Soytarılık rekoru!

İftar, açları doyurmak, fakir fukarayı, garip gurebayı sevindirmek böylesine bir siyasete alet edilebilir mi? Baştan aşağı, aşağıdan yukarı, sağdan sola, soldan sağa riya kokan bir organizasyonun hayrı olur mu?

Öfkeme kapılıp bu yazıyı o akşam (2 Eylül 2010 akşamı) yazsaydım çok sert ifadeler kullanırdım ve herhalde burada yayınlanmazdı. Aradan saatler geçtikten ve sakinleştikten sonra yazıyorum ve akl-ı selim içerisinde olduğum kanaatindeyim.
Bir dostumun iftar daveti vardı.
Gideceğim yer Ankara trafiğinde yarım saatlik mesafede idi ama ne olur olmaz diyerek arabamla yaklaşık 1,5 saat önce hareket ettim.
Kazım Karabekir Caddesi’ne doğru geldiğimde büyük bir karmaşa ile
karşılaştım.
Trafik ilerlemiyor, sürücüler küplere biniyor, protesto kornaları çalınıyordu.
Adım adım ilerlerken ilerde, ara sokaklardan ağırlık taksiler ve minibüslerde olmak üzere flamalı, pankartlı araçların trafiğe karıştığını ve büyük bir keşmekeş yarattıklarını fark ettik. Flamalarda ne olduğunu bir süre sonra okuyabildim:
Milletimizin, devletimizin başka hiçbir derdi yokmuş gibi durduk yere ortaya çıkarılan ve takvimlerde sanki başka hiçbir gün yokmuş gibi Ramazan Bayramı’nın peşine takılıp netameli 12 Eylül gününe yerleştirilen “referandum”la ilgili kullanacakları oyu işaret eden bir kelime!
Camı açıp yandaki taksi şoförüne sordum:
“Hayrola arkadaş, nereye böyle?” “İftara” dedi adam.
Allah Alah, iftara gidiyorlar ve taksici, dolmuşçu, halk otobüsçü esnafının elinde referandumda kullanılacak oy için propaganda yapan flamalar, başlarında bir örnek hazırlanmış şapkalar...
Bu defa sol camı açıp yandaki taksiciye sordum:
“Bu iftarı kim düzenlemiş?”
Cevap: “Bizim dernek mi, cemiyet mi bilmiyorum!”
Pekiyi de, bu işten haberi olmayan, evine ekmek götürmek, dostunun, arkadaşının davetine icabet etmek, hastasını hastaneye yetiştirmek, işine koşmak için yola düşenleri perişan etmeye hakkınız var mı kardeşim?

***

Nihayet AKM’nin bitişiğindeki metro durağının yanında bulunan kavşağa gelebildik.
Oradaki trafik polisine sordum: “Memur Bey bu iftarı kim düzenliyor biliyor musunuz?”
El-cevap, “Vali!”
Sinirlerim iyice gerildi.
Bir vali, hem de başkent Ankara’nın valisi, mübarek Ramazan günü, herkesin evine yetişip çoluk çocuğu ile iftar edebilme telaşında olduğu bir sırada şehrin göbeğinde, Ulus ve civarı, Etlik, Keçiören, Yenimahalle, Altındağ, Aydınlıkevler, Siteler, Konya - Samsun Devlet Yolu vs, yüz binlerce kişiyi
kilitleyecek bir uygulamaya nasıl izin verebilirdi?

***

Neyse, yaklaşık bir kilometrelik yolu yine yaklaşık bir saatte aldıktan sonra o keşmekeşten kurtulabildim.
Neler olup bittiğini, o pankartlı - flamalı iftarın anlamını hala anlayamamıştım.
Ezan okunurken davetli olduğum dost iftarına katılabildim.
Yüzümden düşenin bin parça olduğunu gören dostlar sorunca olup biteni anlattım.
Meğer onların konudan haberleri varmış...
Efendim, İstanbul’da bilmem ne belediyesi 40 bin kişiye iftar vermiş de, Ankara Büyükşehir Belediyesi 50 bin kişiye iftar verip REKOR kıracakmış!
Yüksek Seçim Kurulu yasaklarına aykırı olabileceği için de bunu dernekler, cemiyetler aracılığı ile yapıyormuş.
Bunu da orada bulunan bir bürokrat söyledi.
Bir yaşıma daha girdim.
“İftar Rekoru!...”
Ey Yüce Allahım! Ey son Peygamber Muhammed Mustafa (SAV)!...
İftar, açları doyurmak, fakir fukarayı, garip gurebayı sevindirmek böylesine bir gösterişe, baştan aşağıya, aşağıdan yukarıya riya kokan böyle bir organizasyona ve siyasete alet edilebilir mi? Hani, “Sağ elin verdiğinden sol elin haberi olmayacak” anlayışı?
Hani yardımın, sadakanın, fitre ve zekât müessesesinin asıl amacı?
Baştan aşağı, aşağıdan yukarı, sağdan sola, soldan sağa riya kokan bir organizasyonun hayrı olur mu?

