Söz bitmez!..
Bu nasıl bir yürek ki onca acıya rağmen arsızca çarpmaya devam eder. O nasıl bir ciğer ki ateşten kavrulurken soluk alıp verir... Bir çift gözden akan bunca yaş hangi nehirden akar bilenimiz var mı?
En tepedekinden en alttakine kadar halen söylenebilecek sözleri olanların üstüne “Sözün bittiği yer” diyebilmeleri bundan sonra da sözün peynir gemisine yükleneceğini göstermiyor mu?
Dün şühedanın naaşlarını omuzlayıp gözyaşları arasında hançerelerimizi yırtarcasına slogan atarak toprağa verdik. Unutmayacağımıza dair ettiğimiz yeminlere rağmen, birkaç gün sonra unutacağımızı bilebile acıyı da gömeriz içimize. Evlerimize, iş yerlerimize astığımız ay-yıldızlı bayrakları üç-beş gün sonra kimin ne zaman kaldırdığını bile hatırlamayız.
Yüzde 95’i taraf olan Türkiye’de mütareke matbuatının köşebaşlarını işgal eden entel-dantel tayfasının “tarafsız yorum” larına katlanmaya da sesimizi çıkarmayacağız büyük ihtimalle...
“Aman gerginliğe sebebiyet vermeyelim” diye biriken öfkenin sel olup akmasını önlemeyi vazife edenler bilmem ne kadar tarafsız! Ama ben tarafım! Hem de sonuna kadar tarafım! Taraf olmakla gurur duyduğum gibi tarafsızlık adına birilerine kuyruk sallayanlara da hasımım bundan böyle...
Anadolu’da “başına gelmeyenin hoşuna gelir” diye güzel bir özdeyişimiz vardır. Başına gelmeyenlerin “sözün bittiği yer” diye geçiştirdiği tabloyu yaşamayan bilmez. Bilmediğini bilmeyenlerin ahkâm kesmelerine tahammül edemediğim için, şehid tabutlarının içini anlatmak zorunda kalacağım. Protokol törenleri sonunda herkes çekilip gittikten sonraki sahnenin perde arkasını aralamaya çalışacağım.
Başta tarafsız olduğunu iddia ederek, “barış”tan dem vuranların, kuru üzüntülerini bildirdiği şehidlerin otopsi raporlarını okumadığından eminim. Musallaya yatırılan aziz naaşın üzerinde kaç mermi deliği olduğunu tahmin dahi edemezler. Silah arkadaşları tarafından omuzlanıp, top arabasıyla çekilen tabutun içindeki bedenin hangi uzuvlarının eksik olduğunu, ailesi dahi göremediği için onların söylenecek sözü yoktur.
Vurulması üzerinden iki gün geçmesine rağmen, yıkanan şehidin bedeninden halen kanın aktığını hiç görmedikleri için sözleri bitmiştir. Kefene sarıldığı halde, beyaz kumaşın kırmızı renge dönüştüğünün fotoğrafını çekemedikleri için susarlar. Sadece çivi ile çakılmaz bazı tabutlar. Kesin emire rağmen asla açılmaması için lehimlenir bazen. İçindekini doğurup, büyüten anasından, alnından öpüp yolcu eden babasından, koynunda yatan karısından bile saklanır son hali... Kısacası “soğuk yüzünü son defa görme” hakları ellerinden alınır ailenin...
Bir torba içinde şahsi eşyaları verilir aileye. Cüzdanından çıkan birkaç resim, yarım paket sigara ile, iple örülmüş ucuz çakmağı ve bozuk paraları...
Yırtılmış, kan içinde kalmış üniformasından, ayağındaki postalları her askerin vasiyetine rağmen, plastik poşetin içine konup imha edilir.
Televizyon ve gazeteler şehid fotoğraflarını yayınlarken, yaralanıp hastahanede tedavi gören gaziler unutulmuştur. Şehidler kurtulmuş toprağa verilmiştir. Ama kalan gazilerin kolları-bacakları kopmuş, gözleri kör olduğu için onların her gün öldüğünü hatırlamaz çoğunluk. Dün koğuşta yan yana yattığı, dağda ekmeğini paylaştığı, yavuklularına dair sırlarını bildikleri silah arkadaşlarının tabutla tezkere alıp gidişiyle yapayalnız kalan askerin yaşadığını bilmez çoğunluk. Şehid veren birliğin, sonuna kadar taşıyacağı travmayı, doktorların hiç biri tedavi edemez. Aylarca, yıllarca lokanta önünden geçemeyen, et yiyemeyen askerin halini bilmeyen için, söz bitmiştir öyle mi?
Daha söz bitmedi...
Bugüne kadar geldiği gibi, bugünden sonra da şehidler gelecek, edecek sözü olmayanlara inat söylemeye devam edeceğiz!