsınız. Huzursuzluk baş gösterdiği zaman bu ailenin iç huzuruna kadar yansır. Karı koca arasına yansır. Oradan başlar huzursuzluk. İşsiz baba ne yapar? Tenceresi kaynamayan bir anne ne yapar? Bunlar önemli şeyler.
Türkiye'nin ekonomik dolaşımı sıkıntısı var. Herkesin bir ortak politikası olması lazım. Bu kalkıp sermaye kaçırıyor falan değil. Daha büyük şeyde bakmak lazım. Onları da buna inandırmak lazım. Bu bir ülke meselesidir. Sen bu ülkede kazandıysan gel beraber mücadele edelim demektir. Tehdit etmekle değil. Onları kazanmakla olur. Elindekini bırak kenara koyduğu kefen parasını bile koyar. Ama o mutluluğu, özgüveni, birlikteliği bu ülkeye vermemiz lazım."
İktidardan itiraflar!..
Bakın!.. Cumhurbaşkanı danışmanı, metin yazarı, AKP Ankara Milletvekili Aydın Ünal, dünkü Yeni Şafak gazetesinde, "Akıllı Fetullahçılar" başlıklı yazısında neler söylemiş;
"Fetullah Gülen son derece hırslı bir terör örgütü elebaşı. Bu hırs öyle başını döndürüyor ki, örgüt elemanlarını kitlesel olarak imha etmekten hiç kaçınmıyor. FETÖ denilen örgüt, daha en başından, 1970'lerden beri bir ABD kurgusuydu; Fetullah Gülen de bir ABD uşağı olduğunun son derece farkındaydı. Bir yandan ABD çıkarları için çalışırken, bir yandan da kendi hırslarını tatmin etmeye gayret gösteriyordu. Türkiye, Fetullah Gülen'in sadece bir maşa olduğunu, sadece bir kukla olduğunu biliyor..."
Bu apaçık itirafın karşısında daha fazla söze gerek yok. Hele bir de R. Erdoğan'ın 3 Ağustos 2016'da olağanüstü din şurasında, "Allah dedikleri için müsamaha gösterdik. Rabbim de milletim de bizi affetsin" başlıklı konuşmasını hatırlayınca!..