***

Baştan sona gösteriş, baştan sona
riya...
Üstelik İSRAF ve israf dinimizce
haram:
“Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A’raf Suresi, 31. ayet)
Bu organizasyonun tepeden tırnağa her şeyi israf. Yüzlerce kişinin orada çalıştırılması, bilmem kaç ton et, kaç ton nohut ve bilmem daha neler, kilitlenen trafikten dolayı yakılan bilmem kaç litre akaryakıt, yıpranan araçlar, meydana gelen hasarlar, insanların kaybettikleri zaman, hiç hesapta yokken sinirlenip, öfkelenip beddua etmeleri, bağırıp çağırarak günaha girmeleri, dedikodu - gıybet, evine zamanında yetişemediği için ailesini, çocuklarını iftarda yalnız, hatta ekmeksiz - pidesiz bırakan insanların düştükleri durum, iftar verilen alana gelip de izdihamdan ve yetmemesinden dolayı aş - ekmek alamayanların halleri...
Hepsi israf ve yapılan aslında bir bozgunculuk:
“Allah’ın verdiği nimetlerden yiyin için fakat yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın.” (Bakara Suresi, 60. ayet.)
“Bozgunculuk” diyorum, çünkü burada verilen güya bir “iftar” yemeği. Ancak yapılan siyaset.
Yani iftarın arkasına sığınılarak asıl amaç gerçekleştiriliyor.
Peki, söyleyin bakalım sevap bunun neresinde?

***

Anlattığımız olayda ise asıl amaç, haberlerden okuduğumuza göre şu imiş:
“Organizasyon komitesi, iftar organizasyonunun Guinness Rekorlar Kitabı’na girmesi için girişimlerde bulunacaklarını belirtti.”
Çok güzel!... Asıl amaç demek ki neymiş efendim, “Rekor Kırmak”, ve artık ayan beyan ortada olduğuna göre politika yapmak!
Kısacası işin içinde Allah Rızası yok...
* Osman Oktay


+++

Ramazan ayı girdiğinden beri, Kars’ta yayınlanan mahalle gazeteleri her gün bir kişi, kurum veya derneğin kucağında bir gıda paketiyle bir yoksul hemşerimizi yanına alarak çektirdiği fotoğraflar süsledi. Bu son yılların modası, bu yeni Müslümanlık anlayışıdır. Bizim inancımızda bu tür kepazeliklere yer yoktur. Bu ABD’de üretilen, Türk insanını önce yoksullaştırıp, sonra kendine muhtaç ve bağımlı hale getirme projesinin fotoğrafıdır. l Settar Kaya

+++

Liberaller de “Hayır” der
Üstünkörü bir geriye bakışla dahi liberal ilkeler açısından kabul edilmesi imkansız sayısız politikaya icraata imza atmış olan AKP iktidarını nasıl olur da liberal bulabilir, ona liberal bulabiliriz?
Bu soruya liberal değerleri biraz olsun bilen ve içine sindirmiş olan hiç kimse ikna edici bir cevap veremeyeceği için referandumda oyum kesin bir ‘hayır’ olacak. Üstelik böylece 12 Eylülün tezgahından geçmiş bir eski ülkücü olarak ‘bak 12 Eylül’ün hesabını sormuş olacaksın’ şeklindeki argümanlarıyla insanlara aptal muamelesi çekenlere de gereken karşılığı vermiş olacağım. Çünkü bir liberal için en büyük saygısızlık insanların aptal yerine konulmasıdır.
* Ali Saral

+++

Kefenden söz ediyor, kefeni giydiğini söylüyor BOP eşbaşkanı..
Yalan, külliyen yalan; o kefeni bize biçiyorlar, Türkiye’ye giydirecekler o kefeni..
Demokrasinin boynuna geçirecekler..
Ne yüce divanı kardeşim, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni idam edecekler.
Önümüze konan seçim sandığı değil idam sehpası..
* Hilmi Kayıhan

+++


Hükümet
hükmetmek değildir

* Dokuz Eylül Üniversitesi akademik yıl açılış töreninde ‘Cumhuriyet Düşmanı Tayyip’i Üniversitelerimizde, İzmir’de istemiyoruz’ yazan pankartı açan öğrenciler hemen gözaltına alındı.
* Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Sabancı Kültür Sarayı’ndaki törende konuşmasını yapmak üzere kürsüye ilerlerken seyirciler arasından ayağa kalkan bir öğrenci, ‘Cumhuriyeti yok ediciler...’ diye bağırdı. Öğrenci cümlesini tamamlayamadan polisler tarafından ağzı kapatılarak gözaltına alınıp dışarıya çıkartıldı.
* Deniz Feneri Derneği’yle ilgili olarak yolsuzluk iddialarını protesto etmek için asılan “Deniz Feneri Dişli Çıktı. Durmadan Çalanlardan Hesap Soracağız” pankartı izinsiz olduğu gerekçesiyle polis tarafından indirildi.
* Şehit cenazesinde Erdoğan’ın çelengini yırtan kişi gözaltına alındı.
* Askere taş atan çocuklar affedilirken internette Başbakan’a laf atan çocuklara iki şer yıl ceza...

