Söyleyin bakalım kim darbeci

"Ancak istila ve işgal altındaki bir millet milliyetçilik yaptığı için suçlanabilir!.."

Bugün yine bir mektubu paylaşmak istiyorum sizinle. Yine bir “tutuklu”nun mektubu:
“...mahkeme beraatla sonuçlanacaktır. Ne var ki, milli bekamız açısından (...) zaruri olan bazı müspet hususiyetleri tahrip edilmiş olacaktır. Çünkü kamuoyuna açık olması zaruri olan mahkeme, bir siyasi hareketle birlikte, ister istemez bir fikir hareketini, milletimizin tamamına yakın kısmının tabii olarak, tarihi ve sosyal yapısı icabı, içinde bulunduğu bir düşünce ve ruh yapısını da yargılamak zorunda kalacaktır.(...) Bu yapı, Türk Milleti’nin her türlü emperyalizme karşı direncini teşkil etmektedir. (...) Arzettiğim bir yargılama ise, endişe ederim ki, bu direncin kamu vicdanındaki mesnetlerini yıkar ve çok geçmeden ülkemizi, bugünkünden daha beter surette yabancı ideolojilerin açık pazarı haline getirebilir. Sınırlardaki Mehmetçiğin, yabancı ideolojik propagandalar sebebi ile milli değerlere olan inancı kaybolursa vatan müdafaası yapılamaz. Bu direnç, şuur ve inancını tahrip ettirirseniz, her türlü emperyalizmin oluşturduğu barajların önü açılabilir. Çünkü ideolojik sızma ve psikolojik harp asrımızın en büyük gerçeğidir.
...Bu sebeplerle bizlerin Türk Ceza Kanunu’nun 149. maddesinde belirtilen “bölücülük” diye genel tavsifi yapılan bir suçtan dolayı yargılanmasının, cumhuriyetten bu yana devletimizin ana fikri olan bir düşüncenin de yargılanması neticesini doğurmasından kaygı duymaktayım...
Bunun gelecek yıllara bırakacağı iz, milliyetçiliğin, milli şuurun, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmezliğinin mücadelesini yapmış siyasi kadroların devlet tarafından “bölücülük” ithamı ile yargılanmış olduğu fikridir.
İleride hür, demokratik çoğulcu rejime dönüldüğü zaman hainane faaliyetlerini sürdürecek olan fesat ocakları ve propaganda merkezleri, böyle bir durumu daima Türk Milliyetçiliğini kamuoyunda mahkum etme fırsatı olarak kullanmaya çalışacaklardır...”

***


Bundan otuz yıl önce Alparslan Türkeş’in “tutuklu” bulunduğu Kirazlıdere Dil Okulu’ndan “darbeci” Kenan Evren’e yazdığı bu mektupla, “darbeci” oldukları iddiasıyla tutuklanan yüzlerce subay, akademisyen, gazetecinin Hasdal ve Silivri’den yazdıkları mektupları karşılaştırın. “Yargılayan” ve “yargılanan zihniyet” arasında en ufak bir fark var mı?
Bu durumda asıl kim hakediyor “darbeci” sıfatını!
Ölümünün onbeşinci yıldönümü ile sözde 12 Eylül yargılamasının başlangıcı aynı güne denk geldi madem, Türkeş’in MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası’nda yaptığı savunmadan bir cümle ile bitirelim:
“Ancak istila ve işgal altındaki bir millet milliyetçilik yaptığı için suçlanabilir!..”




On parmağında on marifet; perdecilik de yapıyormuş

Çanakçılıkta kimseciklerin onun eline su dökemeyeceğini biliyorduk da; CHP Grup Başkan Vekili Muharrem İnce çıkıp “Biz de anlatmak istiyoruz dedik, ‘yayın akışımızda siz yoksunuz’ dediler” diyene kadar “perdecilik” yaptığından haberimiz yoktu.

