Söyle TÜBİTAK; ama hangi disk?

Bu hafta “Sizden Gelenler”in ilk konuğu Hasdal’dan.
Balyoz Davası kapsamında Hasdal Askeri Cezaevi’nde tutulan Bilgisayar Mühendisi, Yrd. Doç. Dr. Müh. Yüzbaşı Gürkan Koldaş, hem TÜBİTAK’ın “Dijital Analiz Raporu”nu hem de Poyrazköy gibi benzer davaları da etkileyen dosya ve klasörleri içeren geniş bir “bilimsel” araştırma yapıp, ulaştığı sonuçları yollamış.
Yeri geldikçe Koldaş’ın verilerini de paylaşacağız, somut delil niteliğindeki belgelerden de yararlanacağız ama bugünlük “ön bilgi” mahiyetindeki mektubunu iletiyorum size:
“TÜBİTAK’ta görevli Erdem Alparslan, Burak Akoğuz, Osman Pamuk tarafından yüzlerce subayın Balyoz, Poyrazköy vb. davalar kapsamında tutuklanmasında delil olarak kabul edilen 5 no’lu sabit disk hakkında 20 Ocak 2014 tarihinde “Dijital Adli Analiz Raporu” adlı bilirkişi raporu hazırlanmış ve Poyrazköy Davası’nın görüldüğü mahkemeye sunulmuştur.
Bu raporda bazı dosyaların 5 no’lu sabit diskin Donanma Komutanlığı’nda kurumsal son kullanım tarihi olan 28.07.2009 tarihinden sonra, sistem saati geri alınmış bilgisayara ikincil disk olarak takılmak suretiyle aktarıldığı ifade edilmektedir. Ancak, bu dosyaların hangileri olduğu raporda AÇIKÇA belirtilmemiştir.
TÜBİTAK Raporu’nda “... MFT (Master File Table) kayıtlarındaki; MFT kayıt sırası, MFT güncelleme kayıt sırası, logfile sıra numarası ve MFT kayıtlarındaki zaman üst verileri incelenmiştir. Bu inceleme sonucunda, ilgili disk bölümüne, 28.07.2009 tarihinden sonra dosya aktarıldığı değerlendirilmektedir.” ifadesi yer almaktadır. Bu ifadede yer alan “logfile sıra numarası” ve bu numara ile disk bölümlendirmesi üzerinde yapılan işlemlerin kaydedildiği “$LogFile” adlı sistem dosyası incelendiğinde, raporda isimleri belirtilmeyen dosyaların, kamuoyunda bilinen Balyoz, Poyrazköy vb. davalarda yargılanan sanıklara suç istinat ettirilen dosyalar olduğu açıkça görülmektedir.
Şöyle ki; “$LogFile” dosyasının amacı TÜBİTAK Raporu Sayfa 24’de belirtildiği üzere MFT kayıtlarını değiştirecek olan işlemlerin gerçekleşmesi yarıda kalır veya bir şekilde tamamlanamazsa, $LogFile dosyasındaki bilgiler doğrultusunda bozulan MFT kayıtlarının eski haline getirilebilmesidir.
NTFS (New Technology File System) disk bölümü üzerinde yapılacak her bir işlem için bir logfile sıra numarası atanmaktadır. Bu sıra numarasının atanmasındaki en önemli kriter ise, bu disk bölümü üzerinde zamandan bağımsız yapılacak her hangi bir işlem (NTFS dosya sisteminde dosya veya klasör oluşturma, içeriğini veya ismini değiştirme ve MFT kaydındaki herhangi bir veriyi değiştirme vb.) için her zaman en son işleme verilen numaradan daha büyük bir numaranın verilmesidir.
BALYOZ, POYRAZKÖY VB. DAVALAR KAPSAMINDA YÜZLERCE SUBAYIN TUTUKLANMASINDA DELİL OLARAK KABUL EDİLEN DOSYALARIN TAMAMININ BULUNDUĞU 114 klasör ve 943 dosyanın oluşturulmasına ait logfile sıra numaraları ise Donanma Komutanlığı’nda kurumsal son kullanım tarihi olan 28. 07. 2009 tarihinde yapılan en son işlemin logfile sıra numarasından büyüktür. Bu tespit, bahse konu dosyaların tamamının art niyetli kişiler tarafından 5 no’lu sabit diskin Donanma Komutanlığında kurumsal kullanımına son verilen 29 Temmuz 2009 tarihinden sonra aktarıldığını bilimsel olarak ortaya koymaktadır. (NTFS Log Tracker vb. programlarla incelendiğinde görülecektir.)
Bu gerçeğin ışığında, TÜBİTAK Raporunda 29 Temmuz 2009 tarihinden sonra aktarılan dosyaların TAMAMININ BALYOZ, POYRAZKÖY VB. DAVALAR KAPSAMINDA YÜZLERCE SUBAYIN TUTUKLANMASINDA DELİL OLARAK KABUL EDİLEN DOSYALAR OLDUĞU GERÇEĞİNİN 1200 SAYFALIK RAPORDA YER ALMAMASI SADECE BİR İNCELEME EKSİKLİĞİ MİDİR? YOKSA KASITLI OLARAK MI YAPILMIŞTIR?