***


Hükümet makamının hükmetmek makamı olmadığı anlaşıldığında, ülkemizde tam demokrasi yerleşmiş olacaktır.
* Sacide Erçetin

+++

AKP “özel af” kılığında “genel af” peşinde
AKP’nin en iyi dost olarak gördüğü ABD ile görüşmeler sonrasında yürürlükte bir “Pişmanlık Yasası” olduğu halde “önceki düzenlemelerde örgütün lider kadrosunun kapsam dışında bırakıldığı” gerekçesiyle 2003 Haziran’ında PKK ile mücadele için “Topluma Kazandırma Yasası” TBMM’ne sevk edilmişti. İşin ilginç yanı aynı düzenlemede “Pişmanlık Yasası” olarak bildiğimiz düzenlemenin adı “teröristlerin rencide olup, onurları kırılmasın” diye bir anda “Topluma Kazandırma Yasası” olarak değiştirilmesidir. Sizce bu bir “özel af” girişimi değil mi?
Aralık 2004’de Sayın Gül ve bazı AKP’li vekiller Ceza İnfaz Kanunu çıkarılırken “şartlı tahliye maddesinin, başta teröristbaşı, herkese ve tüm suçlarda uygulanması” nı istemişlerdi. Lakin başaramadılar. Hemen ardından Haziran 2005’te TCK’nda yapılan değişiklikler sırasında İmralı’daki teröristbaşının hüküm giydiği 125. maddeye “ELVERİŞLİLİK” kriterini sokmaya çalışırlarken bu durumun teröristbaşının lehine olacak bir değişiklik olduğunu anlamaları üzerine alelacele 125. maddeyi eski haline döndürmeleri. Nisan 2006’da AKP tarafından Terörle Mücadele Yasa taslağının 6.maddesi, muhalefet partilerinin engellemesi ile yasalaşmamasına rağmen AKP’nin bu değişiklik talebi teröristbaşı başta olmak üzere teröristlere yönelik bir özel af girişimidir.
Öte taraftan “analar artık ağlamasın!” sloganı ile hareket edilerek görücüye çıkartılan önce “Kürt Açılımı”sonra “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” olarak adlandırdıkları açılım paketi neticesi İmralı’daki teröristbaşının emri ile Kandil ve Mahmur Kamplarından gelen terör örgütü mensuplarını Habur’da Devletin müsteşarından genel müdürüne, milletvekiline, hâkimine, savcısına bir grup tarafından çiçeklerle karşılayıp seyyar mahkeme kurup, gelenlerin yüzeysel bir ifadelerinin alınıp, yaptıklarından pişman olmadıklarını yüzlerce defa söylemelerine rağmen elleri - kolları serbest Vatan topraklarında dolaşmalarına müsaade edilmesi bir özel af girişimi değil midir? Ayrıca devletin askerine - polisine taş veya molotofkokteyli atıp, polis araçlarını kullanılamaz hale getirip, kamu ve özel mülklere her türlü zarar - ziyan veren ve de etnik bölücü terör örgütü PKK ile İmralı’daki teröristbaşı propagandası yapanlara “TAŞ ATAN ÇOCUKLAR YASASI” olarak bildiğimiz yasayı çıkarmak bir özel af değil de nedir? Şimdi kim çıkıp AKP veya mevcut hükümet genel aftan yana değil ama teröristlere yönelik herhangi bir aftan da yana değil diyebilir?
* Reyhan İşeri

+++

MİNİ YORUM
Utancın yarısı

Devrimci 78’liler Federasyonu 12 Eylül’de yaşananları hatırlatmak amacıyla bir “Utanç Müzesi” açmış Ankara’da.... Müzede Erdal Eren’in ceketi var da Mustafa Pehlivanoğlu’nun mektubu yoksa yapılan iş utancı ikiye katlamaktan başka işe yaramaz bu bir... Yine müzede o dönemin “utanç abideleri” yoksa; mesela solcularla ülkücüleri ezip geçen darbenin teğet geçtiği akıncılara açtığı serpilme yolunun haritası yoksa; bu da utanç duyulası tavıra ortak olmaktır iki... Artık bilinen acıları tekrarlamak değil, 30 yıldır bilinmemesine uğraşılanları afişe etmek zamanı olmalı...

Yazarın Diğer Yazıları