***


Dünkü sayfa için “İktidarın Zeyna”sını yazarken bir de baktım Muharrem İnce “Bekir Bozdağ’ı, Cemil Çiçek’i “tek taraflı olarak, uzun uzun konuşturan” birinden yakınıyor TBMM’de düzenlediği basın toplantısında.
“Evrak memuru Cemil Çiçek az önce bir televizyon kanalında uzun uzun açıklamalarda bulundu...” diyor, “Bu televizyon kanalına da bir sitemim olacak” diyor, “Geçen hafta Sayın Bekir Bozdağ çıktı, tek taraflı olarak anlattı” diyor...
Hemen bu tarife göre bir robot resim çizdim zihnimde; aaaa Nilgün Balkaç çıktı iyi mi!
CHP Grup Başkanvekili ile “pişti” olduk yani!

***


Eh madem “dert ortağı”yız, bir arayayım dedim İnce’yi. Basın toplantısında anlattıklarını yineledi. Geçtiğimiz hafta Balkaç, AKP’li Bozdağ’ı ekrana çıkarıp da “muhalefete atış serbest” ortamı sununca, İnce de basın danışmanı aracılığıyla “biz de yayına katılıp anlatmak istiyoruz” talebini iletmiş NTV’ye. El cevap: Akışımızda yoksunuz, olmaz!
Başbakan fizandan muhalefete laf yetiştirirken “son dakika”, “sıcak gelişme”, “flaş haber” diye yayını yıkmak “akışınız” dahilinde çünkü değil mi!

***


Dün lütfettiler, CHP’li Gürsel Tekin’i yayına çıkarıp, sözüm ona “muhalefete de yer veriyoruz işte” gösterisi yaptılar. AKP’lileri 1 saat konuşturdularsa, Tekin’e ayrılan konuşma süresi taş çatlasın 20 dakika... AKP’lileri Ankara Temsilcisi özel olarak ağırlıyor, CHP’lileri o an yayındaki spiker kimse o! İyi de habercilikte “protokol sırası” mıdır önceliği belirleyen yoksa söylenenlerin gündeme etkisi mi!

***


“Bir televizyon kanalına mahsus değil ki, biz buna sürekli maruz kalıyoruz” diyor İnce;
“Medyanın durumu bu maalesef, içler acısı...”
Muhalefetin eleştirisine uğramış, yolsuzluk, haksız kazanç, iltimas, kayırmacılık vs. gibi iddialara muhatap edilmiş “mazlum iktidarlıları” arama-kurtarma çalışmaları yapan, sordukları “çanak” ve hatta “bakraç” sorularla ekranlarını “aklama” aracı olarak kullanan, muhalefet görmesinler diye izleyicisinin gözüne perde indirenler utansın!




Bugün Nazilli’deyiz...

Şimdiye kadar sadece yazarak ulaştık birbirimize; bugün bir değişiklik yapıp karşılıklı sohbet edeceğiz.
Nazilli Belediyesi’nin bu yıl üçüncüsünü düzenlediği Kültür, Sanat, Edebiyat Festivali çerçevesinde, saat 20.30’da Belediye Konferans Salonu’ndayız; medyayı, medya üzerinden yapılan psikolojik kuşatmayı konuşacağız; bekleriz...
Ha bir iki saat kadar erken gelebilirseniz saat 19.00’dan itibaren de Prof. Dr. Mustafa Erkal’ı dinleyebilirsiniz...
Festival kapsamında Cuma günü de Prof. Dr. Özcan Yeniçeri ve Prof. Dr. Ümit Özdağ buluşacak Nazillilerle...



BASINDAN SEÇMELER


Suriyelilere “dost” dayağı

Dünyanın bilmem kaç ülkesinden gelen dışişleri bakanları, ki başlarında ABD Dışişleri Bakanı Clinton var, İstanbul’da toplanmışlar, kendilerine “Suriye halkının dostları” adını takmışlar.
İstanbul’a gelen ama aralarında bir türlü anlaşamayan Suriyeli muhaliflere akıl verecekler.
Toplantının yapıldığı yerin önünde başka Suriyeliler de toplanıyor.
Onlar muhalif değil. Muhaliflerin ve hepimizin diktatör dediği adamı destekliyorlar.
Sonunda bizim polis yukarı bakıyor, “Onlar da Suriyeli, bunlar da; hangisi dostumuz?” diye soruyor. Yukarıdaki zatlar “İçeridekiler dostumuz, dışarıdakiler değil” işareti veriyorlar.
Gaz bombaları ve coplar ortaya çıkıyor. Yer misin yemez misin, kendimize dost görmediğimiz öteki Suriyelileri bir güzel dövüyorlar.
Bu olay başka gün olsa herhalde “İstanbul’da 1 Nisan şakası gibi olay” manşetleri atılırdı gazetelerde. Ama olay zaten 1 Nisan’da olunca kimsenin aklına bu şaka gelmedi anlaşılan.
Can Ataklı / Vatan