Jeton şimdi düştü

Özetleyerek aktaracağım bu yazı da eski hakem, MHP MYK Üyesi Özcan Pehlivanoğlu’ndan:
“...Elimde İskender Öksüz’ün “Türk’üm Özür Dilerim” adlı kitabı var. Onu okurken bir jetonum daha düştü.
...İskender Öksüz, bahsettiğim bu son kitabında, benim de dahil olduğum Balkan Türkleri zümresinin yaşadıkları coğrafyadan temizlenmelerine de değiniyor. Batılılar arasında o zaman Avrupa’dan Türklerin temizlenmesinden endişe edenler bulunduğunu söylüyor. Zannederlermiş ki; Türkler Anadolu’dan önce Türkleştirdikleri Rumeli topraklarından sürülmelerini unutmayacaklar ve intikam peşinde koşacaklar... Ne güzel bir ideal değil mi? Ama olmadı, ben de niye olmadı diye ömrüm boyunca sorguladım.
...Öksüz, işin ilmi formülünü düşünür Ernest Renan’a kurdurmuş: “Bir devleti kurtaran kuvvet, manevi bir uyanıştır. Bu milli ve romantik bir edebiyat demektir. Türkiye’de böyle bir edebiyat yoktur ve olamaz. Türk romantikleri, hangi intikam duygularını çoğaltacaklardır? Türkiye’de öyle bir şey yoktur. “
...Geçenlerde benim öfke dolu eleştirilerime kızan bir Balkan Türkü, söylediklerimin dedesinin hatırasına hakaret anlamı taşıdığını ifade ederek “dedemin ayağında iki kurşun yarası vardı” diye ekledi. Ben de durur muyum “nasıl oldu?” sorusuyla devam ettim. Cevap daha üzücüydü “Yunan’dan kaçarken Meriç’i geçerken olmuş” dedi. “Kaçarken” ne acı değil mi? Durup hem de nüfus üstünlüğüne rağmen vatanı için ölmek varken, “kaçmak” bana acı geliyor. Bu kaçış Türkiye’de de tekrar eder mi dersiniz?
...”Türk’üm Özür Dilerim” adlı kitabı için İskender Öksüz’e teşekkür ediyorum. Ancak ben hem bir Balkan Türkü hem de Türk olduğum için değil özür dilemek için Allah’a şükrediyorum.
...İntikamsa intikam... Bir gün mutlaka ecdadın uğradığı zulmün hesabı sorulacak ve Ernest Renan’ın da ne kadar yanıldığı ortaya çıkacaktır.
...Sağolasın Öksüz Hoca, sen olmasan jeton yine takılmıştı!”

