Söyleyin, Devlet Bey ne yapsın?
Bugün, Devlet Bey’in başlattığı kucaklaşma hareketini konu edelim ki, dedik, hani millet Kurban Bayramı vesilesiyle köyüne kentine gidiyor ya, bu mesele hısım akraba, eş dost arasında istişare edilsin istedik.
Yani Devlet Bey “MHP Büyük Çatı” olsun derken, “Küskünlere kâh telefon kâh mektupla ulaşıp, barışıp kucaklaşalım” teklifi yaparken vatana mı ihanet etti? PKK’nın değirmenine mi su taşıdı? ABD’nin yörüngesine mi girmiş oldu? Ermenistan’ı, İsrail’i mi sevindirdi? Misyonerler mi üzüldü Devlet Bey’in bu kucaklaşma hamlesine, yoksa sıcak para operasyonları ile Türk milletini alın teri milli servetini dolmak bilmeyen kovalarına boca edenler mi?
Yok efendim aslında niyeti başkaymış, şunun içinmiş, bunun içinmiş.. Sû-i zan günah ve ayıptır. Esas olan hüsnü zan değil midir?
Hiç ihtimal vermiyoruz amma, velev ki sû-i zancılar haklı olsun, bu neyi değiştirir? Bu, mahalleyi çamurdan kurtaran belediye başkanını, onun asıl niyeti hizmet değil, oy almak diye suçlamaya benzemez mi? Özcan Yeniçeri Hocamızın Cuma günü kaleme aldığı “Tefrika ve münafıklık” başlığı attığı ve “Bu yazı ihtiyaca binaen yazılmıştır” notu düştüğü satırlarını okuyunca, “Hocam nedir sizi üzen?” diye sormadan edemedim. Sağ olsun o birazını anlattı, biz tamamını anladık. İnsan böyle sancılı dönemlerde yapıcı ile yıkıcı arasındaki farkı anlıyor ve mesela Sadi Somuncuoğlu Ağabeyimizin, “Bugün vatan ve millet günüdür, şahsî mesele günü değil” duruşuna tâ içten, “Allah razı olsun” diyor.
Herkes geriye yaslansın ve Türkiye’yi şöyle bir seyretsin. Ortada PKK teröristleri ile şehit yakınlarını barıştırmak isteyenler, Genelkurmay Başkanı ile Karayılan’ı, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ile Öcalan’ı müsavi, yani kardeş göstermeye çalışanlar, Türk nüfus ve tapu dairelerini talan eden Barzani ile Türkiye’yi kucaklaştıranlar, Türkiye’ye PKK’nın kedisini bile vermem diyen Talabani ile Ankara’yı sarmaş dolaş etmek isteyenlerden geçilmiyor. Memleketin her karesini Türk’ün kanına ekmek doğramışlarla “Sıfır sorun” heyecanı sarmışken, Bahçeli de tutmuş, “Gün kucaklaşıp kaynaşma günüdür” demiş, suç olmuş, bu nasıl iştir? Yukarıdan beri olanlara gıkı çıkmayanlar MHP’nin, “Ey millet, başınıza güneş geçecek, hele şu çınarın altına gelin” demesi birilerini tedirgin etmiş. Kardeşim, sana yanlış yapılmış olabilir. Unutulmuş da olabilirsin.
Zaten daha işin başı.
Alınacak çok mesafe var. Çınarın altına gelmesen bile, bâri balta sallama. Hiç olmazsa baltayı eline, “Vurursam kim kârlı çıkar?” diye bir iki dakika düşün. Bence gerçekten daha işin başındadır “kucaklaşma” hamlesi. Görüldüğü gibi, yorucu, çelik gibi sinir ve sabır isteyen bir iş. Gönlüm istiyor ki, şu aşamada bile her kim ne söylemişse söylemiş, ısrarla ona kucak açılmalı. Bütün bunlar bile, meselenin “ilk adımı” olarak değerlendirilmeli, ardında, “duruşu millî ve mânevî” olan MHP dışındaki partilerle bir kucaklaşma gerçekleştirilmeli.
Şahsî düşüncemiz odur ki..
Şu günler tam da Kuvay-i Milliye ruhuna ihtiyaç duyulan günler ise şayet..
Ve şayet 2011 seçimleri sonrası TBMM’de hiç olmazsa 23 Nisan 1923’teki ruhu taşıyan güçlü bir “Millî Meclis” ruhlu gurup oluşturmak isteniyorsa... Ve MHP de, kurumsal olarak o günün Mustafa Kemal’i olma şuuru ile yola çıkmışsa...
MHP kendi kadim tabanındaki kardeşliği azami şekliyle tesis ettikten sonra, sevgi ve akılla çevreye açılmalı, bugüne kadar ne demiş olduklarına bakmadan önce BBP ardından BTP ile bir seçim kardeşliği tesis ederek, sandıktan, en azından ana muhalefet partisi olarak çıkma hedefine kilitlenmelidir.
Şunu bilelim ki...
AKP ve PKK zihinsel ve hedef olarak kendi aralarında kardeşliği tesis etmiş durumdadırlar. Şimdiki çaba, bu zihin kardeşliğine CHP’yi de ortak etme çabasıdır. Ortada bu gerçek varken bizim BTP ve BBP ve mümkünse diğerleri de meseleye dâhil edilsin rüyamız “Baraj endişesi” falan diye değerlendirilirse, o zaman “Ötekilerin derdi ne?” diye sormazlar mı adama?