Ülkesinde seçime giden Obama Suriye’yi yüzüne gözüne bulaştırdığında “beni kötü yola Mr. Recep itti!” derse, hiç şaşmayın.
Cüneyt Ülsever / Yurt




Sivil andıçlama

Hürriyet’in iki değerli yazarı Rahmi Turan ve Özdemir İnce’nin gazeteyle ilişiği kesildi...
Kabahatleri sanırız ulus devlet, Cumhuriyet, laiklik, Atatürk gibi konularda fazla duyarlı olmalarıydı.
Son genel seçim öncesi bu gazetede Cüneyt Ülsever ile Tufan Türenç’in yazıları tamamen kaldırılırken, İnce ve Turan’ın yazıları haftada bire indirilmişti. İmzaları şimdi tamamen silindi.
28 Şubat’ta asker baskısıyla üç yazarın gazetelerinden atılması hala darbecilik ve faşizme örnek gösterilir. Tuhaftır... Son yıllarda iktidar baskısıyla işten atılan yazar sayısı bunun on katını geçti. 100’den fazla gazeteci hapiste... Ama bu rejiime “sivil demokrasi” adı veriliyor...
Melih Aşık / Milliyet




Teğet geçirdiler

Tüketiciler ara sokaklarda toplandılar... Kadınlar maşaları aldılar ellerine... Erkekler kazma saplarını...
Çıktılar caddeye...
Öbür sokaklardan gelenlerle birlikte meydana indiler...
Polis kızdı:
“Ne istiyorsunuz?..”
“Zamlar geri alınsın...”
O an polis de zam yapanlara kızdı:
“Kim ki bu zammı yaptıysa, taaaa...”
O da yürüdü...
Zam yapan bakanı çarşafa sokup bakanlığın arka kapısından içeri aldılar ki, tüketiciler tarafından tanınmasın...
İktidar bir çare arıyor şimdi...
Pakistan’da...

***


Geçiyorum bu yana...
Kadının birisi çocuğunu götürüp Başbakanlığın önüne bıraktı...
Anne yüreğidir, fazla uzaklaşamadı, karşı köşeye oturdu...
Ağladı...
İnternette bu duyulunca tam bir milyon insan evinden çıktı o gün...
Yunanistan’da...

***


İkisinin ortası Türkiye’de, dünyanın en pahalı benzinini kullanmak yetmiyormuş gibi yine zam yaptılar, kimsenin sesi çıkmıyor...
Elektriğe zam bir yana, kaçak elektrik kullananların faturasını da namuslu insanlardan alıyorlar, utanmadan ve çekinmeden faturaların altına “K/K” diye yazıyorlar da...
“Tık” yok...
Doğalgaz zammı; yüzde 18.7...
Davul getirdiler Kızılay Meydanı’na, belki zamlara canı sıkılıp da biraz gelen olur...
Kimse gelmedi...
Türkiye’de...

***


Bu zamlar teğet geçirme yani...
Biraz az oldu ya...
Daha gelir...
Siz susun...
Bekir Coşkun / Cumhuriyet




CIA işkence kampı

Hitler’in toplama, imha kamplarına da zorla ev sahipliği ettirilmiş, nice baskı, işkence, katliam acısı çekmiş Polonya’da...
CIA’nın bir işkence kampı olduğu itiraf edildi...
El Kaide mel kaide diye topladıklarını, kendi toprakları kirlenmesin, kendi üstleri lekelenmesin, kendi
demokrasileri moklanmasın diye uçaklarla böyle korsan demokrasilere boşaltıyorlar ya...
Tabii o uçakların bizim ülkemizi de kirletip vızır vızır uçtuğunu hiç unutmadan...
Umur Talu / Habertürk

Yazarın Diğer Yazıları