Vatan rengini kabirlerden alır

Geçtiğimiz ay Esenyurt’ta bir grup bölücünün saldırısında, kalbine isabet kurşunla şehit olan Cengiz Akyıldız’ı unutturmamak için hatıralarını paylaşmaya devam ediyor Yeniçağ okurları. Ankara’dan yazan Yücel Amil, Akyıldız’ın küçük kızlarıyla yaptığı kabir ziyaretlerine dikkat çekiyor:
“Molla Gürani, Fevzi Çakmak, Alparslan Türkeş, Ziya Gökalp, Dündar Taşer, Nihal Atsız, Necdet Sancar... gibi yüzlerce tarihe mal olmuş şahsiyetlerimizin, Ruhi Kılıçkıran, Yusuf İmamoğlu, Süleyman Özmen, Recep Haşatlı, Erdoğan Hançerlioğlu, Mustafa Bilgi, Zakir Alkan, Erhan Cengiz, Murat Kılıç, Mustafa Pehlivanoğlu, Selçuk Duracık, Fikri Arıkan, Halil Esendağ, Ferhat Tüysüz, Ali Metin Tokdemir gibi binlerce ülkücü şehidin tek tek kabirlerini ziyaret etmiş ve fotoğraflarını çekmiş.
Herkes keyif sürerken neden Cengiz aç susuz bir simitle nefsini köreltip mezarlık mezarlık geziyordu. Kabir ziyaretleri yapıp resmediyordu?
(...) Yahya Kemal Beyatlı; “Mütarekeden sonra içimde derin bir üzüntü vardı. İstanbul’un mütarekeden fetih senesine kadar giden eski halini özlüyordum. Gönlümü avutmak için surlarda, Eyüb’de, Edirnekapı ve Topkapı semtlerinde, Süleymaniye’de, Sarayiçi’nde, Anadolu ve Rumeli Hisarları’nda, Kâğıthane vadisinde, tek başıma, gezmeğe gidiyordum. (...) Eyüb’de türbeye yakın bir mezar taşı vardır. Üzerindeki burma kavuktan hemen anlaşılır ki altında İstanbul’a Fâtih’le berâber girmiş olan Türkler’den biri yatıyor; bugün yaşayan en millî şâirimizde, bu taşta hissedilen Türk ruhu, yoktur diyebilirim. Bu taş, fetih devrinin keyifli bir askeri gibi, önümde kavuğu çıkmış duruyordu; etrafındaki toprağa bir vatan rengi veriyordu. Vatana dâir hiçbir yazıdan, hiçbir sözden bu taş karşısında duyduğum vatan zevkini duyamadım; böyle birçok küçük sahneler daha gösterebilirim ki Türk rûhu ayan beyan görünür. (...) İstanbul toprağının böyle her köşesinde Türk rûhunun bir safhası vardır; Hisarlar’da Türk’ün kuvveti, Küçüksu’da ve Göksu’da neş’esi, Kâğıthâne’de zevk ve şevki, Eyüb’de mâneviyâtı, surlarda atılışı, hava gibi teneffüs edilir, o kadar bârizdir.
Bu gezintilerimdeki tecrübelerden sonra toprağı sevdim, o derece sevdim ki İstanbul’un her köşesini keşfetmeğe ömrüm kifâyet etmeyecek diye korkuyorum. Şimdiye kadar vatan mefhumu kafamızda siyâsi bir fikirdi. O fikirden çıkan eserler meydandadır.
Hüznün, ferahlığın bizim olsun kışın yazın, Hiçbir zaman kader bizi senden ayırmasın.” (...)”

Cambaza bak...

Çağlar Çukur, Belediye Meclis Üyeliği aday listelerinden şikayetçi:
“...Partilerin, meclis adayı listeleri açıklanınca aklıma uzun bacaklı cambaz geldi.Listelerdeki isimlere bakınca şaşırmamak elde değil. Bir önceki seçimde, başka partiden aday olan, bu seçimde başka partinin listesinde yer alıvermiş. Dünya görüşü ve yaşam çizgisiyle ters orantılı olarak, listelere kuruluvermiş.
O da olmazsa, etiketi ya da diploması uğruna, isimleri ilçeyi yönetmeleri için liste üstlerine geçivermiş.
Adamlar bırakın cambaza rahmet okutmayı, şeytana ayakkabıyı ters giydiriyorlar...”

Yazarın Diğer Yazıları